23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Proje Anayasasında Yeni Süreç

TBMM E. Başkanvekili Av. Hasan Korkmazcan Yazdı

Proje Anayasasında Yeni Süreç
A+ A-

Av. Hasan Korkmazcan - TBMM E. Başkanvekili

Anayasa değişiklik teklifi, 10 Aralık 2016 günü TBMM Başkanlığına sunuldu. Teklif, MHP Genel Başkanı’nın gündeme taşıması, AKP ile MHP’den birer milletvekilinin hazırlaması ve 316 AKPli milletvekilinin açık yoklama listesine attığı imzalarla (İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın imzası sunum sayfasında.) ortaya çıktı.

Kamuoyuna iki kişilik komisyonda zorlu pazarlıklar yapıldığı izlenimi verildi. MHP’nin kırmızı çizgilerinin değişiklik metninde esas alındığı ileri sürüldü. Hatta AKP propaganda elemanları, bu aşamada MHP ile pazarlık yapma mecburiyetinde kalınmasından yakındılar. Böylece teklifi, orijinal bir uzlaşma metni gibi göstermeye çalıştılar. Anayasadaki değişiklikleri yeterli bulmayan eski çözüm ortaklarına da, yeni işbirliklerine açık oldukları mesajını ilettiler.

Halbuki Anayasa değişiklik teklifi konuyu yakından izleyenlere hiç de yeni görünmüyor. “Başkan” sözcüğünü “Cumhurbaşkanı” sözcüğü ile değiştirerek yapılan makyaj gerçeği örtemiyor.

TBMM’ye sunulan anayasa değişiklik teklifi, Turuncu Devrim, BOP, AB Uygarlık Projesi ve Çözüm Süreci gibi Pandora Kutusu malzemeleri içinden çıkarılmıştır. Ülke anayasalarını ulus devletlere karşı savaş aracı olarak kullanan karanlık odakların iradelerini ve vesayet arzularını yansıtmaktadır.

Teklifin MHP süzgecinden geçtiği iddiaları gerçeği değiştirmez. Aksine ikili müzakere müsameresi, konunun AB, Oslo, Habur, Dolmabahçe, İmralı, Kandil, Venedik, Abant vb. süreçlerin izlerini silme amaçlı olduğunu kanıtlamıştır.

Anayasa değişikliği AKP’nin eski müttefikleriyle kotarılsaydı Meclis ve referandum aşamaları daha zorlu olacaktı. Küresel vasiler, 15 Temmuz işgal girişimindeki hezimet ve bölgemizde yürüttükleri insanlık dışı savaştaki güç kayıplarını, telafi etme fırsatını bu teklif üzerinden arayacaklardır.

Anayasa değişikliği eski projeyi görünürde gerçekleştirmemektedir. Ancak ulus devletin yıkımı ve milli kurumların yapıtaşlarının sökümü konusunda her türlü düzenek, imkan ve yetki anayasaya yerleştirilmektedir. Anayasa adeta içine güçlendirici kimyasal ve metalik unsurlar konulmuş, her türlü tuzak, şantaj ve manipülasyona elverişli bir EYP’ye dönüştürülmektedir.

18 maddelik kısmi bir anayasa değişikliği ile yürütme sisteminin iyileştirildiği iddia edilmektedir. Ancak teklifteki bir madde T.C. Anayasasını delik deşik olmuş eski bir parşömene çevirmektedir. Geçici ve yürürlük tarihindeki çeşitlendirmelerle anayasa değişiklik teklifi, 150’ye yakın anayasa hükmünün yeniden düzenlenmesini öngörmektedir. Sn. Oktay Ekşi Ulusal Kanal’da bu maddeleri saydığını açıkladı.

Teklif metninde bu hükümlerin gerekçeleriyle birlikte ayrı ayrı gösterilmemesi sadece bir özen ve usullere saygı eksikliği olarak değil, anayasanın 175. maddesine göre TBMM Başkanlığı’nın da katıldığı bir görev savsaması olarak yasama tarihimize geçmiştir.

Küresel projelerin yükleniciliğini üstlenmenin doğurduğu enkazı örtme mecburiyeti, bazı çevrelerde anlaşılan kabuslara yol açıyor. Birileri de bu duyarlılıkları dehşete çevirmek için tuzaklar hazırlıyor. İçinden geçmekte olduğumuz “Anayasa Tüneli”ne böyle yönlendirildik. Halbuki bu tünel cevheri tükenmiş, insanlığın terk ettiği alanlara dönük. Kat ettiğimiz bütün mesafeleri tersine çevirecek, bizi açtığımız bütün yolların gerisine sürükleyecek bir labirent.

