25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Aralov’dan Karlov’a bozulmayan Türk- Rus dostluğu!

1917’den 2017’ye, dile kolay! Tam 100 yıl! Türk- Sovyet Rusya dostluğu 1917 Ekim Devrimi’yle başladı. Bugüne kadar da itinayla sürüyor.

Aralov’dan Karlov’a bozulmayan Türk- Rus dostluğu!
A+ A-

Ercan Dolapçı

1917’den 2017’ye, dile kolay! Tam 100 yıl! Türk- Sovyet Rusya dostluğu 1917 Ekim Devrimi’yle başladı. Bugüne kadar da itinayla sürüyor. Son yıllarda meydana gelen olumsuz gelişmelere rağmen bu dostluk tekrar onarıldı ve tarihi seyrinde sürüyor. Rus dostluğu, 1920 Türk Devrimiyle perçinlendi. Bunun kurucusu da Mustafa Kemal Paşa ile Lenin’di. Bu dostluk sayesinde Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nda tek silah ve maddi yardımı Sovyet Rusya’dan aldı ve emperyalist işgale son verdi. Komşumuz Rusya da güney sınırını güvenceye alarak Akdeniz’de önemli bir müttefik edindi. İşte bu dostluğu bugün de emperyalist merkezler yıkmaya çalışıyor. Türk- Sovyet Rusya dostluğunun ilk elçisi Semyon İvanoviç Aralov’du. Son elçisi de dün Ankara’da katledilen Büyükelçi Andrey Karlov’du. Karlov da 24 Kasım 2015 günü düşürülen Rus uçağından sonraki kriz döneminde, Türk- Rus dostluğunun tekrar tesis edilmesi için büyük çaba harcamıştı. Sıkılan kurşunlar bunaydı. İşte bozulmayan tarihi Türk- Rus dostluğu:

TARİHİ VASİYET

Avrupa’da savaş rüzgârları 1936’dan bu yana sert bir şekilde esmektedir. 1938’e gelindiğinde ise bu daha fazla hissedilir. Atatürk dünyadaki gelişmeleri hasta yatağında da yakından takip eder. Tek amacı yaklaşmakta olan büyük savaşta, Türkiye’nin dışarda durmasıdır. Zekeriya Sertel, Celal Bayar ve Tevfik Rüştü Aras’ı kaynak göstererek Atatürk’ün son günlerinde söylediği şu sözleri aktarır: “Sovyetler Birliği’ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan ya da dolaylı olarak Sovyetler’e yöneltilmiş herhangi bir antlaşmaya girmeyecek ve böyle bir anlaşmaya imza koymayacaksınız.”

Sertel’e göre Atatürk bu sözleri, ölümünden bir gün önce baş ucunda Celâl Bayar varken söyler. Bunu bizzat Bayar anlatır. Zamanın Dışişleri Bakanı Aras da doğrular. Yine Aras, Doğan Avcıoğlu’na yaptığı açıklamada, Atatürk’ün son sözlerinden birinin, Sovyetler’le ilişkilerinin 1925 Antlaşması çerçevesinde yürütülmesi olduğunu söyler.

İKİNCİ BÜYÜK HARP KARŞISINDA KALACAĞIZ’

Atatürk, sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’a da yaklaşan tehlikeyi şöyle anlatır: “Fuat Paşa, pek yakında dünya vaziyeti mütareke senelerinden daha çok ciddi olacak ve karışacaktır. İkinci büyük bir harp karşısında kalacağız. Dünyaya hâkim olan milletleri idare edenlerin arasında ne yazık ki birinci derece devlet adamı çıkmıyor. (Hitler’le Mussolini’yi kastederek) Avrupa’da birkaç macera perest Almanya ile İtalya’nın başında cebren bulunuyorlar. Karşı karşıya geldikleri zayıf devlet adamlarının aczinden cüret alıyorlar. Bunlar bugün dünyayı kana bulamaktan çekinmeyeceklerdir. Eski dostumuz Rus Sovyet Hükümeti acizlerle maceraperestlerin yanlış hareketlerinden istifade etmesini bilecektir. Bunun neticesinde dünyanın vaziyeti ve dengesi tamamen değişecektir. İşbu devre esnasında doğru hareket etmesini bilmeyip, en küçük bir hata yapmamız halinde başımıza mütareke senelerinden daha çok felaketler gelmesi mümkündür.” (Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, 2. Kısım, Vatan Neşriyat, 1960, s.252-253’den aktaran; Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.30, Kaynak Yayınları, 2011, s.278-279.)

