20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AKP’nin Anayasa Teklifinde yargı

Nusret Senem Yazdı

AKP’nin Anayasa Teklifinde yargı
A+ A-

Nusret Senem

TEKLİFİN TEMEL AMACI

AKP ve MHP’nin üzerinde anlaşıp TBMM Başkanlığına verdikleri Anayasa Değişikliği Teklifi 21 maddeden oluşuyor.

Teklifin temel amacı yürütme yetkisini bütünüyle, yargı ve yasama yetkilerini kısmen ve büyük ölçüde Cumhurbaşkanında toplamaktır.

Şöyle:

Başbakan ve Bakanlar Kurulu’na ait anayasal yetki ve görevler Cumhurbaşkanına veriliyor. Başbakan ve Bakanlar Kurulu kaldırılıyor. Cumhurbaşkanı yürütme yetkisini tek başına kullanacak, teklifte açıkça “Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir” deniyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Cumhurbaşkanı ve hükümeti siyasi sorumluluk yönünden denetlemek yetkisi temelli kalkıyor. Hükümete güvenoyu yok. Gensoru ile hükümeti düşürmek veya Bakanları denetlemek yok. Bununla yetinilmiyor, TBMM’nin yasa yapma tekeli kaldırılıyor. Anayasanın yasayla düzenlenmesini zorunlu kıldığı alanlarda dahi Cumhurbaşkanına “Kararname” ve “Kanun Hükmünde Kararname” çıkarma yetkisi getiriliyor. TBMM’nin hükümeti, Başbakanı ve bakanları denetleme ve yasa yapma yetkileri kısıtlanıyor, Gazi Meclis etkisiz ve göstermelik bir organa dönüşüyor.

Teklif, HSYK’yı Cumhurbaşkanının vesayeti altına sokuyor. Askeri Yargıyı bütünüyle ortadan kaldırıyor. Yasalaşırsa, bağımsız ve tarafsız yargıdan söz edilemez.

Bu yazıda sadece yargı erki ele alınmış, yürütme ve yasama organları konusunda teklifin öngördüğü düzenlemelerin ayrıntısı üzerinde durulmamıştır. Çünkü; her biri teknik olarak, ayrı bir yazı ve uzmanlık konusudur.

HSYK SİL BAŞTAN

Teklif, Anayasa’nın 12 Eylül 2010 referandumuyla getirilen ve HSYK’yı düzenleyen 159. maddesini tümüyle yeniden değiştiriyor. Bu değişiklikle, çok önemliymiş gibi adından “Yüksek” ibaresi çıkarılıyor; artık “Hakimler ve Savcılar Kurulu(muz)” olacak! Halka hoş göstermek, cilalamak bir yasa yapma yöntemi değildir. Bu yönteme neden başvuruluyor? Teklifin zayıf olması ve yanlışlığı yüzünden.

Anayasanın yürürlükteki hükmüne göre HSYK’nın görevleri:

“Bakanlığın, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak...

Adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma ile hâkim ve savcılar hakkında denetim,

Bakanlık Merkez Teşkilatı ve Uluslararası Kurumlarda ve Mahkemelerde görev alacak hakimleri ve savcıları seçmek.

Bu görevlerin yerine getirilmesi amacıyla; araştırma, inceleme ve soruşturma yapılması konularına münhasır olmak üzere genelge düzenlemek.

Yargıtay ve Danıştaya üye seçmek.

Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.

Kanunlarda açıkça Bakanlığa verilenler dışında, hâkim ve savcıların tüm özlük işleri, Kurul tarafından yerine getirilir.”

Bu kadar önemli görev ve yetkileri olan ve Anayasa’nın 159. maddesiyle düzenlenen, 2010 Referandumu sonrasında çıkarılan yasayla oluşan HSYK, FETÖ’nün karargahına dönüştü. FETÖ’nün bu olanağı kullanarak yargı organını, bütün mahkemeleri ele geçirdiği unutuluyor. Yargıtay’ın, Danıştay’ın FETÖ’nün eline geçmesi, bu HSYK sayesinde mümkün oldu. HSYK yasasında değişiklik yapıldıktan sonra Yargıtay’ı ve Danıştay’ı FETÖ’den temizlemek, 01 Temmuz 2016 günü TBMM’nce kabul edilen yeni bir yasayla ancak mümkün olabildi. Yerel Adli ve İdari Mahkemeler ise 15 Temmuz darbesinden sonra, bu milletin ödediği büyük bedeller pahasına OHAL Kararnameleriyle FETÖ’den temizlenebildi. Oysa, AKP ve MHP’nin Teklifindeki “HSK”, 2010 Referandumu sonrasındaki tehlikeyi aratacaktır. Çünkü; Yargı erkini bütün olarak, “Partili Cumhurbaşkanı” ve Partisinin vesayetine açıyor.