Teklifin müellifi görünenler eserlerinin yeni, yerli, milli olduğuna kimseyi inandıramadılar, inandıramazlar. İstedikleri sonucu elde etseler bile güçlenme, aklanma, kabustan kurtulma ve hükmetme amacına ulaşamazlar. Tam aksine her attıkları yeni adım sorgulanmalarının yeni kanıtlarını oluşturuyor. Sahneye koydukları her müsamere, senaristlerin silüetini ve gizlenmiş işbirliklerinin efektlerini daha belirginleştiriyor.

Bunca Kafka Dünyası atmosferi, bunca James Joyce üslubu, ortaya konulan teklif metninin Venedik-Soros-Brüksel turuncu dosyalarından çıkarıldığı gerçeğini saklayamadı: Sn. Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, MAH yönetim kurulunda özetle şu gerçekleri ortaya koydu:

“1- 2016 önerisi, AKP tarafından 2012 yılında teslim edilmiş olan 2012 önerisinin rötuşlanmış bir bölümü özelliklerini taşımaktadır. Öncekinde “başkan” diye anılan makam, şimdikinde “cumhurbaşkanı” olarak anılmış ancak ilgili hükümler aynen korunmuştur. 2- 2016 önerisi gerçekte AKP aklında yerini koruyan bir bütünün parçalarından biridir. Diğer parçaların uygun zamanda ve uygun başka ortaklar bulunduğunda uygulamaya konulmak istendiği görülmektedir. 3- 2012 önerisi “Milli Türk Devleti” yapısını değiştirmeye yönelmişken, 2016 önerisi “Üniter-Merkezi Devlet” yapısını değiştirmeye yönelmiştir.”

Sn. Prof. Dr. Ümit Özdağ, 20 Aralık 2016 günkü Yeniçağ Gazetesi’nde “Erdoğan-Bahçeli Bölünme Anayasasına Neden Karşıyım?” başlıkı yazı yayınladı. Sn. Özdağ’ın açıklamasında şu satırlar yer aldı:

“Anayasa taslağına karşı çıkmamın ikinci nedeni “Genel Gerekçe” bölümündeki temel yaklaşımdır… Tarihine bu kadar düşman olduğunuz bir ülkenin anayasasını oluşturma gayreti içerisine girmemeniz gerekir.”

Sn. milletvekilini bu acı ihtara yönelten, AKP teklifi gerekçesindeki “vesayetçi zihniyet” edebiyatıdır.

Gerçekten anayasa değişiklik teklifinin genel gerekçesi başta milletimiz, meclislerimiz, devletimiz, demokrasi tarihimiz, milli kurumlarımız olmak üzere bütün değer ve birikimlerimizi aşağılamaktadır. Yalan, çelişki, iftira, nankörlük vb. ahlak düşüklüğü göstergelerinin TBMM (Ki bu gerekçenin en çok saldırı hedefi yaptığı gazi meclistir.) resmi kayıtlarına girmesi başlı başına bir hukuk skandalıdır.

Genel gerekçe, 15 Temmuz 2016’daki emperyalist işgal girişimine de yollama yaparak anayasa değişiklik teklifi ile teklifin küresel yapımcıları olan esas proje müellifleri arasına mesafe koymaya çalışmaktadır. Ancak mızrak çuvala sığdırılamamıştır. Başlı başına genel gerekçe, teklifin küresel soy kütüğünü ele vermektedir.

Bir vatandaşın cemaat müntesibine, bir milleti sürüye, bir devleti ferman printerine, bir demokrasiyi beş yıl periyodlu X- Ray cihazına indirgeyen zihniyet, yeni, yerli ve milli olamaz. Bu zihniyet olsa olsa Türkiye Cumhuriyeti’ni ülkesi ve milletiyle işgale kalkışan 15 Temmuz 2016 gecesi piyonlarının ve sürücülerinin kalıntısı ve sızıntısı olabilir.

“Vesayet” ve “istikrar” sömürgenlerin, ulus devletlerin milli kimliklerine saldırılarının iki şifresidir. Bu şifrelerle ulus devlet kurumlarını dağıtıp, yönetimleri işbirlikçi elitler üzerinde kişiselleştirerek, kan emiciliğin maliyetini düşürmeyi amaçlarlar. Toplumların milli bağışıklıklarını “vesayet” iddiasıyla çökertip, kendi kazançlarını ve egemenliklerini istikrarlı duruma getirme hesabı yaparlar.

