29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

TÜSİAD Başkanı'nı, bir de benden dinleyin!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

Varlığını Atatürk'ün kurduğu ulus-devletin, yani Cumhuriyetimizin, sırf milli bir sermaye oluşturabilmek için uyguladığı, özel teşvik ve kayırma politikalarına borçlu sermaye sahiplerinin üyelerinin ağırlığını oluşturduğu TÜSİAD, milli sermaye olarak bu tarihsel ve sosyo-ekonomik gerçekliği, maalesef yıllardan beri gözardı etmektedir.

Milli sermaye olarak laiklik, hukuk devleti, Cumhuriyetin kurucu değerleri, haklı rekabet, sosyal adalet gibi konularda herkesten çok duyarlılık göstermesi gereken TÜSİAD, maalesef bu sorumluluğu yerine getirmekten çoğu zaman kaçındı.

Giderek vahşi kapitalizmine dönüşen, sıcak parayla, üretim yerine tüketimi, imalat yerine ithalatı, tasarruf yerine borçlanmayı ikame eden, ekonomi politikalarını ise alkışladı.

Türkiye'de tarımı bitiren, bankacılık sektörünü yabancılaştıran, özelleştirmeyi sat-kurtul sığlığına indirgeyen K. Derviş'in politikalarına alkış tuttu.

Kıbrıs'ta ver-kurtul, Ermenilere aç-kurtul, G. Doğu'da böl-kurtul zihniyetine destek verdi.

Kısa vadeli, finansal cambazlıkları, "borsa çıktı - döviz düştü" ezberlerini, ekonomi politikası diye adeta kutsadı.

Yukarıdaki politikaların ve uygulamaların sorumlusu ve müsebbibi olan AKP iktidarına "ilkesizce" destek oldu.

Hukuksuzluğa, yolsuzluğa, kayırmacılığa ve ahbap-çavuş kapitalizmine ilgisiz ve duyarsız kaldı.

İşte son olarak da, Sn. Muharrem Yılmaz'ı iktidarın mali baskısından, karalamalardan ve medya linçinden koruyamadı, sahip çıkamadı.

Sn. Muharrem Yılmaz'ı hayatın bir cilvesi olarak tam 25 yıl önce Bursa'da işim gereği tanıdım. Babası rahmetli Sadık Yılmaz ile birlikte o zaman özel bir bankanın müdürüyken tanıştım. Rahmetli Babası sevilen sözünün eri, doğru ve dürüst bir insandı.

Etrafı "Sadık amca" diye hitap ederdi. Benimle, firmasının işleri için çalışır, teminat mektubu, ufak çaplı kredi alış verişi yaparlardı.

Sözüne ve borcuna "Sadık" bir insandı.

Ben meslek yaşantıma T.C. Ziraat Bankası müfettişliği ile başladığım için, tarıma ve tarımsal sanayiye ilgi duyuyor, bu alanda yatırım ve üretim yapan kişi ve kuruluşları yakından izliyordum.

O günlerde Karacabey ve yöresinde süt ve süt ürünleri imalatı satışı ve pazarlaması ile uğraşan bir KOBİ niteliğinde olan SÜTAŞ, yıllar içinde bugün en büyük 500 firma içinde ilk 50 firma arasına giren 4.000 kişiye istihdam sağlayan, itibarlı ve başarılı bir marka haline geldi. En son Karacabey'e Milli Merkez toplantısı için gittiğimde, dönemin Belediye Başkanı Sn. Ergün Koç' tan firmanın durumu hakkında olumlu şeyler işittim.

Yıllar içinde, Sn. Sadık Yılmaz rahmetli oldu ve oğlu Sn. Muharrem Yılmaz işin başına geçti. Sn. Muharrem Yılmaz'la Bursa'daki tanışıklığımız, uzun süreyle, yüzyüze olmasa da, zaman zaman sosyal nezaket ilişkileri içerisinde sürdü.

Bazen bayramlarda, bazen yılbaşında gönderilen tebrik mesajları, ayda, yılda bir yaptığımız hatır sohbetleri dışında bir bağımız olmadı.

