29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Teşhis doğru, tedavi yanlış!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

Türkiye Cumhuriyeti, milleti ve devletiyle, FETÖ’den, PKK/PYD’ye oradan IŞİD’e kadar eş zamanlı başlatılan ve tırmandırılmak istenen emperyalist saldırıların hedefinde.

Türk milleti buna karşı, sağ-sol demeden, köken-mezhep ayırmadan, kendiliğinden oluşturduğu gönüllü bir demokratik milli cephede, tam bir demokratik kuvayi milliye anlayışı içinde, ordu-millet elele, onurlu-kararlı ve özverili büyük bir direniş gösteriyor ve mücadele veriyor.

Bu milli mücadelede başarılı olmanın en önemli koşullarından birisi de, ekonomide istikrarlı ve sağlıklı bir gidişatın ve ortamın sağlanması ve korunmasından geçiyor kuşkusuz ki.

Bu nedenle, 28 Ağustos 2016 tarihinde yine bu köşede “Zayıf halka ekonomi” başlığıyla bir yazı kaleme almış ve uyarmıştık.

O yazımızda özetle; “…Bu büyük ve önemli mücadelenin yakın gelecekteki en zayıf halkasının 'ekonomi' olacağı anlaşılıyor.

İçinde bulunduğumuz yaz aylarında mevsimsel olarak ısınma, giysi vb. talebi azalırken, meyve-sebze bolluğu ve ucuzluğu, yurt dışından gelen işçi ve turist (kısıtlı da olsa) döviz girişleri ile ekonomide nispeten “idare edilebilir” bir görüntü verilse de, sonbaharla birlikte ekonomideki risklerin ve sorunların giderek ağırlaşarak, belirginleşme ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerekiyor…

… Ancak, iktidar bunu görmekle birlikte, kalıcı-sürdürülebilir ve kredibilitesi olan önlem ve politikalar yerine, günü kurtarmaya çalışan ve başka sakıncalar taşıyan bir takım kestirme önlem ve uygulamalara yöneliyor maalesef. Devletin varını-yoğunu sat-kurtul zihniyeti ile haraç-mezat satmaya kalkmalar, kara parayı davet eden uygulamalar, denetimsiz-keyfi bütçe dışı fonlar, emir-komuta ile faizlere müdahale girişimleri, iyi düşünülmeden, sonuçları-yansımaları iyi hesap edilmeden yapılmaya kalkışılıyor. Fayda/maliyet analizi yapılmadan yürürlüğe konulmak istenilen bu tür uygulamalar, kalıcı-sürdürülebilir olmayan, ekonomi yönetimine ve ülkeye olan güvene de gölge düşürülebilecek türden 'panik' önlemleridir…” demiştim.

Bugün enflasyonun yüzde 10’lara doğru yükselme eğiliminde olduğu bir konjonktürde, marketten peynir-zeytini bile “kredi kartıyla ve taksitle” satın alarak, yine tüketimi arttırmaya yönelik “sözde” önlemler alınmaya çalışılıyor.

Hâlbuki 2016 yılının ilk çeyreği itibarıyla ülkenin dış borcu 411 milyar dolara çıkmış vaziyette. Tasarruf oranı ise yüzde 12-13’lere kadar düşmüş durumda.

“Borç al, ithal et ve tüket” şeklinde özetlenecek bir ekonomi politikası ne enflasyonu indirmeye, ne de istihdamı ve yatırımları artırmaya çare olur.

Ekonomiyi, her türlü türbülansa, manüplasyona, operasyonlara açık bir “zayıf halka” olmaktan çıkararak, milletimizi ve ülkemizi FETÖ’cü darbe girişiminin “ekonomik ayağından” korumamız gerekiyor.

Bu nedenle ekonomiyi öncelikle ve önemle ele almak doğru bir düşünce. Ama teşhis doğruyken, tedavi yanlış olmamalı.

Örneğin; “Enflasyon yüzde 10, faizler ise, yüzde 5 olsun” derseniz, ekonominin ve hayatın olağan akışına ters düşersiniz.

Evet, ABD’de, İngiltere’de Avro Bölgesi (AB) ülkelerinde, Japonya’da, faizler (eksi) ve/veya yüzde 1-2 civarında, ama o ülkelerde enflasyon da (eksi) ve/veya yüzde 1 civarında.

Ekonomide sat-kurtul, üretme-tüket, imalat yapma-ithalat yap, tasarruf etme-borçlan, şeklindeki neo-liberal, kumarhane ekonomisi ve ahbap-çavuş kapitalizmi bizi çıkmaz sokağa sürüklüyor.

İşte TÜİK’in dün açıkladığı “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2015” bu gidişatın “en zengin ile en fakir” toplum kesimleri arasındaki farkın, artık uçuruma dönüştüğünün üzücü bir göstergesi niteliğinde maalesef.

Çözüm ise “karma ekonomik” yeni bir üretim ekonomisi politikasından, temel bir zihniyet değişikliğinden geçiyor.