25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Teizmin Tıkanmışlığı, Ateizmin Bunalımı Karşısında-I Deizm

Şahin Filiz

Şahin Filiz

Eski Yazar

A+ A-

İnsan, parçası olduğu doğa ile ilişkisini, hemen her çağa göre farklılık gösteren felsefi paradigmaların ifade ettiği anlamlar üzerinde şekillendirir. Doğa, insan karşısında bazen doğrudan bir nesne ya da özne olurken, bazen insan onun karşısında doğrudan nesne ya da özne olabilmektedir. Çağlara göre değişebilen bu karşılıklı özne-nesne ilişkisi, ya aracısız, doğrudan, ya da bir aracı ile, dolaylı olarak gerçekleşir. Ancak nasıl olursa olsun, insan var olalı beri doğa ile ilişkisini öyle ya da böyle sürdürmektedir.

Kartezyen devrim aslında özellikle teolojik bilgi kuramının ve yöntembilimin reddiydi. Artık modern Tanrı, modernite öncesi Tanrı’dan bambaşka bir “şey” idi.1

Doğrudan ilişki, Antikçağ ve Modern çağda daha belirgindir. Dolaylı olanı ise, daha çok Ortaçağlara ve paradoksal olarak postmodern dönemlere özgü sayılabilir.

İlki, mantıksal olgucu, bilimsel yönteme dayalı bir ilişki biçimini doğurmuştur. Başka bir deyişle, Antikçağ doğa bilgisi, modern çağın doğa bilimini esinlemiştir diyebiliriz. İkinci tür ilişki, Tanrı ya da bir kutsalın aracılığıyla kurulur. Gerçi, Antikçağ’da Tanrı ya da tanrılar, insanın doğa ile ilişkisini kurmada önemli aktörler olarak anılır. Ancak, doğayı, o dönemin olanaklarıyla gözlem ve deneyin nesnesi olarak kabul etmek, tanrısal aracılıktan çok, aracısız bir karşılaşmayı dile getirir. Oysa doğayı Tanrı ya da Tanrı’yı temsil eden kutsal elçiler, vahiyler, tanrısal esinler, ilahi esrime ve vecdler yoluyla “bilme” ve anlama”ya dönük girişimler, felsefe ve Dinler Tarihinin, hatta Din felsefesinin ortaklaşa konu edindikleri Teizm, Ateizm ve Deizm gibi birbirinden farklı inançsal ve eylemsel örgütlü akımları oluşturmaktadır. Birbirinin aynı olmayan bu akımlar, onama ya da yadsıma yönelimleri bakımından, din olgusunu kaynak olarak almada ortaktırlar.

Teizm, Deizm ve Ateizm Din Felsefesi, Dinler Tarihi ve genel olarak felsefenin ortak sorunlarını oluşturan akımlardır. Din, felsefenin temel sorun alanı olduğuna göre, dinle olumlu veya olumsuz bir ilişkiyi örgütlü bir teistik inanç, deistik inanç ve ateistik inançsızlık da doğal olarak felsefenin anılan bilimlerle paylaştığı problemlerdir.

Teizm, insan-doğa ilişkisini, Tanrı ile kurar. Ama Tanrı’dan başka, O’nun ilahi buyruklarını içeren sistemli bir din ve bu dini, O’nunla insanlar arasında dolaşıma sokmakla görevli bir Tanrı elçisi de vardır. Tanrı’ya, gönderdiği vahyi ve bu vahye aracılık eden elçiyle birlikte inanan, eylem ve davranışlarını bu inancı doğrultusunda gerçekleştirmeyi amaçlayan insan, teist demektir. Teist, doğa ile ilişkisini Tanrı aracılığıyla kuruyor görünse de, Tanrı’nın buyrukları ve elçisini görmezden gelemez. Tanrı’ya ulaşmak için bile bu ikincil aracılara başvurmak zorundadır.