MHP-AKP ortaklığıyla yeni, yerli ve milli bir sistem kurma iddiasını anayasa değişiklik teklifi olarak dayatanlar, 2000’li yılların başından beri bölgemizde insan kanıyla beslenen sömürgenlerin yörüngesinden çıkamadıklarını görmüyorlar mı? Vesayet ve istikrar etiketlerini hala sabit dövme gibi üzerlerinde taşımanın yarattıkları çelişkiyi fark etmiyorlar mı?

Vesayet, işgaliyle, Duyun-i Umumi’siyle, kapitülasyonlarıyla, mandacı vükelasıyla, işbirlikçi sadrazamlarıyla tealici ve muhipçi ulemasıyla, saltanatıyla, 19 Mayıs 1919’dan 29 Ekim 1923’e kadar milletçe toptan ortadan kaldırılmıştır. “Hakanlıkların, Selçukluların ve Osmanlı Devleti’nin hakiki sahibi ve kurucusu olan Türk Milleti, içerdeki ve dıştan gelen düşmanlarını yenerek Kurtuluş Savaşı’nı kazanmıştır.” Vesayeti savaşarak ortadan kaldıran Gazi Meclisin 30.11.1922 tarihli Anayasa Hükmündeki Kararından aktardığım bu cümle, bağımsızlığımızın, millet egemenliğinin, cumhuriyetin ve demokrasimizin hangi iklimde doğduğunu göstermektedir. Bu iklimde boy veren devlet kurumlarımız, kurucu ilkelerimiz ve bunlar etrafında oluşan milli bilinç Sevr muhiplerinin ardılları tarafından, vesayetlerine son verilen “haçlılar” adına, Türk toplumuna “vesayet” diye pazarlanmaya çalışılmıştır, hala çalışılmaktadır.

Vesayet uygulaması arayanlar, son yıllarda hem de Haçlı-Siyonist senaryoları içinde gönüllü olarak BOP’ta, ABD deliklerinde, AB kapılarında, Oslo’da, güncel Hoybun, Eoka, Asala masalarında, “Norşin” hezeyanlarında, Pensilvanya eşiklerinde sahnelenenleri hatırlayabilirler.

TC tarihinde başka hiçbir vesayete boyun eğme dönemi yoktur.

“İstikrarı” güç biriktirmekte arayanlar, 14 yıllık tek parti iktidar döneminin, devleti cemaat ve terör ittifaklarına parselleyip işgalin eşiğine kadar taşıdığını unutmamalıdırlar.

Ekonomide istikrarı denetimsiz yönetimde sananlar, koalisyonlar dönemleri dahil kendilerinden önceki iktidarların ortalama kalkınma hızına ulaşamadıklarını ve üstelik eldeki 150 yıllık ekonomik birikimi çar çur ederek, hane halkını borca batırarak yarattıkları gerilemeyle yüzleşmelidirler.

Vesayet edebiyatçıları siyasi tarihimizi Türk Devleti düşmanlarının mevzilerinden okumaya son vermelidirler.

Son işgal girişimi ve onu hazırlayan kumpasların işbirlikçi siyasetleri hariç Türkiye’de milli irade üstünde kimse vesayet kurmaya kalkışamamıştır. Arkasında ABD bulunan darbe dönemleri dahi Türk Milleti’nin kurucu iradesini temsil eden TBMM’yi yıkmaya davranmamıştır. Darbe sabahlarının ilk anonsu hep en kısa zamanda yönetimin TBMM’ye devredileceği olmuştur. TBMM ve milletvekilliği kurumları, 12 Mart cunta yönetimiyle ve 12 Eylül rejimiyle dayatılmak istenen Atlantik vesayetine karşı her zaman onurlu bir mücadele vermiştir. Bu mücadeleleri milli tarihe kazıyan kadroları, kurumları ve emekleri vesayete boyun eğmiş göstermek siyasi nankörlüktür. Atlantik vesayetinin ve onların robotlarını iktidar ortaklığına taşıyarak, “Vesayeti gönüllü olarak çuval gibi başlarına takanlar” tarihin hükmünden kaçamazlar, sorumluluklarından hiçbir anayasa makyajıyla kurtulamazlar. Yeni sorumluluklarının teşebbüs aşamasında kalması temenni edilir.

