18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye lambadan çıkacak cinle kurtulmaz

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

İstanbul seçiminin yenilenmesi nedeniyle ülkemizin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeler iki ay daha askıda kaldı. Seçim düzlemlerinin genellikle ülke sorunlarının daha canlı bir biçimde gündeme taşınmasına vesile olması beklenir. Oysa İstanbul seçimine hangi adayın lambasından çıkacak cinin daha becerikli olduğu tartışmaları egemen oldu.

KOLAYCI ÇÖZÜM YOKTUR

Türkiye’nin çıkış yolu, “asfaltı düzgün, şeritleri çizili, mola yerleri belli” bir otoyol değildir. Bu yolun “navigasyon siteleri”nde kaydı da yoktur. Belli olan, yolun ana doğrultusudur. Yolun kendisinin engelleri aşa aşa döşenmesi gerekmektedir. Doğrultuyu belirlemek bilimsel-felsefi bir pusulayı; yolu tıkayan engelleri temizlemek de, yeterli bir toplumsal gücün inşasını gerektirir. Doğrultu yanlışsa, toplumsal enerji heder olur. Doğrultu doğru, ama toplumsal güç mevcut değilse, o zaman da yeni bir baharı beklemekten başka çare kalmaz.
Bugün ülkemiz mevcut sistem içinde kalınarak üstesinden gelinemeyecek sorunlarla karşı karşıyadır. Otoyolda ilerlemek zahmetsiz olduğu için “çekici”dir. Ama sistemin “otoyolları”nın hepsi emperyalizm tarafından kurgulanmış olduğu için, hiçbirinde “Türkiye çıkışı” mevcut değildir. Bu otoyollar, ülkeyi çıkış yolundan uzaklaştırmak amacıyla tasarımlanmıştır.

TÜRKİYE'NİN YUMUŞAK KARNI

Ekonomi, bugün Türkiye’nin “yumuşak karnı”nı oluşturmaktadır. “Tüketime dayalı büyüme çizgisi”, iflâs etmiştir. Onlarca yıldır izlenen bu çizgi, özelleştirmelerle birlikte, ekonomimizi yapısal bir dönüşüme uğratarak “üretimsizleştirmiştir”. Borçlanarak tüketimi arttırma, ekonomimizi “sıcak para” aracılığıyla emperyalist dünya piyasalarına bağımlı hale getirmiştir. Bugün ekonomimiz kırılgandır ve emperyalizmin kurcalamalarına karşı savunmasız bir konumdadır. Bu durum, siyasal alanda emperyalist baskı, dayatma ve şantajların daha etkili olması için uygun bir zemin yaratmaktadır. İç cephede, bunalımın yükünü emekçilerin sırtına yükleme girişimleri, milli birliği zedelenmesi tehlikesini beraberinde getirmektedir.
Ekonomimizi yumuşak karın olmaktan çıkarmak, günü kurtarmaya yönelik “yama önlemleriyle” gerçekleştirilemez. Bir milli direniş ve üretim ekonomisinin inşası, ancak kamucu yaklaşımları temel alan köklü bir yapısal dönüşümle imkân dahiline girer. Uluslararası düzlemde Avrasya’nın sunduğu olanaklardan ülkemiz adına etkili bir biçimde yararlanmak da, ancak böyle bir dönüşümün eşliğinde mümkün olacaktır.

ZAMAN HEM DAR HEM DE "GENİŞ"

Bu açıdan zaman hem dar, hem de “geniş”tir. İç cepheyi güçlendirmek ve ülke güvenliğinin altına mayın döşenmesini olanaksız kılmak, ertelenemeyecek görevlerdir. Bu açıdan zaman dardır. Kuşkusuz ülkeyi içine düşmüş olduğu badireden en az hasarla çıkarmaya çalışmak gerekir. Öte yandan zamanın darlığını mutlaklaştırmak, mevcut çerçeveyi zorlayarak dönüştürmeye çalışmak yerine, o çerçeve içinde ne yapılabiliyorsa onunla yetinme tehlikesini beraberinde getirebilir. Böyle bir yönelimin götürüsü genellikle getirisinin önüne geçer. Çünkü Türkiye’nin çıkış programının kitleler nezdinde elle tutulur, gözle görülür bir biçimde seçenekleşmesi, gerek duyduğumuz toplumsal gücün inşasının önkoşuludur. Bu nedenle zaman darlığı nedeniyle “tarihe son sınırlar” koymadan, geleceğe umutla bakmanın getirdiği güvenle “geniş” bakış açısını korumak da, en az “zamanın darlığını saptamak” kadar büyük önem taşır.