Ateizm, ilk bakışta Teizmin karşıtı gibidir. Ortaçağ’ın sistematik teolojisinin en iddialı eserlerinden biri olan Summa Theologiae’nin yazarı olan ve teolojik zihninin etkileyici selefi Aziz Augustine’i bile gölgede bıraktığı düşünülen Aquinalı Thomas, Tanrı’nın deneyüstü olduğunu daima vurgulayarak Tanrı’ya içerik biçilmesini kesin olarak reddetmiştir. Ateizmin Teizme yönelttiği önemli eleştirilerden biri tam da budur, yani Tanrı’ya içerik biçilmesi: “Tanrı’nın var olduğunu beyan etmek, Tanrı’nın ne olduğu hakkında bir şey söylenmedikçe içerikten yoksun kalır.” 2 Doğa-insan ilişkisi, Tanrı ya da O’na ait ilahi emirler ve bu emirleri Tanrı’dan getiren elçiye bağlanarak kurulmaz. Doğrudan doğaya ulaşabildiği düşünülür. Ateist, Tanrı’nın “var olmadığı”na kesin olarak inanmasa da, “var olduğunu”nu bilmediği

kadar, “var olmadığı”nı da eşit ölçüde bilmeyen insandır. Bu gerilimli durum Bertrand Russell’da somut örneğini bulur: Ateizmle agnostisizm arasında bazen silinen, bazen de belirginleşen bilgi-inanç arasındaki gelgitler. Bu gelgitler, Tanrı-olmaksızın kurmayı düşlediği doğa ile ilişkisi için Ateiste dingin bir ruh hali bağışlamayacaktır. Ateizm, bilgi-inanç çatışmasının en şiddetli olduğu bir doğa-insan diyalektiğidir. Ateist, “Tanrısız” bir doğa-insan ilişkisi kurmayı düşlemek için, Ateizmi, “”karşıt-teoloji” veya “karşı-din” gibi savunma çabasıyla zaman kaybetmektedir. Teizme karşı anti-teizme, hatta anti-deizme yol açabilecek bir reddiye peşindedir. Reddiye üzerine, içeriksiz bir karşı-reddiye bina edilemez. Başka bir deyişle Ateizmden alternatif bir din, düşünce sistemi ya da ideoloji yaratılamaz.

Ateizm ve Deizm zorunlu olarak tek bir felsefi veya dini kimliklerle ilişkili görülmemelidir. Ateizm, Batı kültürünün merkezi kavramlarından biridir. Ancak Hıristiyan teolojiye gönderme yapan giriş niteliğinde veya özel olarak yazılmış kitaplar tarihsel olarak gayri sahih ve kavramsal olarak da karışıktır. Ateizm David Hume, Derida ya da Kristeva gibi filozoflar tarafından temsil edilen felsefi bir duruştur. Tarihte tüm ateistlerin bağlı oldukları belli, sistemli ve tanımlı hiçbir ideoloji yoktur. Ateizm, farklı kültürlere göre anlamı değişen çağrışımlara dayanır. Kimi kültürlerde halk dininin inkarı, kimine göre teknik bir felsefi duruş olarak Teizmin inkarı ya da doğaüstü varlıkların egemenliğine karşı insani otonominin savunulması şeklindedir. Şu halde Ateizm her zaman Teizmin reddi ile ilintilendirilemez. Çünkü bu Ateizmi özel bir ilahi kavrama bağlar. Ateizm, ilahi varoluşa karşı olumsuz bir duruş ve tutumla ilişkilendirilebilir. Ateist, ilahi olanı kutsal olan anlamında sempatiyle karşılayabilir.3 Bu durumda bir ateist, felsefi anlamda “inançsız”, “Tanrısız” olarak nitelenemeyecek paradoksal bir tutum sergilemektedir. Üstelik değişen anlamları dikkate alındığında henüz kuşku düzeyini bile tam geçmemiş ateist tutumun en katı teolojilerde bile “kafir” olarak adlandırılması göründüğü kadar kolay verilecek bir yargı olmayabilir. Çünkü Ateizmin “berisi”, Deizmdir.

Ateizm gibi Deizmin de tarihsel süreç içinde anlamları değişmiştir.

