25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tezgah

Bülent İnce

Bülent İnce

Eski Yazar

A+ A-

Bu hafta iki dramatik olayı, iki insan hakkı ihlali ve vicdansızlık örneğini sizlerle paylaşacağım. Anlatacaklarımı geçen hafta haberlerde izlemiş olabilirsiniz. Aslında benzer olaylar sıklıkla yaşanıyor ve inanın çok az bir kısmı kamuoyuna yansıyor. Bizim gibi bu camianın içerisinde olanlar ancak, biliyor ve işitiyor. Kulağımıza gelen ve bizzat bize anlatılanları yetkililere şikâyet etmek ancak ebeveynleri ikna edebilirsek mümkün olabiliyor, çünkü ihbar ettiklerinde engellilikten kaynaklanan birtakım haklarından olacaklarına dair garip bir korku yaşıyorlar ve susup kaderlerine razı oluyorlar.

Anlatacağım olayı geçen hafta bir haber kanalında izledim. Genç bir adam dokuz ay önce beyin kanaması sonucu felç geçiriyor ve ağır engelli hale geliyor. Konuşamıyor, hareket edemiyor, yalnızca öylece bakıyor. Tedavi için eşiyle birlikte otobüsle Konya’dan Erzurum’a giderken yolda jandarma kontrolünde arandığı anlaşılıyor, jandarmanın direktiflerine adamcağız tepki veremeyince adamı derdest edip çuval gibi iki ucundan tutup karakola götürmeye kalkıyorlar. Otobüsteki diğer yolcuların itirazı, bağırıp çağırması üzerine jandarmalar savcıyı arıyorlar ama savcıdan olumlu yanıt gelmeyince adamı götürüyorlar. Suçu ise boşandığı eşine verdiği nafakanın gecikmesi. 1500 liralık nafakayı ödeyememesinin nedeni de geçirdiği beyin kanaması sonucu işinden olması. Yanındaki eşi yana yakıla aslında son derece aşikâr bir durumu anlatmaya, devletin temsilcilerini eşinin bu haliyle karakola gitmesinin adaletin tecellisine zerre fayda sağlamayacağına ikna etmeye çalışıyor, ama nafile. Adamcağızı iki gün karakolda tutup ardından serbest bırakıyorlar.

BAKIM MERKEZİ!

Diğer olay İzmir’de zihinsel engelli bir kişinin, kaldığı bakım merkezinde gördüğü baskı ve işkenceye dair. Bu olay da geçen günlerde haber kaynaklarında yer almıştı. Olayın korkunç ayrıntılarını anlatmaya hacet yok. Ancak bir tanesinin nihayet haber bültenlerine düştüğü, bizim benzerlerini defalarca duyduğumuz bir taciz ve işkence hikayesi işte. Aileler hem çocuklarının gelişimi için hem de kendileri çalışabilsinler diye el mecbur çocuklarını bırakıyorlar buralara. Ama bu bıraktıkları yerleri yönetenlerin üstendikleri şeye dair ahlaki ve vicdani bir sorumluluk filan duydukları yok tabii ki. Para kazanmak için kurdukları bir tezgâh orası. Bakkal da açabilirlerdi ama bu işte daha çok para görmüşler belli ki. Her nasılsa bu tezgâhı açma iznini de koparmışlar. İzin alma filan mesele değil zaten, nedir yani. Veliler çocuklarından endişe edip almak istediklerinde geri de vermiyorlar, tehdit ediyorlar. Kafa başına para alıyorlar çünkü. Gözümüzden sakındığımız çocuklarımızı kendi elimizle teslim ederiz, onlar çocuklarımızın canlarına okur, sonra biz çocuklarımızı geri de alamayız. Tezgâha bak!

DENETİM

Bu kafayla kurulan işletmenin ne yöneticisinden ne öğretmeninden ne hasta bakıcısından ne hademesinden hayır gelir. Hele hele devletin denetimi olmazsa hiç hayır gelmez. Doğru düzgün bir denetleme sistemi ve baskısı olsa, bu insanlar bu kadar pervasız, bu kadar zalim olabilir mi. Denetlemenin kurumlarla içli dışlı olan memurların engellemesiyle karşılaştığı ve görülen olayların örtbas edildiğine dair laflar dolanıyor. (Öyle artık fısıltıyla da söylenmiyor üstelik, bağıra çağıra...) İş böyleyse tezgâh çok daha büyük. Bu çocukların başına gelenleri bile bile bu tezgâhtan nemalanan bir sürü insan var. Muhtemelen onların da çocukları var. Başka bir çocuğun etinden kopardığını kendi çocuğuna yediriyor. İnsan buna inanamıyor.

Her geçen gün bir çocuğun daha canı yanıyor. Birinin artık, hemen şimdi bu kurumlara el atması gerekiyor. Da kim?

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları