16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tam teşekküllü ahtapotun kolları!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

İktidarda kim olursa olsun... Devleti kim yönetirse yönetsin, yıllar boyu onlar için hiçbir şey fark etmedi... Sardılar, sızdılar, sabırla ve sinsice yollarına hep devam ettiler... Durmadan, yorulmadan...
Tam 40 yıl boyunca tökezlemediler, engellenmediler!.. Himayeyle, destekle, peşkeşle, saygıyla, alkışla ve de ellerinden öpüle öpüle, arkadan itile itile, gittikçe gittiler, büyüdükçe büyüdüler!.. Ta ki “devlet içinde devlet”olana kadar!..
Yıllar boyu, her siyasal kriz anında, laikliğin tehlikeye girdiği her tartışma sırasında, duyuyorduk, görüyorduk, gazetelerden okuyorduk, ekranlardan izliyorduk...
Velakin şu koca “40 yıl” içinde, gafil işbirlikçiler dışında çoğumuz olanları bal gibi biliyorduk ve boşa çıkan isyanlarımızın gölgesinde olacakları bekliyorduk!..
Çünkü göz göre göre, el üstünde tutula tutula, alkışlana alkışlana büyüyorlardı ve istedikleri her şey verilene kadar olanları dehşet içinde görüyorduk, ancak çığlığımızı ne yazık ki duyuramıyorduk...
Arkalarında “devlet” vardı çün-kü... Koca Türkiye Cumhuriyeti... “Laik, sosyal hukuk devleti!..”
Siyasetin elleri vardı omuzlarında ve ağzını açanlar ya Hablemitoğlu gibi öldürülüyordu ya da “Balyoz” gibi iğrenç “tertip”lerle zindanlara atılarak bertaraf ediliyordu...
Her yerdeydiler çünkü!.. İçlerinde yok yoktu maşallah!..

Hoşgörünün himmeti!..
Fetullahçılar, cemaatçiler, Gülenciler, “diyalog”cular ya da “himmet”çiler!..
Televizyonları gazeteleri, dershaneleri, okulları, hücreleri “Işık Evleri...” Tam teşekküllü ahtapotun kolları!..
Her zaman, her yerde, her köşede, her koltukta ve her makamda tam “40” yıldır uyuyan hücrelerde tutulan birer militan müritti onlar!..
Okutulmuş eğitilmiş, büyütülmüş beslenmiş, palazlanmış yuvalanmış bir çarkın pas tutmadan yavaşça ve sabırla dönen ve de son vurucu anlara odaklanmış keskin dişlileriydi onlar!..
Birbirine hissettirmeden, birbirine değmeden ve çemberin dışındaki hiç kimseyi uyandırmadan, hedefe adım adım götüren etkili bir çarkın çok inatçı dişlileri!..
Acımasız- pervasız, hep “diyalog” derken kendinden başkasına yaşam hakkı tanımayan, ezen, çiğneyen, tüketen ve Cemaat dışındakini anında bertaraf eden zalim dişliler...
Velhasıl nefes alınan, rant akan, para-pul olan, makam-mevki bulunan, yani pervasızlığın cirit attığı her yerde, şaşırtıcı, şoke edici ve sarsıcı bir örgütlenme...
Yalnızca Türkiye’de değil, kolları devasa bir ahtapot gibi dünyanın en az 100 ülkesine uzanan, okyanus ötesi bir eski “sızıntı” ve artık anlaşıldı ki yıllar boyu giderek büyüyen bir uzun nehir...
Sabırla selametle, gülücükle takiyeyle, “hoşgörü”yle “himmet”le iyi planlanmış, boş bırakılmamış, eksiksiz - gediksiz bir müthiş organizasyon şeması, bir dehşetengiz yapılanma...
Doğuda-Batıda, Türkiye’de Balkanlar’da, Avrupa’da Asya’da, Afrika’da Kanada’da...
İnsan olan, mürit olan, rant olan her yerde... Her zaman ve her anda!..

Tetikçiden takiyeciye!..
Kimler yok ki bu çok derin, sinsi, “paralel” ve de dehşet verici “çete” yapılanmasının içinde?.. Dedik ya külliyen eksiksiz, yok yok aralarında...
Akıllara durgunluk veren, sinsiliğe bile rahmet okutan, düşündüren, isyan ettiren ve ne ilginç ki temizle temizle bitirilemeyen, istihbarat örgütlerini bile allak bulak eden bir teşkilatın kirli çamaşırları saçılıyor ortaya ki, vay memleketin haline!..
“Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet”le; bizzat devlet ve siyasetle büyütülen devasa bir organizasyon, devlet içinde koca bir devlettir bu... Dedik ya; “her yerde”, her an harekete geçmek için, yok yok maşallah içlerinde;
Başbakanı bakanı... Siyasetçisi valisi... Kaymakamı belediye başkanı...
Generali, emniyet müdürü... Astsubayı, polisi...
MİT’çisi ajanı... Askeri öğrencisi astsubayı...
Paşası eratı, uzmanı pilotu...
Tankçısı topçusu, SAT’çısı suikastçısı...
Genel müdürü, memuru... Müsteşarı, amiri...
Milletvekili, büyükelçisi, yaveri, paşası...
Yayıncısı, medyacısı, gazetecisi, yazarı...
Televizyoncusu, yorumcusu, tetikçisi, kalemşoru...
Tertipçisi, kumpasçısı, Ergenekoncusu, Balyozcusu...

Kralın soytarısı!..
Bitti mi peki, devleti yıllardır göz göre göre, kanser gibi saran, bürokrasiye sinsice sızdırılan o teşkilatın akıllara durgunluk veren örgütlenme damarları?.. Biter mi?..
Israrla dikkat çekiyoruz; Baksanıza her yerde, her zaman, orada burada, köşede bucakta, zengini fakiri, etkilisi garibanı... Yok yok aralarında;
Dernekçisi, vakıfçısı, fabrikatörü, esnafı...
Holdingcisi, ihracatçısı, mektepçisi, dershanecisi...
Doktoru, avukatı, öğretmeni, hemşiresi...
Rektörü, dekanı, öğrencisi, hocası...
İmamı, vaizi, mollası, müridi...
“Abi”si ablası, “himmet”çisi destekçisi
Hakimi, savcısı, Yargıtaycısı, Danıştaycısı...
Kahvecisi, çaycısı, odacısı, boyacısı...
Basketçisi, futbolcusu, sunucusu, spikeri...
Ve yakalanınca anladık ki, üniversite sekreterliğine yükseltilen meşhur “ölü yıkayıcı”sı...
Velakin hepsi Fetullahçı!.. Yani eski ortakları AKP’nin tanımlamasıyla, “çete”cisi, “Haşhaşi”si, “paralel”i ve nihayetinde “terör örgütü” üyesi...
Ne ilginç ki yine bitmedi... Çünkü dün medyada gördük ki Cemaat’in “standup”çısı, yani komedyeni bile varmış!..
“Bir o eksikti” demeyin; sözüm gerçek sanatçılara değil ama kendini “kral” zanneden her zavallının yanında “soytarı”ları da olur elbette... Güldürürken düşündürmek için değil, sırıtırken topyekun uyutmak için!!!