Din olgusunu teolojik ve felsefi açılardan ele alıp eleştiren bu akımlar, her ne olursa olsun, (usla) gerekçelendirilmiş söylemler ve, Aydınlanma’yı karakterize eden insani durumun geliştirilmesi için gerçekleştirilen bu akılcı girişimler İngiltere’de dinsel bir çerçeve içinde meydana gelmiştir. İngiliz deistler herkese açık bilimi izleyenlerin bir parçasıydı.4 Deizmin diğer anavatanı Fransa’dır. Fransa, İngiltere ve diğer yerlerdeki Aydınlanma’nın tipik bir dinsel tavrı olan Deizm, kısa bir zaman için Fransız İhtilali’nde Mutlak Varlığa ibadetin resmi olarak kurumlaşması idiyse de, hiçbir zaman genel anlamda bir din değildi. Deizmin ne olduğunu kısaca ortaya koyacak yeterlilikte bir tanımı yoktur. Ancak Deizmi pozitif (kurucu) ve negatif (eleştirel) olmak üzere iki yönden incelemek mümkündür. Pozitif olanı, Tanrı’ya inanmayı zorunlu olarak gerektiren yöndür. Negatif olanı ise, Hıristiyanlığa ve Kiliseye yönelik eleştirileri içerir.5

Deizm, başlıkta belirttiğim gibi, Teizmin ötesinde, Ateizmin de berisindedir. Deizmin çoğunlukla, bu iki akımdan biri veya diğeriyle karıştırılması bu nedene bağlanabilir. Oysa Deizm, ne Teizm ne de Ateizmdir.

Teizmin ötesi ile Ateizmin berisinde yer alan Deizm nedir öyleyse?

Deizm, birden fazla tanımlara sahiptir. İki temel kullanımından söz edebiliriz. İlkin, Deizm, Tanrı’nın evrenle ilişkisi olmadığını savunur. Ama O, evrenden sorumludur. Ancak bu sorumluluğun ne olduğunu anlatan, sınırlarını belirleyen ya da bize bildiren bir ilahi buyruk, kutsal bir kitap ya da Tanrı elçisi yoktur. Tanrı vardır, demekle, Ateizmin berisindedir. Tanrı

vardır ancak, gönderdiği herhangi bir din ya da elçisi yoktur; bu nedenle insanın yakarmaları ve O’na bağladığı umutları yanıltıcıdır, yararsızdır demekle de Teizmin ötesindedir.

Deizmde varlığı kabul edilen ama dinlerde öykülenen işlevleri olmayan Tanrı “evsiz ev sahibi” yani “absentee landlord”dur.Thomas Hardy’nin meşhur şiiri “Unutulmuş Tanrı” bu durumu resmeden bir örneklemedir. Açıktır ki Deizm Teizmin bir formudur.6

Bireysel bir tutum ve inanç olarak kökleri insanlık kadar eskiye dayanan Deizm, salt Tanrıcı bir teoloji olarak XVII. Yüzyılda bazı düşünürlerce temsil edilmeye başlamıştır. XVII. yüzyıldan XVIII. Yüzyıla doğru bir gurup din düşünürleri tarafından sıklıkla kullanılmaya başlamıştır. İngiltere ve sonra Fransa Deizmin ilk ortaya çıktığı ülkelerdir. Teizm ve Ateizm için de aynı ülkelerin başlangıç noktası olması rastlantı değildir. Bu yüzden de Deizm, Teizmin ötesinde, Ateizmin berisindedir.

PEKİ, DEİZM NEDEN ORTAYA ÇIKMIŞTIR?

