25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye uçuruma giderken aydınlar niçin susuyor?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Dün gece emekli bir gazeteci arkadaşım, onunla konuşurken çok doğru ve düşündürücü bir saptama yaptı:

"Türkiye'nin aydınları tarihin hiçbir döneminde bu kadar suskun olmadı... Ne 12 Mart'ta ne de 12 Eylül'de..."

Günlerdir düşündüğüm ve bazen yazılarımın satır aralarında da vurguladığım bu saptamayı yapınca, darbe döneminin Aydınlar Dilekçesi'ni de anımsamış olduk...

Tabii bugünlerde "padişahım çok yaşa" şakşakçılığını adamlık zanneden "muhafazakâr demokrat" teranecileriyle liboş döneklerin o günlerde "paşam çok yaşa" içerikli zırvalar yazması bir tarafa ama Türkiye 12 Eylül'ün faşizan baskısı altındayken bile ülkenin medyası kapanma, aydınları ise tutuklanma baskısına rağmen susmamıştı...

Eminim bu satırları okuyan kimilerinin aklına şunlar da gelecektir; "İyi de kardeşim, memlekette herkesin telefonu dinleniyor!.. Elinde Nutuk'la dolaşan bile neredeyse 'terörist' ilan ediliyor. Vatandaş gazete okumaya bile korkuyor. Korku İmparatorluğu'nun faşizan baskılarına direnenler ve biraz olsun başını kaldıranlar 'Ergenekoncu' diye içeri atılıyor..."

Tüm bunlar benim için suskunluk gerekçesi değil ki... Çünkü onurlu yaşamak zaten bedel ödemek değil midir?.. Ne yani, "Ergenekon" ve "Balyoz" kumpasları nedeniyle içeride yatanlar bu vatanın evlatları değil mi?.. Onların kaygısı "laik cumhuriyetin bekası" değil miydi?.. Onlar Cumhuriyetin dönüştürülmesi ve ülkenin bölünmesi planlarına karşı duracakları bilindiği için potansiyel suçlu (pardon direnişçi) görülerek içeri atılmadılar mı?..

Velhasıl insan ürkek ve korkak olursa, suskunluğunu da, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" teranesine kalkan yaparsa o kişiden vatan ve millet için bir şeyler yapmasını beklemek de gaflet olur... Unutmayalım ki, gafletin ihanet çukurunda bu kadar debelendiği bir zavallı dönem de olmamıştır...

Suskunluğun gafilleri...

Gafiller ne zaman uyanacak peki?.. Bu ülkeyi halen Anayasa Mahkemesi'nin "laiklik karşıtlarının odağı" ilan edilmiş bir partinin yönetmesi bile cumhuriyetin geleceği açısından tehlikeyi yeterince haber vermiyor mu?..

Peki laik cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalmak için "namusları üzerine yemin" edenler nerede acaba?.. "4+4+4" tuzağının Tehvid-i Tedrisat'ı yerle bir etmesi yetmedi mi?.. Atatürk'ün, eğitim sisteminin içinden çıkartılması az mı geldi?..

Ulusal bayramlara ambargo uygulanması, kaçak Kuran kurslarının legalleştirilmesi, imam hatiplere katsayı kıyağı yapılması, bir günde 5 bin okulun imam hatibe dönüştürülmesi, türbanın Meclis'e kadar girmesi tehlikeyi yeterince anlatamıyor mu?..

Baksanıza bunlar yetmemiş olacak ki, BDP, Şeyh Saitçilik şeriatçılığında çırpınmaya devam ediyor... MHP, AKP'nin yıkım yasalarının bazılarına destek vererek ne yazık ki toplumu şaşırtıyor...

Atatürk'ün partisindeki vurdumduymazlığı burada defalarca yazdık ama Kılıçdaroğlu'nun Cemaat'e bile zeytin dalı uzatması ve türbanın Meclis'e girdiği gün "Bugün çok mutluyum" demesi zaten ana muhalefetin içinde bulunduğu gafleti anlatmaya yetiyor...

Anlayacağınız, AKP tek başına tehdit değil cumhuriyet için... Oy rantçılığı için bu tehdidi görmeyen demokratik güçler de gafleti derinleştirmekten çekinmiyor... Asıl üzücü olan da bu zaten...

