20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkleri cahil bırakan alfabe

Rıza Zelyut

Rıza Zelyut

Eski Yazar

A+ A-

Prof. Yaşar Nuri Öztürk 25 Ocak’taki yazısında, “Rahmet-zahmet ilişkisinin bir benzeri, Osmanlıca’daki göz ve kör kelimelerinde var. Göz kelimesinden bir nokta sildiğinizde kör kelimesiyle karşılaşıyorsunuz” diye yazmıştı. Ve büyük şairimiz Fuzuli’nin bir dizesini aktarmıştı. O dizede bir nokta silerek gözün kör edildiği yazılıydı. Bu göz-kör ilişkisine başka yazarların da Fuzulî’yi anmadan değindiğini gördüm.
Nasıl oluyor bu diye merak ediyorsunuz, biliyorum. İşte tam burada Osmanlı hayranı gericilerin ah vah ederek andıkları Arapça alfabenin (Eski Yazı) çıkmazlarından birisi ile karşılaşıyoruz. Hani diyorlar ya, bir gecede milletçe cahil bırakıldık. Eski Osmanlı alfabesi atıldı da yerine Latin temelli bugünkü alfabemiz getirildi ya; ona yanıyorlar.

KÂTİP ARAYACAKTIK
Halbuki bugün özlemini çektikleri o alfabe, Türk milletini cahil bırakan, geri kalmasına yol açan alfabedir. Halkın “eski yazı” dediği bu alfabe Arap diline özgü idi. Türkçe’yi bu alfabe ile yazmak çok çok zordu. Sıradan insan Arap alfabesine dayalı o yazıyı kullanamazdı. Bu iş için yetiştirilmiş kâtipler vardı. Mektup yazdıracak olanlar da bir kâtip bulurlar; söylerler; kâtip de yazardı. Fakat, Arap alfabesi ile yazmayı biliyor sanılan o kâtipler de çok hata yaparlardı. Prof. Öztürk’ün de gönderme yaptığı bu cehaleti ve zorluğu Fuzulî bir kıtada (dörtlükte) şöyle yermekte:
“Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahririn
Ki fesad-ı rakamı ‘sur’umuzu ‘şur’ eyler
Gâh bir harf sukutıyle kılur ‘nâdir’i, ‘nâr’
Gâh bir nokta kusurıyle ‘göz’ü, ‘kur’ eyler”
(O kâtibin eli kalem gibi incelip kopsun/ Çünkü harflerin noktalarını yanlış korsa sur kelimesini şur yapar/Bir harfi atlarsa nadir kelimesi nar okunur/Bir noktayı atlar ise göz kelimesi de kör olur)
Bu kıtanın daha ayrıntılı açıklamasını, divan edebiyatından seçtiğimiz özgün beyitlerin yer aldığı “Kitab-ı Ekabir/Seçkinler Kitabı” isimli eserimizde (Kripto Yayınları) yaptık. Bu türlü beyt ve kıtaları sevenler orada çok ilginç malzeme bulacaklardır.
Burada sadece “göz” nasıl “kör” olur onu açıklayalım.
Göz kelimesi eski alfabede “kef (k), vav (v,u,ü,o,ö), ze (z) harfleri ile sağdan sola doğru yazılır: Uzun bir virgüle benzeyen z’nin üstünde bir nokta vardır. Eğer bu küçücük nokta konulmaz ise veya unutulursa, yahut silinir ise o harf “r” haline gelir. Böylece göz, kör diye okunur. Noktanın atılmasıyla göz, kör olur.
Eski alfabede, kef hem k hem de g yerine kullanılır. Cümlenin kuruluşuna bağlı olarak “göz” biçiminde yazılan sözcüğü “güz” olarak da okuyabilirsiniz.
Yine “kör”ü “gör” yahut “gür” veya “gur” (mezar) veyahut da “gever” (su arkı) olarak 4 biçimde/dört ayrı kelime olarak okuyabilmekteyiz. Yani bu üç harfle neyin anlatıldığını ancak cümlenin gelişinden çıkartabilirsiniz...
Eski yazıda bir harf başta ayrı, ortada ayrı, sonda ayrı yazılabilmekteydi. Bu harflerin kimisi önündeki harfle, kimisi sonrasındaki ile birleşiyordu. Bu kargaşa yetmiyormuş gibi bir de 7-8 tane ayrı şekilde yazım stili ortaya çıkmıştı. Türk dilindeki sesleri karşılamadığı için kelimelerin ne olduğu ilk bakışta anlaşılamamakta idi. Harflerin çoğunda, 1, 2, 3 nokta bulunduğundan bu noktalar silinebiliyor veya unutuluyor, yahut karıştırılıyor; böylece kelimenin anlamı tamamen farklılaşabiliyordu.

YAZI DEVRİMİ İLE KURTULDUK
Bütün bu zorluklar yüzünden Osmanlı Devleti zamanında okur-yazarlık oranı çok düşüktü. Ben bile eski yazıyı okurken zorlanıyorum. Yazmayı ise hemen hemen hiç beceremiyorum. Karışık ve çok kurallı olduğundan bir iki yıl okuyup yazmasanız zaten unutuyorsunuz. Yeni alfabemiz öyle mi? Bir kez söktünüz mü ömrünüzün sonuna kadar gidiyorsunuz.
İddiamız odur ki Türklerin geri kalmasında bu Arap alfabesi baş sebeplerden birisidir. Zaten Türkiye’ye gelen Avrupalı seyyahlar da anılarında bu alfabenin yetersizliğinin Türkleri koyu karanlığa ittiğini yazmışlardır.
Büyük Atatürk, Arap alfabesine dayanan eski yazının milleti cahil bıraktığını gördüğü için, okunması ve yazması kolay olan bugünkü alfabeyi getirmiştir. Milleti eğitimsiz bırakarak koyun gibi gütmek sevdasındaki gericiler bu kolay alfabeyi, kültürel darbe gibi göstererek halkı kandırıyorlar.
Bunlar milletin gözünü kör eden işte o cahil kâtiplerden başka şey değildirler.
Ne yazık ki son zamanlarda televizyonlardan yayılan bilinçsiz Osmanlı hayranlığı yüzünden bazı gençler de bu havaya girdiler.
Ey gençler, o eski yazı ile yazamazsınız. Hadi diyelim ki bazı Türkçe sözcükleri yazdınız fakat Arap alfabesi ile geçmişte yazılan kitapları okuyamazsınız. Çünkü o eski yazı ile birlikte; bugün anlaşılması çok çok zor bir jargon da ortaya çıkmıştı. Arapça-Farsça ağırlıklı bu jargona Osmanlıca diyoruz. Osmanlıca metinleri çözmek; Arap alfabasini öğrenmekle de mümkün değildir. Bu metinleri, bugün üniversitelerimizde yetiştirilen uzmanlar okumakta ve çevirmektedirler. Ve iddiam şudur: Cumhuriyet döneminde Osmanlıca ile ilgili olarak yetiştirilen akademisyenler, Osmanlı dönemi âlimlerinden çok daha bilgilidir. Ve bunların sayısı, gericilerin baş tacı ettikleri Padişah 2. Abdülhamit dönemindeki Osmanlı uzmanlarından kat kat daha fazladır.
Sevgili gençler; aklınızı kullanın... Osmanlı gibi, Türk Milleti’ni düşman görmüş ve artık tarihin çöp sepetine atılmış bir zihniyetin peşinde değil, bu milleti yeniden uyandıran ve milletler ailesinin saygın bir üyesi haline getiren Büyük Atatürk’ün peşinden gidin.