Ancak Sn. Muharrem Yılmaz'ın TÜSİAD başkanlığına getirileceğinin kamuoyunda duyulmasından sonra, kendisini telefonla aradım. Bu görevi kabul etmemesini, eski bir dost ve tanıdığı olarak tavsiye ettim. Çünkü Sn. Muharrem Yılmaz'ın firması, tarımsal sanayiye, gerçek üretim ve emeğe dayalı bir üretim dinamiğine sahipti. Halbuki TÜSİAD sıcak paracı, finansal cambazlıklar ve borsa manüplasyonlarıyla giderek kumarhane kapitalizmine dönüşen bu gidişattan memnundu. Onun bu düzeni savunması -bana göre- hem yaptığı işin tabiatına, hem de tanıdığım kişiliğine uymayacaktı.

Beni nezaketle dinledi. Ancak TÜSİAD başkanlığının, çok önceden programlandığını, TÜSİAD'ın geleneksel işleyişine saygılı olmak istediğini, o nedenle görevi kabul edeceğini söyledi.

Ben de "dostluğumuz baki kalır, ama aynı politikaları sürdürürsen TÜSİAD politikalarını eleştirmekten geri durmam, haberin olsun" diye takıldım.

***

TÜSİAD kafasını kumdan çıkarır mı?

Bilahare Sn. Muharrem Yılmaz, AKP iktidarının anti-demokratik uygulamalarına karşı çıkan, hukukun üstünlüğünü savunan, gayrı-milli söylem ve politikalardan diğer bazı TÜSİAD başkanlarına göre daha uzak duran bir başkanlık dönemi yaşadı. AKP iktidarının ve onun maşası ve tetikçisi medyanın, kara propaganda ve hedefine oturtuldu.

Yalnız bırakıldı. TÜSİAD, adıyla, birikimiyle-mali gücüyle ve kibirli duruşuyla hiç de mütenasip olmayan bir şekilde Sn. Muharrem Yılmaz'a yapılan bu linç kampanyasını adeta seyretti. Etkisiz ve pasif durmayı tercih etti.

Atatürk Cumhuriyeti'nin, demokratik hukuk devleti ve laik-çağdaş ilkelerini, ulusun bütünlüğünü, üniter devleti, haklı rekabeti, üretime dayalı ihracata yönelik politikaları savunmakta yetersiz, istikrarsız ve pasif kaldığı gibi, bu konuda da sınıfta kaldı maalesef.

Sn. Muharrem Yılmaz, TÜSİAD'ın itibarını korumak için istifa ettim derken, TÜSİAD, ne kurumsal ne de kişisel olarak M. Yılmaz'a sahip çıkan bir duruş gösteremedi.

43 sene sonra olsa da bir TÜSİAD Başkanı'nın, iktidarın haksızlığı, baskısı ve medya terörü nedeniyle istifası son derecede önemli bir gelişmedir.

Umarım TÜSİAD artık kafasını kuma gömmekten vazgeçer.

Cumhuriyeti koruyan, Atatürkçü ve ulusal çıkarlardan yana olanlara zulüm ve hukuksuzluklar yapılırken, ihaleler ve işler yandaşlık, kayırma ve usulsüzlükle dağıtılırken, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" zihniyetini belki bu olay nedeniyle olsun sorgular.

Son sözüm de, Sn. Muharrem Yılmaz'a; çağdaş - demokratik hukuk devletini, insan haklarını ve özgürlüklerini savunan, ülkesine ve milletine bağlı, yükümlülüklerini yerine getiren, vergisini veren, istihdam ve katma değer yaratan, tarıma katkı veren, bir işveren ve bir patron olarak, o da kendisine yakışanı yapmalıdır.

Emekçilerin en masum, en demokratik hakkı olan sendikal haklarının verilmesinde, onların demokratik örgütlenmelerinde engelleyici değil, yapıcı olmalı, bu konuda. TÜSİAD ve diğer patronlara ilkeli bir örnek olmalıdır.

Kamu vicdanında, AKP iktidarının ve onun tetikçilerinin kara propaganda ve husumetine uğrayan bir TÜSİAD Başkanı olmanın yanısıra, çalışanlarını en temel demokratik haklarını talep ettiği için, zulmeden, işten çıkaran, bir vahşi kapitalist görüntüsünün kendine yakışmayacağını bilmeli, bu konuda emeğin hakkını ve hukukunu teslim etmeli ve korumalıdır.

Ben, 25 yıllık tanışıklığımıza, rahmetli babası ile olan hukukumuza, ülkemize ve emekçilerine olan saygım nedeniyle -biraz özel de olsa - bu yazıyı yazmayı bir görev olarak kabul ettim.

Gelişmeleri bekleyip, yakından izleyeceğiz...