İslam düşüncesi tarihinde akıl-vahiy uyumu, akılla vahyin çatışmayacağı teorisi VIII. Yüzyıldan beridir tartışılmaktadır. Bu tartışma Hıristiyan dünyasında XVII. Yüzyılda başlamıştır. Ne ki XIV. Yüzyılda İslam felsefenin sönmesi, adı konmamış deistik tartışmaları Modern felsefenin başladığı yüzyıllara kadar yaşatamamıştır. Batı’daki büyük Rönesansın ilham kaynağı olan İslam Rönesansı, akıl-vahiy, din-felsefe ilişkisinde uyum gören modern düşüncenin Hıristiyan Batı’da devam etmesine yol açmıştır. Deism tartışmaları XVII. Yüzyılda, İslam dünyasından devralınan bu akıl-vahiy, din-felsefe bütünlüğü tezlerinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Başka bir deyişle, akıl-din ilişkisi, insanın Tanrı dışında herhangi bir dine ihtiyaç duyup duymayacağı tartışmalarıyla Deismi gittikçe çekici hale getirmiştir. Buna göre akıl, her şey için bir mihenk taşıdır. Dinsel geçerliliğin ölçüsü, din değil, her şeyin ölçütü olan akıldır. Din ve etik, doğal fenomenlerdir. Doğaüstü, gökten inme olduğu savlanan vahiy ve dogmalar gereksiz ve akıl-dışıdır. Bu nedenle insan, ihtiyaç duyduğu zorunlu etik ve dinsel kılavuzu doğada bulabilir. Doğa Tanrı kavramının yerine geçse de, salt adlandırma sorunu yüzünden bir deist, “Tanrısız”, ya da “dinsiz” olarak nitelendirilemez. Çünkü Deizm, Teizmin “ötesi””dir. Bir başka deyimle, belki de Teizmden daha “tanrıcı” diyebileceğimiz anlam çeşitliliğini taşımaktadır. Çünkü Deizm kavramı sanıldığından çok daha karmaşıktır. Farklı bağlamlarda farklı anlamları vardır ve hiç kimse bir deistin neye inandığını bilemez. Bildik tanımlar genellikle yanlıştır.

Bazı durumlarda Deizm, vahyedilmiş dine ihtiyaç duymayı reddeden insanların düşüncesi anlamına geliyordu. Bununla birlikte tarihçiler Deizmi, tek, spesifik ve kendi sınırlarına çekilmiş felsefi bir yaklaşım ve herhangi birinin benimsediği yeni dinsel bir kimlik olarak sunulabilecek bir bakış açısı imiş gibi görmüşlerdir. Oysa Deizm kavramı, ona ait apriori kavramları tarihsel faktörlere empoze etmeden, tarihselleştirilmelidir. Deistler tarihçilerin düşündükleri gibi tanımlanamazlar ve bazı deistler, samimiyetleri farklı olmakla birlikte, Hıristiyan olduklarını belirtmişlerdir. Deizm, zorunlu olarak Ateizme götüren bir yol olarak aşağılanmamalıdır.7

Deizm Ateizm demek değilse, ya da Deizm zorunlu olarak Ateizme götürür yargısı tartışma götürüyorsa, Tanrı-evren ilişkisinde deistler nasıl bir inancı savunurlar?

Deizm üzerine yazılan yazıların çoğu, onun, deistler tarafından benimsenen bir doktrin olduğu şeklindedir. Sistemli bir doktrin olup olmadığı ya da deistlerin aynı şeye veya şeylere inandıkları iddiası tartışma götürür. Deizm ile Ateizm arasındaki en büyük benzerlik belki de her ikisinin sınırları belirli bir doktrin olmamasıdır. Pek çok tarihçi Deizmin, Tanrı’nın evrene karışmadığı tarzındaki doktrin olduğunu ileri sürer. Bütün deistleri böyle değerlendirmek tarihsel olarak yanıltıcı olabilir. Çünkü Tanrı’nın evrene müdahalede bulunabildiğine ve gerçekte böyle de yapmış olduğuna inanan deistler de vardır. Bazı deistler ise İlk Neden kavramına özel tanrısal bir anlam verirler. Ancak İngiltere’de Thomas Chubb (1679-1747) ve