Teklife göre Adalet Bakanı, Kurula yine Başkan olacak. Fakat, Adalet Bakanı artık bildiğimiz Bakan değildir, “devlet sekreteri”dir. Onun atanması ve görevden el çektirilmesi Cumhurbaşkanının iki dudağı arasındadır. Adalet Bakanı, Bakanlar Kurulu’nun eşit bir üyesi değil, Cumhurbaşkanının atadığı bir memurdur. Bu niteliğiyle Hakimler ve Savcılar Kurulu üzerindeki siyasi etkisi, eskisinden de daha yıkıcı olacaktır. Adalet Bakanının toplantılara katılamadığı günlerde yerine Müsteşar katılacak. Müsteşar, üye olmadığı halde Kurula başkanlık edecek. Bunun dünyada örneği yok.

Siyasi etkinin göbeğine oturtulmuş bir Kurul, bağımsız ve tarafsız olamaz. Yürürlükteki hükümde Cumhurbaşkanı 22 kişilik Kurul’un dört üyesini doğrudan seçerken, teklifte 12 kişilik Kurulunun yarısını, Adalet Bakanı dahil altı üyesini seçecek. Kurul’un bu şekilde seçilecek iki üyesi üniversite öğretim üyeleri ve avukatlar arasından, iki üyesi birinci sınıfa ayrılmış adli yargı mensupları arasından, bir üyesi ise birinci sınıfa ayrılmış idari yargı mensupları asından Cumhurbaşkanınca, kalan altı üye ise Yargıtay, Danıştay, üniversite öğretim üyeleri veya avukatlar arasından TBMM’nce seçilecek.

Teklife göre Anayasa’nın, HSYK ile ilgili 159. maddesinde yapılacak değişikliğin uygulanması için 2019 yılı beklenmeyecek, hemen yürürlüğe girecek. Kanunun yürürlüğünün 40. gününü takip eden mesai günü, seçilen HSK üyeleri görevlerine başlayacak. Adaletle, onu gerçekleştirecek Anayasal organıyla, Türk Milleti adına adalet dağıtacak hakim ve savcılarla bu kadar sık ve acele düzenlemeler yapılarak oynamak asla doğru değildir.

Cumhurbaşkanının HSYK üyelerinin yarısını seçtiği, diğer yarısını ise Meclisteki Cumhurbaşkanının mensubu olduğu iktidar çoğunluğunun belirlediği sistemin adı, Cumhurbaşkanının yargı üzerinde vesayeti sistemidir. Yaratacağı sonuç ise yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının bütünüyle ortadan kalkmasıdır. Cumhuriyetin hukuk devrimi, Mahmut Esat Bozkurt geleneği, 90 yılda oluşmuş olan yargı tecrübesi, yargıç ve savcı kimliği ve kişiliği toptan çöpe atılıyor.

12 Eylül 2010 referandumunda HSYK üyelerinin seçimle belirlenmesinin büyük faziletini dinlemiştik. Şimdi Cumhurbaşkanının atama yapmasının ve Meclisteki partilerin üye seçmesinin nasıl büyük bir hukuk reformu olduğunu dinleyeceğiz. İkisi de yanlıştır. Meclisin seçmesi daha büyük yanlıştır. Meclisin üye seçiminde aday olacak hakim ve savcıları siyasi partilerinin kapısında, destek aramak için kuyruğa sokacaktır. AKP iktidarları yargı erkini; mahkemeleri, hakim ve savcıları büyük ölçüde tahrip etti. Bu defa yapılmak istenen şey yargıyı, açıktan siyasetin emrine vermek ve tamamen bitirmektir.