Teklif, gerekçesi ve teklifin asıl kaynağı üzerinde bu değerlendirmeleri okuma sabrını gösterenler, herhalde teklifin ciddi bir hukuki analizi hak etmediğini anlamışlardır. Ben de okuyanların sabrını israf etmeyeceğim. Ancak bu teklif anayasal rejimimizden –asla ne getiriyor değil! Getirdiği tek şey buna teşebbüs edenlerin ağır, tarihi, siyasi, hukuki kesinleşmiş sorumluluklarıdır.- neler götürüyor, hangi sorunlara yol açıyor, bunları açığa çıkarmaya çalışacağım:

Teklif, hazırlanış yöntemi, zamanlaması ve içeriği itibariyle bir sistem kurmayı, iyileştirmeyi ve geliştirmeyi amaçlamamaktadır. Benzerlerini başka ülkelerde gördüğümüz yıkım projesi olarak anayasaların izlerini taşımaktadır. Üstelik devlet, millet, yönetim ve demokrasi kavramları açısından daha tutarsızdır. Mağlup ülkelere işgalcilerin dayattıkları anayasalar bile hukuk, kamu yönetimi ve siyaset bilimleri açısından bir sistem bütünlüğü taşımaktadır. MHP-AKP Taslağı ise kavramlar ve kurumlar dahil bütün teorik ve uygulamalı yapıları sökmekte, dağıtmakta ve geçersizleştirmektedir.

  1. Öncelikle devlet tanınmaz hale getirilmektedir.

Devlet, binyıllar önce Türklerin kurultaylarla ilan ettikleri dönemlerden beri kuralları ve kurumları belirli, icraatı öngörülebilir sosyal yapıların adıdır. Bu temellerle devleti, onu kuran ve yaşatan toplumun usulleri, yerleşik denetim bağları ayakta tutar.

AKP’nin önerdiği devlet, siyasi, hukuki, yöntemsel ve yerindelik denetiminden azade bir kişinin, organlarını da her an yapıp bozmaya yetkili olduğu bir organizasyondur. Bu türlü yapılara çağımızda “devletimsi yapılar” adı veriliyor. Bunlar; emirlik, şeyhlik, sultanlık ve prenslik gibi adlarla anılıyorlar.

  1. İkinci olarak Teklif, TBMM’yi ortadan kaldırmaktadır.

TBMM açılışından beri kurucu, anayasa ve yasa koyucu, devlet organlarını ve görevlerini belirleyici, hükümeti görevlendiren ve görevden alan, yürütme organının bütün işlemlerini denetleyen, bütçe yapan ve bütçe uygulamalarını denetleyen, Başkomutanlığın kendi tüzel kişiliğinden ayrı olamayacağı, TSK ve Genelkurmay Başkanı dahil komutanları Bakanlar Kurulu üzerinden denetleyen merkezi, yerel, iktisadi, kamu idarelerini kuran ve bunları siyasi, yerindelik ve yöntemsel açıdan denetleyen, sözlü soru, gensoru, güvenoyu, güvensizlik oyu ile hükümeti ve bakanları görevlendiren, görevden alan ve denetleyen, sonuç olarak millet adına ve milleti temsil ederek, milletvekili sıfatıyla çalışan üyelerin oluşturduğu, başkanının Cumhurbaşkanına vekalet ettiği Cumhuriyetin temel milli kurumudur.

Teklifin yukardaki yetkilerini ortadan kaldırdığı yasama organı, teklifin kabulünden sonra Gazi Meclis olarak anılabilir mi?

TBMM’ye a-) Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinden artan alanlarda yasama, b-) İşlemesi neredeyse sayı oyunlarıyla imkansızlaştırılmış cezai soruşturma, c) Gene yokuşa sürülmüş şartlarda kendisine ötenazi uygulama koşuluyla, Cumhurbaşkanlığını seçime götürme yetkileri bırakılmıştır. Ancak Cumhurbaşkanı her aklına estiğinde, sözüm ona “istikrar olsun, koalisyon olmasın, iki de bir millet sandık başına gitmesin” esas gerekçesine rağmen TBMM’nin görevini seçimle sonlandırabilecektir.

Teklifin Osmanlı Devleti’ne Meşruti Monarşi’yi getiren 1876 Kanun-i Esasi’den daha geri bir düzenleme girişimi olduğunu anayasa uzmanları ortaya koymuştur.