Thomas Morgan (ö.1743)’ın da aralarında bulunduğu pek çok deist bu tür bir tanrıyı varsaymamışlardır. Pek çok tarihçi Deizmin Tanrı’nın varlığına yalnız akılla ulaşılabildiğini gösteren bir doktrin olduğunu savunmuşlardır. Eğer bir doktrin ise, bu doktrinin Katolik filozoflarca yıllar boyu geliştirilmiş olduğu gerçeği ışığında bakıldığında tuhaf, anlaşılmaz bir tanımla karşı karşıya olduğumuzu söylemek zorundayız. Kimileri Deizmin, doğal dinin kurtuluş için yeterli olduğuna inancına eşdeğer olduğunu düşünmüşlerdir. Pek çok deist yine de ne ölümsüzlüğe ne de kurtuluşa inanmıştır. Öyleyse klasik teistik natüralizmden etkilenen İngiltere’deki XVII. Yüzyıl deist teorinin Hıristiyan olmayan Deizmi ile, liberal Protestanlığın bir minimalizasyonu olarak XVIII. Yüzyılda ortaya çıkan ve çok geniş anlamı olan İngiliz Deizmi arasında köklü farklar vardır.8

Deizm, tıpkı Teizm ve Ateizm gibi, Hıristiyan Batı düşüncesinin din-felsefe ilişkisi bağlamında ortaya çıkan bir inanç formu olsa da, İslam düşüncesinde “tabii din”, “Dehrilik” ve hatta “Sufilik” kavramlarıyla değişen anlamları çerçevesinde işlenmiş, tartışılmıştır. Latince “Deus”, Grekçe “Theous” veya “Theos” kavramlarıyla karşılanmış olan Tanrı, acaba Tanrıcılık olarak çevrilebilir mi? Tanrıcılık, Teizm ve Deizmin ortak karşılığı olarak kullanılabilir olduğundan, bu kavramlardan her ikisi için geçerlidir. O halde çevirisi yerine ikisini kendi orijinal adıyla kullanmak daha doğru olacaktır.

Deizm, dini eleştirenlerce mi tercih edilmektedir? Ya da Deism, herhangi bir dinin eleştirisi midir? Din karşıtlığı mıdır? Din karşıtlığı, Ateizme götürebilir mi? Kant (ö. 1804) gibi aklen Deist, duygusal olarak Teist olmak ne derece mümkündür?

DEİZM VE ATEİZM İLİŞKİSİ

Hem kendi içindeki farklı görüşler ve inançlar, hem de Ateizmle arasındaki bazen derin, bazen önemsiz farklılıklardan dolayı, Deizmin anlamını belirginleştirmek için Ateizmin kısa tarihçesini ana çizgileriyle izlemek gereklidir.

Modern Ateizmin temel savları Klasik Yunan ve Roma antikitesini incelemeden tam olarak anlaşılamaz. Epiküros (M.Ö. 341-270) ateist olarak bilinir. Ona göre tanrılar insanlıkla ilgilenmezler ve doğal dünyayı yönetmeye güç yetiremezler. Antik Yunan’da Ateizm temelde, kentin halkının taptığı tanrıları reddetme tarzındaydı.9 Din ve Tanrı inancına karşı en sert muhalefetin, tek Tanrıcılıkla değil, çok tanrıcılıkla ilgili olduğuna özellikle dikkat çekmek gerekir. Antikitede tanrılar, insanüstü varlıklar olarak görülse de, Xenophanes’in saptadığı gibi, o dönemde her topluluk tanrıyı kendisi gibi tasavvur etmiş; topluluk çeşitlerine göre tanrılar da çeşitlenmiş ve sayıları çoğalmıştır. Birbiriyle rekabet eden, savaşan ve her topluluğun insanüstü bir idolü biçiminde düşünülen tanrılar karşısında tanrısız bir evren barışa ve evrensel dengeye daha yakındır. Tanrısızlık veya Ateizm, her şeye gücü yeten, mutlak ve tek bir Tanrıya bir karşı çıkıştan ziyade, tanrılar panteonun tehdit edici karmaşasına bir başkaldırı gibi anlaşılabilir. O halde Ateizmin kökeni, tek tanrılı dinlerden çok, politeist inancın akıl-dışı ve varoluş yasalarına aykırı doğasına bağlanabilir.

Bundan başka, Hıristiyanlığın Antik çağ paganizminin derin izlerini taşıyan teslis sorununu henüz çözememiş olması da Ateizmin daha çok Batı’ya özgü bir çıkış olduğunu göstermektedir. Demek ki Antikçağ paganizmi ve Hristiyanlıktaki teslis inancı Ateizmin ortaya çıkışında en esaslı gerekçeleri oluşturmaktadır. Buna bir de Yahudiliğin ırka ve marjinal kavim kültüne dayalı din ve tanrı anlayışını eklersek, Ateizmin neye, nasıl ve neden muhalefet olarak doğduğunu anlamak kolaylaşır.