HSYK’nın yapısı asla değişmez demiyoruz; elbette değişmelidir. Şartların olgunlaştığı bir zamanda yapılacak Anayasa değişikliği ile bu yapılabilir. Kurul, Yürütme ve Yasama organından tamamen bağımsız bir organ olarak düzenlenmelidir. Üye seçimi buna uygun bir yöntem belirlenerek yapılmalıdır. Bize göre; Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarınca üyeleri arasından, Barolar Birliği ve bütün İl Barolarının Başkanlarından oluşturulan kurul tarafından avukatlar arasından, eşit sayıda, tarafsızlığı ve bağımsızlığı garantiye alacak bir yöntemle HSYK üyelerinin seçimi en doğrusudur. Adalet Bakanı, Kurulun Başkanı olmamalıdır. Bu, Kuvvetler ayrılığı ilkesine, Kurulun bağımsızlığına ve tarafsızlığına aykırıdır. Kurulun üzerinde siyasi vesayet yaratıyor. Bu nedenle Kurul, üyeleri arasından Başkanını seçimle belirlemelidir. Kurul’un özlük teşkilatı bugünkü haliyle muhafaza edilebilir. Bu yapıldıktan sonra, uzun yıllar Kurulun yapısıyla oynamamak, istikrar kazanmasına olanak tanımak gerekir.

ASKERİ YARGI KALDIRILIYOR

Anayasanın “Mahkemelerin Kuruluşu” başlıklı 142. maddesine, “Teklifin 16. maddesiyle bir fıkra eklenerek disiplin mahkemeleri haricinde askeri mahkeme kurulamayacağı, ancak savaş halinde asker kişilerin görevleriyle ilgili suçlara ait davalara bakmak üzere askeri mahkemeler kurulabileceği” düzenlemesi yapılıyor. Anayasanın “Askeri Yargı” başlıklı 145. maddesi ise, teklifin 19. maddesiyle kaldırılıyor.

Bunun anlamı Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı nezdinde kurulu bütün askeri mahkemelerin toptan son bulmasıdır. 12 Eylül 2010 Referandumu ile AKP, “Askeri Yargı”yı düzenleyen bir Anayasa değişikliği yapmıştı. Bu değişiklik sonucunda askeri yargının görevleri zaten son derece sınırlanmıştı.

Bu değişiklik şöyledir:

Askeri “Mahkemeler, Asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve göreviyle ilgili olarak işledikleri suçlara bakmakla görevlidir.”

2010 değişikliği sadece askeri mahkemelerin çok sınırlı olan görevlerini saymakla da yetinmemiş, hangi hallerde askeri mahkemelerin görevli olmadığını da açıkça vurgulamıştır.

Bunlar;

“Devletin güveliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.

Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz.”

O halde “Askeri Yargı” neden toptan yok ediliyor? Savaş halinde kurmak zorunda kalacağın askeri mahkemeleri neden kaldırıyorsun? Askeri yargılama ve teşkilat tecrübesi neden çöpe atılıyor? 2. İstiklal Savaşı ve Sevr şartlarından söz edildiği günlerde, ABD destekli FETÖ, PKK ve IŞİD terörünün azgınlaştığı şartlarda ve “milli seferberlik” söylemi samimi ise bunun hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Son derece sınırlı görevle yetkilendirilmiş olan askeri yargıya FETÖ’nün sızmış olması, mahkemeleri ortadan kaldırmak için yeterli bir gerekçe değildir. Bu, Sağlık Bakanlığı’nı, Milli Eğitim Bakanlığı’nı ve hatta herkesin bulaştığı AKP’yi bu gerekçeyle kapatmak gibi bir şeydir.

Askeri yargıyı yok etmenin açık edilmeyen biricik gerekçesi vardır; asker karşıtlığı, askerden duyulan korku ve nefret. GATA’da yapılan da buydu. Askeri sağlık hizmetinde yapılan tahribat, askeri yargı alanında da tekrar ediliyor. Oysa askeri yargıya ihtiyaç vardır. TSK’nin bu yetkisini elinden alıp onu güçsüz ve disiplini tahrip edilmiş bir kurum haline sokmak büyük hatadır. Askeri yargı gereklidir.