3-Teklif milletvekillerine iki statü sunmaktadır.

Ya yetkileri şura üyeliği düzeyine düşürülmüş “milletvekili olarak mecliste görev yapacaklar” ya da bakanlıkları uygun görülürse saray sekreterliğine terfi edeceklerdir. Birinci statüde genel görüşme, meclis araştırması açtırabilirlerse, içinde su bulunmayan havanı döveceklerdir. Çünkü Teklifin 7. maddesi ile Anayasanın 98. maddesi değiştirilerek genel görüşme veya meclis araştırması için toplanan TBMM Genel Kurulu’na yürütme adına herhangi bir temsilcinin katılmaması önerilmektedir. Majestelerinin sekreterlerinin ve saray memurlarının tenezzül etmeyeceği meclis araştırması ve genel görüşme oturumlarında kimden bilgi istenecek ve nasıl denetleme yapılacaktır? Bizans ruhbanları kutsal oturumlarında havanları hiç olmazsa meleklerin cinsiyeti konusuyla dolduruyorlardı.

Teklif imzacılarının milletin vekilliği emanetine ve yeminlerine sadakati için çok az zaman kalmıştır. Bu süreyi kaçırırlarsa karşılarına ikinci statü olarak saray sekreterliği çıkabilir. Tek kişilik yürütme organının yardımcısı da olabilirler. Kendileri, yine işletilmesi pratikte asla mümkün olmaz kılınan meclis soruşturması riskinden korunmaya da kavuşurlar. Tek kişilik yürütme gücünün kapıkulu olabilirler.

Fakat asla Cumhuriyet Hükümeti’nin bakanı olamazlar.

4- Bakanlar, yani makyajsız sistemde devlet sekreterleri, asla Cumhuriyet Hükümeti’nin Bakanlar Kurulu üyesi olamayacaklardır.

Hatta “Heyet-i Vukela’dan, Kubbealtı Veziri, Nazırlar Meclisi Azası” bile sayılmayacaklardır. Çünkü teklif, parlamenter sistemin kabinesini, Cumhuriyetin Hükümetini ortadan kaldırmaktadır. Teklif, birbiriyle “müşterek-müteselsil sorumlulukla” çalışan bakanlar yerine, tek kişilik yürütme gücüne bağımlı, saray “musahipleri” öngörmektedir.

TBMM üzerinden milletin güvenine dayanan bakanlar, 1920’den 1982 yılına kadar tek başlarına hükümet kararlarını durdurabilen, TBMM dışında kimsenin görevden alamadığı, imzaları olmadan kararname ve kanun tasarısı yazılamayan, başbakanların ancak kendi istifaları yoluyla görevlerine son verebildiği siyasi yetkililerdi. Şimdi; a) “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması görevleri ve yetkileri ile teşkilat yapısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir. b) “Üst düzey kamu görevlilerinin atanmalarına ilişkin usul ve esaslar Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.” c) “Kamu tüzel kişiliği Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulabilir.” şeklindeki metinler, başbakanın, bakanların ve milletvekillerinin imzasıyla TBMM’ye sunulmuştur. Böylece hükümet, bakanlıklar, kamu kurumları görevleri ve yetkileri, hatta varlıkları –hem de istikrar adına- tek kişilik yürütme gücünün anlık kararlarına bırakılmaktadır.

5- Başbakan?

Teklife göre başbakanlık makamı buhar olmuştur. Kuantum fiziğine göre kim bilir hangi dalga boyuna dönüşmüştür. Bir zamanlar, bir ülkede, bir başbakanın paralel evrenlere düştüğü de söylenmişti. Teklif imzacıları ilhamlarını belki bu esin kaynaklarından derlemişlerdir.

Teklifi gerçekten TBMM İç Tüzüğü’ne uygun koşullarda imzalayan tek ve ilk imzacı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, eğer teklifleri yasalaşırsa tarihte bir ilki gerçekleştirmiş olacaktır: Makamından ayrılan ama bulunduğu makamı da ortadan kaldıran ilk başbakan olacaktır. Osmanlı Sadrazamları gerekirse devlet için mührü iade eder, hatta Merzifonlu gibi baş verirlerdi. Ancak Hakanlar döneminden beri Türk Devletlerinde kendi makamlarının yıkımına ön ayak olan devlet adamları görülmemiştir.

6- Yargı?

Yasama, yürütme, idare, yöneticilik, merkezi, yerel, profesyonel, amatör her şeyin kaderine hükmeden bir tek kişilik güç inşa edenler, herhalde yargıyı bir ayakbağı olarak bırakmayı düşünmeyeceklerdi. Ben hukukçu olarak bu konuda diplomamın hakkını veremem. İ.Ü. Hukuk Fakültesi 1. Amfisi kabusları görürüm.

Kimse haksızlık etmesin teklifçiler yargıya o kadar saygılı davranıyorlar ki yargıyı teklifin birinci maddesine almışlar ve “bağımsız” yargıya bir de ve “tarafsız” madalyası sunmuşlar.

Teklifçiler yürürlük tarihinde de yargıyı kayırmışlar. Yargıyla ilgili değişiklik hükümleri teklifin kabulü halinde, kanunun yayımı tarihinde hemen yürürlüğe girecektir.

Musahiplik, yedeklik, yardımcılık ve seçilmeden başlarına devlet kuşunun konmasını bekleyenler biraz sabırlı olmak zorunda. Bu postmodern makamlar teklife göre ancak 3 Kasım 2019 tarihinde açılacak. Önce birlikte çift sandıklı seçim, sonra makam kuyruğuna koşu…

Postmodern makam özleyenleri belki sonradan “hukukileştirecek fiili durum” hayalleri teselli edebilir:

Nasıl olsa siyasiler kendilerini, partilerini, yeminlerini, ülkenin yakıcı zorunluluklarını bir kenarda unutabiliyorlar;

Nasıl olsa, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilkeleri, siyasi etik dışı gözükaralıklarla saldırıya uğrayabiliyor;

Nasıl olsa kimse genel amaçlar dışındaki yasal düzenlemelerin bir gün yok hükmünde sayılacağını göremiyor;

Nasıl olsa doğmuş sorumluluklarını örtme girişimlerinin, ağırlaştırıcı kanıt olacağı gerçeği unutulmuş;

Nasıl olsa “en kestirme yol, hukuk yoludur.” ilkesi göz ardı edilerek kestirmeden yetki, güç, mal, mevki ve mülk gasbına girişiliyor;

Nasıl olsa bütün kavramlar, kuramlar erozyona uğratılarak doğru düşünce, sağlıklı inanç ve sağduyu yolları sahte algılarla kesiliyor;

Öyle ise bazıları, bazı işlerde başarıya ulaştıklarını ve daha, daha, daha da ulaşabileceklerini zannedebilirler. Fakat bunu sürdüremezler.

Başarı ancak süreç bittikten sonra arkada kalandan ibarettir.

7- Teklifin ilga ettiği, kaldırdığı, işlemez kıldığı birçok kural, kurum ve kuruluş var.

Ancak yapısı, niteliği, durumu ve saygınlığı en çok anayasal kurum hangisi sorusu bazı zihinlerde hala cevapsız.

Mütevefa Honore de Balzac, bir taraftan kumar masasından kağıtları takib eder, bir taraftan da “Eujeni Grandet’nin çeyizi ne olacak?” diye sayıklarmış. Bu hikayeyi ya bir edebiyat eleştirisinde okudum, ya da üstat Necip Fazıl’ın sayısız sohbetlerinden birinde dinledim. Yazma tutkusunun, roman kahramanını gerçek hayatın hatta kumar tutkusunun önüne geçtiği anlatılıyor.

Teklif açıklandığından beri toplumun tutkusu gerçeği net olarak anlamak. Teklifçilerin tutkusu acil sistem değişikliği. Çok acil. Sistem değişirse her şey güllük gülistanlık!

Madem öyle, niye ey teklifçiler, teklifinizin yürürlüğünü 3 Kasım 2019 tarihine erteliyorsunuz? Niçin T.C’nin bütün kurumlarını, üç kocaman yıl Amerikan Topal Ördekleri konumunda bırakıyorsunuz? Türkiye’yi üç yıl Amerikan Topal Ördeği durumuna düşürülmüş milletvekilleri, başbakanlar, bakanlar ve kamu görevlileri mi yönetecek?

Başka açıdan bakarsak, acaba bu makam sahipleri teklife destek karşılığında, üç yıl süreyle makam garantisine mi kavuşturuluyor?

8- Teklifçilerin asıl kurbanı kim?

Teklifçiler 6. bölümün son paragrafındaki sahiklerle hareket etmişlerse asıl kurbanı Cumhurbaşkanlığı olarak belirlemişler demektir.