XVII. yüzyıldan günümüze kadar devam eden modern düşünce tarihinde adları Ateizmle anılan filozoflar arasında Spinoza (1632-1677), Feuerbach (1804-1872), Nietzsche (1844-1900), Thomas paine (1737-1809), Joseph Priestley (1733-1804), Karl Marx, Alberto Radicati (1698-1737), Bertrand Russell (1872-1970), Georges Bataille (1897-1962), Ernst Bloch (1885-

1977), Gianni Vattimo (ö. 1936) ve Paul Tillich (1886-1965) sayılabilir. Ancak Paul Tillich, Bertrand Russell, Spinoza gibi filozoflara tam anlamıyla ateist demek zordur. Zira bu filozoflardan çoğu Ateizmin berisindeki Deizme daha yakın durur.

İsrailli düşünür Yeshayahu Leibovitz (1903-1994) ise tam anlamıyla ateist olarak nitelendirilmeyi hak eder. Leibovitz Ateizmin insanoğlunun doğal durumu olduğunu, Yahudilerin Torah’a sormadan tapınmaları gerektiğini, kendilerinin Tanrı hakkında hiçbir şey bilemeyeceklerini anlamaları gerektiğini düşünür.10 Ne ki Yahudi düşünür tapınma, inanma, bilme gibi kavramlarının, Torah’ın dışında geçerli olabileceğini ve Tanrı hakkında Torah’ın hiçbir bilgi vermediğini ileri sürdüğü için “tam anlamıyla” ateist değil, belki deist olarak adlandırılabilir. Ateist olarak meşhur olmuş pek çok filozof ve düşünürün, gerçekte deist olma olasılıkları fazladır. Çünkü Ateizm Deizm lehine, Deizm ise hem Teizm hem de Ateizm aleyhine sınırlarını genişletme eğilimindedir. Şu halde ikisi arasında “en ortada duran” akım, Deizmdir. Örneğin Alberto Radicati, ateistlerin Mutlak bir Varlığa (The Supreme Being) inandıklarını ve kendisinin de bir tür Hıristiyan olduğunu iddia etmiştir. Ateizmin Deizme hatta Teizme kadar varabilecek bir inanç olduğuna dair bir başka örnek de İngiliz filozof Anthony Collins (1676-1729)’in inanç biyografisidir. Onun aynı anda bir ateist, bir deist hatta İngiliz Kilisesi’nin bir üyesi olduğu ileri sürülmüştür.11 Demek ki iki uç noktada yer alan Ateizm ile Deizm arasında Deizm lehine geçiş sanıldığından daha fazladır. Ama tersi böyle değildir.

1 Gavin Hyman, Ateizmin Kısa Tarihi, Çev. Dilek Şendil, Kırmızıkedi Y., İst. 2010, s.35, 59.
2 Gavin Hyman, A..g.e., s.60, 64.
3 Bkz. Atheism and Deism Revalued Heterodox Religious Identities in Britain, 1650-1800, Edt. By: Wayne Hudson, Diego Lucci and Jeffrey R. Wigels Worth, Ashgate Publishing Company, Burlington 2014, s. 13-19.
4 Jeffrey R. Wigelsworth, Deism in Enlightenment England, Manchester University Press, UK, 2009, s. 5.
5 Ayrıntılı bilgi için bkz. C.J. Betts, Early Deism in Farnce, Martinus Nijhof Publishers, Netherlans, 1984, ss. 3-27.
6 Dagobert D. Runes, The Dictionary of Philosophy, Philosophical Library, N.Y., Tsz., s. 75.
7 Atheism and Deism Revalued, s. 19-20.
8 Ateism and Deism, ss. 19-22.
9 Ateism and Deism Revalued, s. 16
10 Ateism and Deism Revalued, s. 18. 11 Daha fazla örnekler için bkz. A.g.e., A. Yer.