ANAYASA MAHKEMESİ ÜZERİNDE AĞIRLAŞAN VESAYET

2010 Referandumu ile yapılan değişiklik sonrasında, Anayasa Mahkemesi üyelerinin üçü Sayıştay ve avukatlar arasından TBMM’nce, dördü doğrudan atamayla Cumhurbaşkanınca, üçü Yargıtayca gösterilen dokuz aday arasından Cumhurbaşkanınca, ikisi Danıştayca gösterilen altı aday arasından Cumhurbaşkanınca, biri Askeri Yargıtayca gösterilen üç aday arasından Cumhurbaşkanınca, biri Askeri Yüksek İdare Mahkemesince gösterilecek üç aday arasından Cumhurbaşkanınca, üçü ise Yüksek Öğretim Kurulunun göstereceği dokuz aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilir.

Teklifin, HSK üyelerinin seçiminde Cumhurbaşkanına verdiği yetki, Kurulun, Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçme yetkisi dolayısıyla otomatik olarak Yargıtay’a ve Danıştay’a Cumhurbaşkanının ağırlığı olarak yansır. Bu, Danıştay ve Yargıtay’dan seçilecek Anayasa Mahkemesi üyeleri üzerinde Cumhurbaşkanının ağırlığının artması demektir. Aynı ağırlık ve etki YÖK’ün önerdiği üyeler açısından da söz konusudur.

Yüce Divan üyelerinin, partili ve taraflı Cumhurbaşkanını yargılayacak Mahkemenin üyelerinin seçimi üzerindeki Cumhurbaşkanlığı ağırlığı, bu Mahkemeye olan güveni ortadan kaldırır. 21 Temmuz 2016’dan sonra çıkarılan ilk iki KHK’nin anayasaya aykırılığına ilişkin başvuruyu reddedişindeki Anayasa Mahkemesinin gerekçesi bunun işaretini verdi. Anayasa Mahkemesi, 1991 yılında verdiği iki Anayasa Mahkemesi kararına açıkça aykırı bu kararı verirken kendisini inkar eden bir tavır gösterdi. Bu tavrı vesayet dışında bir nedenle açıklamak son derece zordur.

Teklifle, “Yargı Yetkisi”nin Cumhurbaşkanlığı makamının elinde toplanmak istendiği sonucuna rahatlıkla varabiliriz.

REJİM DEĞİŞİKLİĞİ

Teklifin savunucuları “rejim değişmiyor; hükümet sistemi değişiyor” diyorlar. Türk Milletinin rejim konusunda hassas olduğunun farkındalar. Benzer şekilde halkı yanıltma çabaları madde gerekçelerinde de mevcut. Örneğin; kuvvetler ayrılığının devam ettiği, Meclisin güçlendirildiği gibi vurgulara ihtiyaç duymuşlar. Bu vurgular ile teklifte yer alan hükümler birbirinin tam zıddıdır.

Teklif, “kuvvetler birliğini” öngörüyor; Meclisi yetkisiz bir danışma organına dönüştürüyor; yargıyı Cumhurbaşkanının vesayeti altına sokuyor ve yürütmeyi kararnameler ile tek başına Cumhurbaşkanına bağlı kılıyor.

Anayasamıza göre; “Türk milleti, egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.” Bu organlar Anayasanın Başlangıç bölümüne göre diğerinden üstün değildir. Yürütme, Yargı ve Yasama organları uyum içinde çalışırlar. Bütün kuvvetlerin aynı kişide toplanması, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ve demokratik olma niteliğini yok eder. Teklif bu yönüyle, cumhuriyetin temel niteliklerini dolaylı yoldan yıkmayı amaçlıyor. Bu fiil, cumhuriyetin temel niteliklerini ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemidir.

Eylemin adını koyalım, yapılmak istenen rejim değişikliğidir. Bu vurgu, milletvekillerini ve halkı getirilmek istenen sistemin tehlikesine ikna etmek açısından önemidir.

SONUÇ

Teröre karşı mücadele ve Batılı emperyalistlerin piyonlarını yok etmek için Türk Milletinin birliği, ekmek ve su kadar zorunlu bir ihtiyaçtır. İç cephemizi tahkim etmeliyiz. Birliğimizi güçlendirmeliyiz. Bu nedenle teklif sahiplerine çağrı yapıyoruz: Bu Teklif Türk Milletini ikiye bölecek ve kutuplaştıracaktır. Oysa; Türkiye, devlet ve millet olarak önündeki İkinci İstiklal Mücadelesini kazanmak üzere kenetlenmek zorundadır. Kim ne derse desin, vakit yitirmeden Başkanlık dayatmasından vazgeçin!

Son Dakika Haberleri