CUMHURBAŞKANLIĞI KALDIRILIYOR

Sisteme “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denilmesine rağmen teklifçiler, ilk kurban olarak Cumhurbaşkanlığını seçmişler. Soru: “Eujani Grandet’nin çeyizi”; Cevap: Cumhurbaşkanlığı kaldırılıyor.

Hem de 3 Kasım 2019 Pazar akşamını beklemeden. Teklifçilerin acelesi var. Anayasada değişiklik kanunu kabul edilip yayınlandığı tarihte Cumhurbaşkanlığı kaldırılacak. Çünkü teklifin 21. maddesi c bendi “Anayasanın… 101’inci maddesinin son fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ilişiği kesilir.” ibaresinin ilgası bakımından yayımı tarihinde yürürlüğe girer…” demektedir.

MHP-AKP Anayasa Koalisyonu’nun sistem değişikliği çuvalından çıkan asıl hüküm partili Cumhurbaşkanlığıdır. Partili Cumhurbaşkanı bağımlı Cumhurbaşkanıdır. Parti tüzüğüne, parti kararlarına, parti organlarına ve onların belirlediği politikalara uymak SPK ve siyasi teamüller gereği üyeler için zorunludur. Parti üyesi genel başkan seçilirse bu kurallardan bağımsız duruma gelmez. Parti yetkili organları gerekli gördükleri takdirde genel başkan dahil bütün görevleri değiştirebilir. Onların parti dışında üstlendikleri adaylıkları ve görevleri sonlandırabilir.

Bu durumda seçilmiş partili Cumhurbaşkanı devlet görevlerinin gereklerine mi, yoksa partinin bağlayıcı kararlarına mı uyacaktır? Partiye bağımlı Cumhurbaşkanının toplumda geleneksel devlet başkanı saygınlığı nasıl yaşatılacaktır? Parti üyesi Cumhurbaşkanının partisi, üye olduğu uluslararası siyasi kurumların, ülke aleyhine aldığı kararlar karşısında Cumhurbaşkanının milli kararlarına mı, katıldığı kurumun üyeliğine mi bağlı kalacaktır?

Bu ve benzeri sorular ve çıkabilecek sorunlar partili Cumhurbaşkanlığının kurumlar hiyerarşisinde bir rütbe indirimi olduğunu ortaya koymaktadır.

Teklifçiler, Anayasanın 101. Maddesinin son cümlesinden üç beş sözcüğü çıkararak, ancak tarafsızlıkla şan ve şerefi korunacak bir makamı adeta sıradanlaştırmaktadırlar.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan Demokratları, Cumhuriyetçilerin adayı IKE’a karşı yüksek mahkeme başkanına, başkan adaylığı teklif ettiler. Teklife muhatab olan Warren Christopher’ın yanıtı tarihe geçmiştir: “Beni bu makamdan oraya indiremezsiniz. Yargıçlık tanrı ile arasında hiçbir güç olmayan tarafsız makamdır. Önerdiğiniz Başkanlık ise birçok kişi ve kuruma bağımlıdır.”

Tarafsız Cumhurbaşkanı partiliye dönüştürülürse milletle arasına parti, lobi, rant vb. güçlerin girmesi kaçınılmazdır.

Teklifçiler bir yandan yabancı elçileri sadrazama kabul ettirip huzuruna bile almayan Osmanlı Hakanı’na özlem duyarken, bir yandan parti kurullarına bağımlı bir Cumhurbaşkanını meclise ve millete nasıl önerebiliyorlar? Teklifin Cumhurbaşkanı tek kişi, tek yetkili, tek hükümran ama o güç saraydan bakınca öyle görünüyor. Ya partiden bakınca ne oluyor? Türkiye, arkasını emperyalist güçlere dayayıp kağnı gölgesinde dolaşan makam sahiplerinin bir gecede paralel evrenlere düşürüldüğüne de tanıklık etti, hem de partisi eliyle.

9- İş başındaki Cumhurbaşkanının durumu özel olarak incelenmeyi gerektiriyor.

Önümüzdeki süreçte bu konu etraflıca tartışılacaktır.

Şimdilik teklif kabul edilip yürürlüğe girdiği takdirde ne yapılır, ne olur sorularını cevaplayalım:

a) İş başındaki Cumhurbaşkanı, değişik anayasanın yürürlüğe girmesi üzerine görevinden ayrılır, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılır. Bugünkü anayasaya göre seçilmiş ve yemin ederek göreve başlamış bir Cumhurbaşkanının eski statüsüyle kazandığı yetkileri kullanması siyasi etik tartışmasına yol açar.