CHP'den yalnız 25 vekil!..

Nihayet aydınlar ve siyasetçiler, ülkenin sürüklendiği gerici tehlikeyi gördü ve harekete geçti... "Laik devlet, özgür toplum için" adlı bildiri dün İstanbul'da açıklandı...

Bildiriyi CHP milletvekillerinden yalnızca, Birgül Ayman Güler, Dilek Akagün Yılmaz, İsa Gök, Süheyl Batum, Mustafa Balbay, Gürkut Acar, İzzet Çetin, Nurettin Demir, Turgut Dibek, Kemal Ekinci, Oktay Ekşi, Refik Eryılmaz, Recep Gürkan, Namık Havutçu, Mehmet Kesimoğlu, Ali İhsan Köktürk, Kadir Öğüt, Emre Köprülü, Şevki Kulkuloğlu, Tanju Özcan, Malik Ejder Özdemir, Ramazan Kerim Özkan, Ali Rıza Öztürk, Nur Serter ve Mahmut Tanal imzaladı...

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in cezaevinde imzaladığı bu bildiriye CHP'nin diğer milletvekilleri neden imza atmadılar acaba?.. CHP tabanı herhalde bunu çok iyi sorgulayacaktır...

Bildiriyi ben de imzaladım... Aralarında Tarık Akan, Zeki Alasya, Rutkay Aziz, Suzan Aksoy ve Müjde Ar gibi sanatçılarla gazeteci, yazar, sinemacı, tiyatrocu ve bilim adamlarının da bulunduğu 150'den fazla aydın da bildiriye destek verdi...

Bildiri milyonların imzalanması için yurdun dört bir yayında imzaya açılacak... İnternet üzerinden imzalamak isteyenler için adres şöyle: imza.la/laiklik-bildirgesi.

Peki, bildiride ne var?.. İşte gericiliğe karşı suskun kalınmayacağına dikkat çeken ve AKP'yi sert saptamalarla uyaran bildirinin satırbaşları:

'İhvanlaşmaya rıza göstermeyeceğiz...'

"- Laik devlet, özgür toplumun temeli, demokrasinin güvencesi, Büyük Atatürk'ün Türk Ulusuna bıraktığı en büyük emanetidir...

- Mevcut iktidar, önceki gerici partilerden kendisine miras kalan laik devleti yıkma girişimlerini hızla sürdürmektedir.

- Din devleti yaratma hayalini adım adım uygulayan AKP'nin baskıcı ve anti-demokratik müdahaleleri Anayasayı, yasaları ve başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere tüm yüksek yargı kurumları kararlarını açıkça ihlal etme boyutuna ulaşmıştır...

- Öğretim sisteminde 4+4+4 darbesiyle başlatılan gericileşme, devlet kuruluşu olan okullarda hem kız çocuklarına hem de öğretmenlere türban baskısıyla pekiştirilmektedir.

- 1994 yılında "tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek" diyerek yola çıkan siyasi iktidarın temsil ettiği gerici zihniyet rengini giderek koyulaştırmakta ve halkın günlük yaşamının baskı altına alınmasına uzanmaktadır.

- Karşı karşıya bulunduğumuz durum Türkiye'yi İhvanlaştırma gayretinden ve anayasal laik devlet ilkesini açıkça ihlal etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.

- Gelinen bu noktada laiklik ilkesinden taviz vermek gericiliğe teslim olmak demektir, böylesi bir teslimiyetin bedeli ise ödenemeyecek kadar büyüktür.

Bizler, din bezirgânı iktidar ve siyasetçilerin, hoşgörü kandırmacası ardında toplumun bireylerini 'başörtülü bacım-başörtüsüz kadın' veya 'dindar nesil-ayyaş nesil' biçiminde ayrıma tabi tutmasını kabul etmeyeceğimizi;

Dini değerlerimizi siyasi çıkarlarına alet etmelerine göz yummayacağımızı; laik devleti ortadan kaldırmalarına asla rıza göstermeyeceğimizi; laik ve demokratik Cumhuriyetten, Atatürk ilke ve devrimlerinden asla ödün vermeyeceğimizi, din devleti kurmaya kalkışanların, halka hesap vermesi için çalışacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz."