20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye-İran-İsrail üçgeni

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu

Eski Yazar

A+ A-

Geçen hafta sonu uluslararası arenada önemli görevler üstlenmiş ve uluslararası ilişkilerin nabzını tutan dostlarla konuştuk. Sohbetlerimizden çıkan sonuçları sizinle paylaşmak isteriz.

TÜRKİYE BÖLÜMEMELİ!
Başta Amerikalı şirketler olmak üzere birçok uluslararası ticari kuruluş Türkiye’nin bölünmesinden yana değil. Buna da gerekçe olarak, Türkiye’nin bölgesel ticari pazarda önemli koridor ve üs görevi görmesi gerektiği, genç nitelikli işgücü ile buna en uygun ülke olduğu; bu nedenle de parçalanmış bir ülke olarak bunu gerçekleştiremeyeceği hususu, ileri sürülüyor.

ÜÇGEN KURULMUŞ
Uluslararası ticari devler Ortadoğu bölgesinde üçgeni şöyle kuruyorlar: Üçgenin alt solunda İsrail, sağında İran, tepe noktasında Türkiye bulunuyor.
İsrail’in dünyanın sayılı teknolojik yapısına sahip ülkelerden birisi ve uluslararası ticaretteki görünmez eli olması onu belirleyici duruma getiriyor. Arap yarımadasında güçlü bir İsrail dengenin ve batının bu bölgede çıkarlarının en önemli gücü durumunda.
İran harsı(kültürü), nükleer gücü, talep yaratan toplumsal yapısı nedeniyle geleceğin en önemli alım-satım pazarı olacak. Uluslararası ticari kuruluşlar batıya karşı kafa tutma gücünü kendine bulan bazı ülkelerin olmasını tercih ediyorlar. Bunu ticarette para kazanmak için siyasette ve uluslararası ilişkilerde dengenin esas olması gerektiği ile açıklıyorlar.
Türkiye, bu üçgenin tepe noktasında genç ve nitelikli girişimcileri ile bölgenin en aydın düşünce yapısına sahip dokusu(Allah Cumhuriyet’i kuranlardan razı olsun) ve bulunduğu konumu itibariyle Türkiye yeni kurulacak pazarın yöneticisi ve antreposu olacak durumda.

YENİ TİCARİ BİRLİK
Yeni dönemde bu üçgenin sağlayacağı bir bölgesel gümrük birliğinin mutlaka gerçekleşmesi gerektiği dillendiriliyor.
Öte yandan bizim de hep üzerinde durduğumuz nitelikli sanayi bölgeleri ve ortak serbest bölgeler kurulmalı. Türkiye de bu bölgelerin dev antreposu durumunda olmalı.

TÜRKİYE NE YAPMALI?
Türkiye yakın zamanda oluşacak bu üçgenin ve bölgesel yeni dengelerin yaratacağı trilyon dolarlarla ifade edeceğimiz yeni pazara hazırlanmalı.
Bunun için önerilenler şunlar:
Türkiye çevre ekonomi yatırımlarına girişmeli. Avrupa ve bu bölgenin “kullan-at” geri dönüşüm merkezi olabilir.
İran’da oldukça büyük sayıda eski araç var. Bu araçların yeninden ekonomiye kazandırılmasında Türkiye merkez olmalı.
Türkiye bu bölgenin lojistik merkezi olmalı. Ulaştırma hizmetleri sektörü kendini yeni koşullara hazırlamalı. Yeni lojistik firmaları devreye girmeli.
Dev depolar kurularak hazır hale gelinmeli
Yabancı yatırımcı lojistik sektörüne çekilmeli
İran’ın ulaştırma alt yapısı değişikliğine ihtiyacı var. Türkiye inşaat konusunda çok deneyimli. İran ve Ortadoğu’nun kuzeyinin yeniden inşasında Türkiye önemli pay alacak.
Uluslararası ticari arenayı ve kurtları tanıyanların görüşleri özetle böyle. Bu görüşlerinin ne kadarına katılırız, bu ayrı bir tartışma konusu. Ancak bir gerçek var ki; Türkiye yüzünün büyük bölümünü İran ve Avrasya’ya çevirmeli, Ortadoğu’yu da dengede tutmalı. Diğer bir yapmamız gereken trilyon dolarlarla ifade edilen yeni ulaştırma pazarına hazırlanmak... Ancak bunu sağlayacak sağlam siyasi zemin de gerekli... Başkanlık sistemi bunu sağlar mı, acaba?