Türk Anayasa Teamüllerinde net olarak, Cumhuriyetlerin uygulamalarında prensip olarak devlet başkanları seçimle göreve gelirler. Teklif, statü değişikliğinin Cumhurbaşkanlığı görevini sona erdireceği gerçeğine karşı sorunu, geçici madde ile çözmeye çalışmaktadır. Bu çözüm, doğrudan doğruya görevi yürürlük tarihinde biten kişinin görev süresini üç yıl için yasayla uzatmaktır. Cumhurbaşkanlığı görevi yasayla uzatılamaz. Böyle defacto bir uygulama yapılırsa ortada cumhuriyet kalmaz.

1973 yılında Sn. Cevdet Sunay’ın görev süresinin iki yıl uzatılması reddedilmiştir. Anayasa değişikliği yoluyla da olsa yasa ile görevlendirmelerin “Cumhuriyetlerde Devlet Başkanı seçimle iş başına getirilir.” ilkesine aykırı olduğu bu red kararının gerekçesidir.

b) İşbaşındaki Cumhurbaşkanı görevden ayrılmadan bir partiye nasıl üye olacaktır? Partiye üyelik başvurusu yaptığı tarihte seçildiği tarafsızlık statüsü sona ereceğinden, seçilme şartlarındaki eksiklik sebebiyle görev kendiliğinden düşecektir. Sona eren görev uzatılamaz. Yasa ile Cumhurbaşkanlığı görevi üstlenilemez.

c) İşbaşındaki Cumhurbaşkanı parti üyeliğine kabul edilmeden önce veya sonra Anayasa Mahkemesi değiştirilmiş Anayasa Hükümlerini iptal ederse veya teklif aşamasındaki tartışmalı durum dolayısıyla değişiklikleri yok hükmünde sayarsa ne yapılacaktır? 2019 tarihine kadar topal ördek konumuna sokulan TBMM Başkanı mı Cumhurbaşkanlığına vekalet edecektir?

d) Teklif, Cumhuriyet İlkelerine açıkça aykırı bir düzenlemeyi Cumhurbaşkanı yardımcılarının Cumhurbaşkanına vekalet etmeleri konusunda da öngörmektedir. Teklife göre Cumhurbaşkanının, aynen başkan sekreterleri gibi atadığı ve görevden alabildiği bu memurlara, Cumhurbaşkanlığına vekalet yetkisi verilmektedir. Atanmış bir memurun devlet başkanı yerine görev yapması, hiçbir şart altında Cumhuriyet Rejimi ile bağdaşmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanına ancak Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosu ve TBMM Başkan ve Başkanvekilleri vekalet etmiştir. Aksine bir uygulamaya hiçbir seçilmişin görevde olmadığı darbe dönemleri hariç rastlanmamıştır. O dönemlerde de hiçbir makam sahibi zaten “Cumhurbaşkanı” unvanı taşımaya kalkışmadı.

e) Önümüzdeki sürecin bu yakıcı sorunlarına “fiili durumlarla” çözüm üretilemez.

Bu sebeplerle geçerli bütün hukuk, siyaset ve devlet kavramları ile inatlaşan çözümlerden yarar umanların girişimlerini tekrar değerlendirmeleri bekleniyor. Hem ülkede hem cephede, hem de krizin bunalttığı yuvalarda.

Cumhuriyetin hiçbir değeri, milleti egemenliğinden vazgeçirme amacıyla kullanılamaz. Türk Milleti tarihin hiçbir döneminde töresiz ve denetimsiz olarak yönetilmedi. Kurultayların ve meclislerin gözetimindeki yönetimlerle tarih yazan yolculuğunu gerçekleştirdi. Seçimle de olsa beş yıllık periyodların demokratik denetim olduğunu iddia etmek, otoyol gişesinden giren şoförlerin yol bitimine kadar kuralsızlığına katlanmak gibi olur.

Güç toplayarak makamlar ele geçirilebilir, ancak sadece güce dayanarak bunlar sürdürülemez.

Kimse savaş koşullarında Uhudda Abdullah Bin Cübeyr’i dinlemeyip ganimete koşan okçuların hatasına düşmesin. Kimse piramidi tersine çevirerek gökyüzüne yakın olacağını zannetmesin.

Son Dakika Haberleri