29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye’nin riskleri ve fırsatları

Evren Devrim Zelyut

Evren Devrim Zelyut

Eski Yazar

Bugün ekonomik gündemin satır aralarından önemli bir haber geçti. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Investors Service'in Pazartesi günkü raporunda, Türk Lirası'nda geçtiğimiz hafta görülen düşüşün Türkiye'nin kredi notu açısından negatif olduğu belirtildi.

Moody’s’in raporunda göze batan noktalar şunlardı:

*Cari işlemler dengesi verisinin bir önceki yılın Şubat ayına göre yüzde 60 daha fazla açık vermesi.

*Türkiye'nin ihracatının içeriğinde ithalatın payı yüksek miktarda olduğu için zayıf liranın cari açık için çift ağızlı bir bıçak gibi tasvir edilmesi.

*Dış borç 2017 sonunda 453 milyar dolara yükseldi ve bu GSYİH'nin yüzde 47'sine denk geliyor. TCMB'nin brüt döviz rezervi 90 milyar doların altında ve vadesi gelen ya da tekrar çevrilmesi gereken borcun sadece yarısını karşılıyor.

Ne yazık ki Moody’s’in bu tespitleri doğru. Türkiye'nin Ocak sonu itibarıyla bir yıl içinde vadesi gelen özel sektör ve kamu borcu 184 milyar 740 milyon dolar.

Türkiye mevcut kur seviyesini hak etmiyor. Ancak dış siyasi/askeri riskler söz konusu olduğu zaman yatırımcılar Türkiye’nin neyi hak edip neyi hak etmediğini düşünmüyor, tahvili -senedi satıp yurtdışına çıkıyor. Bu da kurları sert bir şekilde yukarı çekiyor. Kur, ulaştığı bu seviye ile mali dengeyi bozuyor; ekonomimiz başlarda olmasa bile sonunda kötüye gidiyor.

EKONOMİ YÖNETİMİ KAPSAMLI REFORM YAPMALI

Geçtiğimiz haftalarda açıklanan teşvik paketinin Türkiye’nin ithalatını azaltmak adına güzel bir başlangıç olduğunu söylemiştik. Ancak Moody’s’in de dediği gibi üretimdeki ithal hammadde katkısını kesmeden ya da çok büyük bir petrol rezervi bulmadan kurların Türkiye’yi tehdit etmesini önlemek şu an için imkansız gibi.

Reform ihtiyacını konuştuğumuz her dakika kaybedilen vakit olarak hanemize yazılıyor. Zira son yaşadığımız ABD -Rus gerginliğinde Türkiye’nin ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğu ortaya çıkmadı mı? Dün ABD -Rus gerginliği, yarın Ege’de Türk-Yunan çatışması, Avrupa ile siyasi-ekonomik çatışma, bu ihtimallerin sonu yok… Her stresli durumda gözümüz dolarda, başımız iki elimizin arasında mı yaşayacağız?

Türkiye’nin; ekonomide, eğitimde ve hukukta reform yapması için ille de ülkemizde kriz mi çıkması gerekiyor? Reformların önemini, danışmanları, Sayın Cumhurbaşkanı’na anlatıyorlar mı? Açıkçası emin değilim…

Kabul ediyoruz 2008 krizi başarıyla yönetildi, tekstil, montaj otomotiv ve konut bugüne kadar doğru bir stratejiydi ancak deniz bitti. Orta gelir tuzağına düştük ve bundan kurtulamıyoruz.

BORÇLAN BORÇLAN NEREYE KADAR?

Türkiye 2018 yılında uluslararası sermaye piyasalarından tahvil ihraçları yoluyla 6,5 milyar dolar tutarı karşılığında finansman öngörüyor. Yani 2028 vadeli bir tahvil çıkararak borç almayı planlıyor. Bunun için de Hazine, Goldman Sachs, HSBC ve JPMorgan'a yetki verdi. Hazine Ocak ayı başında yine 2028 vadeli bir tahvil ile 2 milyar dolar borçlanmıştı.

KONUT DURAKLAMA SİNYALİ VERİYOR, YAPILANDIRMA TALEPLERİ ARTIYOR

Piyasaya baktığımızda konut fiyatlarının düşmeye başladığını görüyoruz. Bunun gerekçesi ise stokların artması, yüksek konut kredi faiz oranları ve yatırım geri dönüş sürelerindeki uzama olarak karşımıza çıkıyor.

Bu işin sonu yarın sembol inşaat firmalarının zora girmesine kadar gider. Ne olacak o zaman? Bu firmaların alt taşeronlarına ödemenin kesilmesi domino etkisi yapıp tüm piyasayı sallamaz mı?

Hükümetin acil olarak inşaat firmalarını içine alan bir “B” planı hazırlaması gerek. Bu planda en kötü senaryo baz alınmalı ve mevcut firmalara aynen ABD’nin bankalarına yaptığı gibi “Stres Testleri” yapılmalı. Alınacak sonuçlara göre hazırlıklara girişilmeli.

Diğer bir husus ise yapılandırma talepleridir. Bu firmalar için de acil bir çalışma başlatılmalıdır. Ekonomi yönetimi “yağmurlu günler” için hazırlıklarını yapmalıdır; çünkü sorunları kökten çözecek reformlar açıklansa bile hayata geçmesi uzun bir süre alacaktır.

Sözün özü, Türkiye’nin ciddi riskleri var. Ama hükümet çözüm için hemen harekete geçerse bu riskler gelecekte ciddi fırsatlar olarak bize dönebilir.