25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Uğur Mumcu yaşasaydı!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Uğur Mumcu, meslek yaşamı boyunca “polis-mafya-siyaset” ağının kaygı verici ilişkilerini araştırdı... PKK ve Barzani’nin istihbarat örgütleriyle bağlantıları üzerine çalışırken de 24 Ocak 1993’te, bombalı saldırıda katledildi...
Zaten Cumhuriyet gazetesinde, 8 Ocak 1993’te yayımlanan “Ültimatom” başlıklı yazısında da, yakında yayınlayacağı kitabında “istihbarat örgütleri ile Kürt siyaseti arasındaki ilişkileri” açıklayacağını yazmıştı...
Mumcu’nun ölümünün üzerinden 22 yıl geçti... Araştırmacı gazeteciliğin o büyük isminin yokluğunda, ne yazık ki Türkiye onun yazılarında dikkat çektiği tehlikelerin hepsini yaşadı...
Rabıta zihniyeti Milli Görüşçü zihniyeti iktidara getirdi... Mumcu’nun dikkat çektiği siyaset hırsızları ülkeyi yağmalamaya devam ediyor... Rüşvet, hırsızlık ve talan sürüyor, ancak baskı altındaki hukuk bunun karşısında gereğini yapamıyor...
Mumcu’nun yazılarında vurguladığı etnik ve dinsel siyasetin geldiği vahameti ise herkes biliyor... Baksanıza, yazarın öldürüldüğü dönemde Güneydoğu’da terör estiren Hizbullah, “Hüda-Par” adı altında siyasallaştı...
PKK ise siyasallaşmasının doruğunda... Örgütün legal kanadı barajı aşarak Meclis’e girerken; PKK’nın, Suriye’deki devinimden cesaret alarak Güneydoğu’nun 13 ilçesinde çıkardığı isyan da devam ediyor..

Kalemini kır ama satma!.
Peki, Uğur Mumcu yaşasaydı ne yapardı?.. Eminim satılmış, cemaat kucağına oturmuş, hikmeti kendinden menkul korkak fareler gibi başını kuma gömmez, ülkenin içine sürüklendiği tehlikeyle ilgili öngörülerini yazmaya devam ederdi... Hem de tüm cesareti, yeteneği ve bilgisiyle...
Mumcu o öngörülerin içinde, belki de “Ergenekon” ve “Balyoz” kumpaslarını da sezinler, uyarılar yapar, gafillerin kendine gelmesini sağlamaya çalışırdı...
Ancak medyanın içine düştüğü yozlaşma nedeniyle eminim Mumcu da mücadelesi sırasında en yakın çevresi tarafından yalnız bırakılır ve gerçek yurtseverler gibi uzun bir Silivri serüveni de yaşardı... Peki ya dışarı çıktığında?..
İşte asıl mesele de bu?.. Mumcu gibi yürekli bir gazeteci medyanın neredeyse yüzde 90’ının siyasal iktidarın denetimine girdiği bir dönemde eminim engellenir, sansürlenir, korkutulur ve nihayetinde dik durmaya devam edeceği için de işsiz kalırdı...
Kimileri, “yok yok!.. Cumhuriyet var” diyebilir... Kimse kendini kandırmasın, Uğur Mumcu da diğer Atatürkçü yazarlar gibi bugünkü Cumhuriyet gazetesinden tasfiye edilirdi!..
Zaten tasfiye edilmezse bile, son yıllarda sansürcü-tasfiyeci kadroların dayattığı ideolojik dönüşümün koca Cumhuriyet’i tüm binalarını satacak hale düşürmesini protesto eder ve belki de kalemini kırar, bir köşeye çekilirdi...

Alman malı eğitim!..
Konu Mumcu’nun “siyaset-istihbarat ilişkisi”ne gelmişken, dün medyaya yansıyan çok ilginç bir habere dikkat çekmekte yarar var... Bakınız, Bugün gazetesinin manşet yaptığı haberde neler yazıyordu;
“Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürerken, operasyonlarda skandal sayılabilecek belgelere ulaşıldı. Alınan bilgiye göre, bu belgeler 2 yıl önce Sur’a gelen Alman ajanlar tarafından hazırlandı. Ajanlar kırsalda çatışmaya alışkın PKK’lı gruplara şehirde savaşma konusunda, taktikler, el yapımı patlayıcılar ile tuzaklama eğitimleri verdi. Bu eğitimlerle ilgili 2014 ve 2015 tarihli çok sayıda dökümanın yanı sıra Alman menşeili çok sayıda mühimmat da ele geçirildi. Diyarbakır başta olmak üzere, bölgeye değişik ülkelerden çok sayıda ajanın, farklı kimliklerle gelerek, burada faaliyetlerde bulunduğu biliniyordu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Merkel ile görüşmesinde bu konunun da gündeme geldiği iddia ediliyor.”
Evet, yandaşların son dönemde hem PKK hem de cemaat ile ilgili yayınları abarttığı biliniyor... Ancak Diyarbakır’ın bir merkez ilçesinde, eğer PKK’nın aylardır süren direnişinin ardından gerçekten yabancı istihbarat örgütleri varsa, memleket çoktan elden gitmiş de kimsenin haberi yok demektir...

Halkın ‘Genç’ vekili!..
Siyasetin en çok kirlendiği dönem, ihale-hırsızlık-rüşvet üçgeninin toplumu sarstığı, içinde yaşadığımız şu süreç olmalı?..
İşte bu dönemde rantiyeye hizmet eden siyaset bir yandan hızla kirlenirken, diğer yandan da halktan uzaklaşmaya başladı...
Siyasetçiyi susturan rant ilişkileri tabi ki politikada tepkisiz bir ortam da yarattı... Ve tabi ki delege ağalığından türemiş, lidere boyun eğen siyaset anlayışı sağ partilerde de sol partilerde de etkisiz figürler ortaya çıkardı...
Bu sistem Meclis’te parmak kaldırıp indirmekle mükellef siyasetçileri silik kişilikler haline getirirken, bazı isimler ise halka dayalı siyaset yaparken, tüm engellemelere rağmen parladılar ve halkın siyasetçisi oldular...
Kamer Genç de, işte inandıklarını söyleyen, ilkelerinin peşinden giderken halktan kopmayan ve tüm doğallığıyla halk için siyaset yapan en çalışkan isimlerden biri olarak öne çıktı...
TBMM’de en uzun süre görev yapmış ender isimlerden biri olan Genç, sağ ve gerici partilerin engellemelerine rağmen kendine has üslubuyla inandıklarını haykırdı ve bu yüzden halkın kolay ulaşabildiği isimlerden biri haline de geldi...
Kamer Genç’i toplumda bu kadar sevdiren, yalnızca özünden kopmadan ve siyaset kulvarında sarsılmadan ayakta durabilmesi değil, son yıllarda terörün adeta teslim aldığı bir coğrafyada siyaset yaparken “cumhuriyet” ve “Atatürk”e bağlığı da onu sevilen siyasetçilerden biri yaptı...
Genç’i Türk Bayrağı’na sarılı halde son yolculuğuna götüren inanç, terörün ülkede kamplaşmayı yoğunlaştırdığı bir dönemde çok büyük anlam taşımaktadır...
Tunceli’nin, CHP’nin, temiz siyasetin ve ulusun başı sağ olsun... Kamer Genç ışıklar içinde uyusun...