23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tuzağa düştük!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye, hem ekonomide hem de siyasette tuzağa düştü. Ben bugün, ekonomide “Orta gelir tuzağı” olarak adlandırılan ve eğer böyle gidilir ve yanlışta ısrar edilirse, bize ekonomide yıllarca patinaj yaptıracak, yerimizde saymamıza neden olacak sürece değineceğim.

Türkiye 2005 yılına kadar Dünya Bankası’nın tanımlama ve sınıflamasına göre “Düşük orta gelir düzeyinde” olan bir ekonomiydi. 1955 yılından 2005 yılına kadar tam 50 yıl boyunca bu kategoride kaldı.

Sıcak para girişleri ve aşırı değerli TL sayesinde Türkiye, ancak 2005 yılında “yüksek orta gelir düzeyindeki” ülkeler kategorisine çıkabildi.

50 yıl sonra gelinen bu aşama esasında bir başarı sayılamaz elbette ki. Çünkü mesela, Çin 17 yılda, Güney Kore 19 yılda, Tayvan 19 yılda, Malezya 27 yılda ve Tayland 28 yılda bu aşamaya ulaşabildiler. Türkiye düşük orta gelir seviyesinde Bulgaristan gibi ülkelerle beraber 50 yıl geçirmek durumunda kaldı.

Orta gelir düzeyinde takılıp, patinaj yapan ve üretkenliğini artıramayan ekonomilerin “orta gelir tuzağına” düştükleri kabul ediliyor.

Orta gelir tuzağına düşen ülkelerin genelde 15 - 16.000 dolar civarında kişi başına gelir düzeyinde olan ülkeler olduğu, ancak son analizlerde 10 - 11 bin dolar aralığında da bu tuzağa düşme ihtimalinin arttığının vurgulandığı görülmekte.

Bu tuzaktan çıkabilmek için geleneksel emek - yoğun klasik, yer altı kaynaklarının kullanımına yönelik, köyden kente göçen işgücüne dayalı olan ekonomik yapılardan, bir başka aşamaya geçilmesi gerekiyor.

İnsana değer ve önem veren, eğitimi önceleyen, ileri teknoloji ve katma değeri yüksek ihracata yönelebilen, ar-ge ve eğitim kalitesini yükseltebilen ekonomiler, bu orta gelir tuzağından çıkabilmek için daha şanslılar.

Türkiye gibi sıcak paraya (kısa vadeli spekülatif sermaye hareketleri) bağımlı bir biçimde ithalata dayalı büyüyebilen, inişli-çıkışlı istikrarsız büyümeye sahip bir ekonominin “orta gelir tuzağına” sürüklenmesi kaçınılmazdır.

Öte yandan, F-tipi cemaat görünümlü çetelerle ya da imam hatip fanatiği zihniyetiyle, Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkabilecek iradeyi, bilgiyi, teknolojik ve kurumsal yenilenmeyi başarmasının son derecede güç olacağı da izahtan varestedir.

Hele Türkiye’nin bölgesel kalkınmışlık ve gelişmişlik farklılıklarının düzeyi göz önüne alındığında, Türkiye’de “ikili” (dual) bir ekonomik yapının giderek belirginleştiği bir süreçte bunun ne kadar zor olacağı görülmektedir.

Türkiye bölgesel kalkınma farklılıklarını gidermek ve doğru düzgün, planlı ve akılcı adımlar atmak zorunda.

Piyasa mı - planlama mı gibi karşıtlıklar yerine her ikisinin yerine, bölgesine ve sektörüne göre bir arada, birbirini tamamladığı ve dengeleyebildiği politikaları hayata geçirebilmelidir.

Özel - kamu zıtlığını değil, karma bir ekonomik anlayışı yani ekonomide 3ncü yolu ciddi bir biçimde düşünmelidir.

Yoksa bir yandan siyasi olarak emperyalizmin siyasi tuzağında, öte yandan ekonomide sürüklendiği “orta gelir tuzağının” içinde, zamanını, enerjisini ve insanını heba eder ve debelenip durur maalesef.