İKİ YAKAMIZI SAĞLAMA ALDIK

Atatürk aslında İkinci Dünya Savaşı’nı önceden görmüş ve 1934 yılında Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’nın içinde bulunduğu Balkan Paktı’nı, 1937 yılında da Türkiye, İran ve Afganistan’ın yeraldığı Sadabat Paktı’nı kurmuştu. Türkiye Cumhuriyeti’ni “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibiyle yöneten Atatürk, bölge merkezli dış politika güdüyordu. Emperyalist devletlerle ilişkilerine dikkat ediyor ve onlarla bir ortaklığa girmiyordu. Komşularla ilişkileri titizlikle geliştiren Atatürk, kendinden sonra da bu politikanın devam etmesi için, yakınlarına tembihte bulunmuştu. Atatürk, 12 Ekim 1937 günü ayak sesleri duyulan dünya savaşı hakkında TBMM’nin alması gereken tedbirler hakkında Cevat Abbas Gürer’e şu notu yazdırır: “Türkiye şu veya bu tarzda herhangi bir yere sürüklendirilmiş gibi başıboş bir idare manzarası göstermeyi asla kabul edemez. Büyük devletler arasındaki mücadele, gerginlik, husumet o haldedir ki, bunların arasında bulunarak bir badireye karışmak ihtimali vardır. Bu ihtimale karşı ise azami dikkatli, tedbirli ve soğukkanlı bulunarak postu kurtarmaya çalışmak vaziyetindeyiz.” (ATABE, C.30, s.40.)

DIŞ POLİTİKAMIZIN TEMELİ

Atatürk’ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da bunları anılarında şu ifadelerle teyit eder: “Bizim şimdiye kadar takip ettiğimiz açık, dürüst ve barışçı siyaset, memlekete çok faydalı olmuştur. Arkadaşlar da buna alıştılar, hakiki ve hayati mecburiyetler müstesna, bu siyasetimiz devam eder.”(Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, C.2, Yapı Kredi Bankası A.Ş. Yayınları, 1973, s.759) Aynı politikayı Rasih Nuri İleri, Kılıç Ali Bey’den naklen şöyle anlatır: “Dış politikamızın temeli, Sovyet dostluğudur; Sovyet dostluğuna zarar vermemek şartıyla İngiltere ile bir antlaşmanın faydası olur.”(Rasih Nuri İleri, Atatürk ve Komünizm, Anadolu Yayınları, 1970, s.318.)

Atatürk’ün yakın arkadaşı İsmet İnönü de, Cumhurbaşkanlığı döneminde bu vasiyeti İkinci Dünya Savaşı içinde titizlikle uyguladı ve Türkiye’yi onun deyimiyle “Aç bıraktı ama babasız bırakmadı...”

ATATÜRK’TEN LENİN’E: ESKİ DÜŞMANLIK SON NEFESİNİ VERMİŞTİR

Atatürk döneminde Sovyet dostluğu zirve yaptı. Atatürk, ilişkilere özel önem verdi ve vasiyet olarak da “Benden sonra ilişkileri sürdürün” talimatını verdi. Atatürk, Meclis’in açılmasından sonra ilk mektubunu Lenin’e gönderdi. Bununla başlayan ilişkiler askeri alanda da ilerledi. Sovyetler Birliği ilişkileri geliştirsin diye Ukrayna Sovyet Hükümeti Fevkalade Temsilcisi Mihail Frunze’yi Ankara’ya gönderdi. Frunze’nin Ankara’dan ayrıldığı günlerde Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Devrimi Lideri Lenin’e 4 Ocak 1922 tarihli bir mektup yazarak, ilişkilerin gelişmesinden duyduğu memnuniyeti bildirdi. Paşa, ‘Aziz Başkanım’ hitabıyla başladığı mektubunda şunları belirtti:

SUNİ DÜŞMANLIK SON NEFESİNİ VERMİŞTİR’

“Türkler ve Rusların, tarihi, yüzyıllarca süren kanlı savaşların görültüsüyle doldurduktan sonra, bu kadar çabuk ve bu kadar bütünsel bir şekilde uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır. Pek çoğu bu dostluğun suni olduğu ve şartlar gereği sağlandığı zannına kapılmışlardır, hâlâ da bu inançtadırlar ya da öyle gözükmektedirler. Ancak, iki halkın ne ölçüde birbirleriyle anlaşmak ve birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş havgaların yalnızca her ikisinde de yerleşmiş zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu, son savaşta asker ve subayların birbirleriyle nasıl isteksizce savaştığını görmüş olanlar, birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyeceklerdir. Zira, bu vaziyet tabii olandır ve eski istibdat tarafından sürdürülen suni düşmanlık ise son nefesini vermiştir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.12, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.209-211.)

Son Dakika Haberleri