28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ultra maratonun cesur kızı: Bakiye Duran

Samsun'un Havza ilçesindeki Hilmiye köyünden çıkıp şampiyonluklara adını yazan Bakiye Duran öyküsünü Aydınlık'a anlattı

Ultra maratonun cesur kızı: Bakiye Duran
ÖZLEM KONUR USTA

Türkiye'nin ilk ultra maraton koşucusu. Türkiye'de ultra maratonun adı bilinmezken, ona yurtdışında "ultra maratonun cesur ve yalnız koşucusu" denildi. Türkiye ultra maratonu onunla tanıdı. Bakiye Duran'ın Samsun'un Havza ilçesi Hilmiye köyünde başlayan öyküsü, ilham veriyor. İlklerin kadını. Bayrağımızı onlarca ülkede göndere çeken ilk ultra maratoncu... Dağları tepeleri, nehirleri, vadileri aşmış, şimdiki hedefi çöller.

Bakiye Duran'la Kadıköy'de buluştuk. Söylemese 58'inde olduğunu anlamak mümkün değil. Bakiye Duran için koşmak, kasların çalışması, hormonların salgılanmasından fazlası. O varlığını, sınırlarını koşarken keşfeden bir kaşif. Koşu merakını çocukluk yıllarıyla açıklıyor: "Köyde herkes koşmak zorunda. Çocuk büyümeye başladığı zaman iş verilir. Önce civcivleri yemler, köpeklerin yavrusunu besler. Danalar olunca sevdirirler, bu senin denir. Ona ot verir. Köyümüzde, öğrensin diye her çocuğa 2 metrekare kadar bir alan verilirdi. Anne babası tarlaya tohum ekerken o da kendi bölgesine eker, büyütür. Biz 8 kardeştik, hepimizin ayrı meyve fidanı vardı. Herkes kendi fidanını suluyordu. Daha da büyüdükçe orak biçiyor, hayvan otlatıyorsun, yağmur yağıyor kaçıyorsun. Meyveni zamanında toplayacaksın yoksa çürür. İneğini zamanında otlatacaksın. Köy hayatında bir koşuşturmaca var."

Bakiye Duran’ın zoru seçmesinde geceleri büyüklerinden dinlediği öykülerin de etkisi var. Dedeleri Kazan'dan göç etmişler. Anadolu'ya geldikten sonra dedesi cepheye gitmiş. 14 yıl savaşmış. Babaannesi Samsun limanından cephane taşırmış. Göç yollarında yaşananlar, ölümler, açlık, cephe yollarında kurulan kamplar… Gecelerin konusu bunlarmış. Bakiye Duran aktarıyor: "Evden koyarak karşı tepeye giderdim. Böyle kaç tepe yol gidiyorlardı acaba diye hayal kurardım. Tepeye gidip gelirdim. Akşama eve gidince üstüm başım perişan annem, 'Kızım ağabeylerin de hayvan otlatıyor ama onlar senin gibi gelmiyor, bu halin ne' derdi."

Bakiye Duran, 4 kilometre uzaktaki köy okuluna bazen ağabeylerinin sırtında bazen hoplaya zıplaya karda yağmurda dereleri aşarak gidermiş. "Köy okuluydu ama öğretmenimiz çok aktifti. Tiyatro, resim, müzik, koşu… Büyük şehirlerde yapılabilecek her şeyi yaptık. Samsun'da 19 Mayıslarda maraton yapılırdı. Ortaokuldaydım, ağabeylerim yarışları izlemeye beni de götürürdü" diyor.

MARATONU BİLMEDEN KOŞTUM

Spora olan ilgisi öğretmen okulunu kazanmasıyla daha da büyümüş. Açık, kapalı basketbol sahası, açık kapalı voleybol sahası, tenis sahası... Bir düşünün, 1976 yılında Kahramanmaraş Öğretmen Okulu'nda badminton oynanıyor. Öğrencilerin bir spor dalında lisanslı oynaması zorunlu. Derken Bakiye Duran, fen bilimleri öğretmeni olarak önce Mardin'e sonra İstanbul'a atanır. Bakırköy Lisesi'nde çalışırken bir yandan Marmara Üniversitesi'nde kimya eğitimini tamamlamaya çalışır. Ve 1989 yılında Bakırköy ile Kadıköy arasında giderken Avrasya maratonunun ilanını görür. Sonra yaşananları Bakiye Duran anlatıyor: "Maraton nasıl koşulur, ne giyilir, bilmiyorum. Okulun spor takımından bir tişört, Salı pazarından spor ayakkabı aldım. Taksim’den ikinci köprüye, oradan Ümraniye’ye ve Boğaz Köprüsü’ne doğru gittik. Beşiktaş’ta ağaçlı yolda halk tezahürat ediyordu. “Bayanlarda birinci” diye bağırdılar. Bitiş noktasına geldim, sağıma soluma baktım 'Kim birinci?' diye sordum. 'Sen birincisin' dediler. 'Ama benim önümde çok bayan var' dedim. Meğer onlar kısa mesafe halk koşusu yapıyormuş. 3 saat 33 dakikada maratonu bitirmiştim. Bu başarı benim için dönüm noktası oldu. Beşiktaş'ta, Fenerbahçe'de, Şişli Belediyesi'nde, Ayazağa'da koştum. Her hafta bir iki koşuya katılıyordum. Maratonu 3 saate indirdim. Bu koşularda, bir Alman grupla tanıştım, 'Ultra maraton koşuyoruz, gelir misin' dediler. Çok zor olduğunu söylediler. 'Siz bana nerede başlıyor nerede bitiyor söyleyin ben bir şekilde koşarım' dedim. Ultra maraton nedir bilmiyorum. Ne kadar zor olabilir ki diyorum.”

MEB’DEN KAÇAK GİTTİ ÜÇÜNCÜLÜK ALDI

Bakiye Duran, ilk ultra maratona 2000 yılında Hollanda'da katılır. Duran, o günleri şöyle anlattı: “Para biriktirdim. MEB'den izin alamadım. Rapor alıp kaçak gittim. Sabah 7.00'de yarış başlıyor. Aynı Avrasya maratonundaki gibi şort, tişörtleyim. Bilmiyorum, ultra maraton ne, hangi koşullarda koşacağım. O kadar soğuk ki, bir naylon poşet olsa da üzerime geçirsem diye yerlere bakıyorum. Başka sporcular balık adam gibi taytlar giymişler. Bir ultra maratonda, sudan geçiyorsun, bataklıktan geçiyorsun. Nehir kenarında karşıdan karşıya ağaçların üzerinden geçiyorsun. İple tırmanıyorsun. Ultra maratonun mesafesi de zorlukları da sınırsız. Akşama kadar defalarca hava değişti. 10 kilometrede bir kontrol noktaları var. Masalar koymuşlar, önlerine de Belçika, Rusya, İtalya diye yazmışlar. Burada sporcuların yardımcıları var. Kıyafetini değiştiriyor, ayakkabısını değiştiriyor, besin ihtiyacını gideriyor. Türkiye'nin masası bomboş. Eskiden maratondan iki saat evvel iki zeytin, yarım kibrit kutusu kadar peynir yiyeceksin, çok da su içmeyeceksin derlerdi. Akşama kadar iki üç zeytinle gider mi? Bayılasım geliyor, miden kazınıyor. Bizim masadan yiyebilirsin diyenler de oldu. Ama koşu sırasında nasıl beslenilir bilmiyorum. Onun da antrenmanı var. Bunlara rağmen, 9 saat 43 dakikada yarışı bitirerek Avrupa üçüncüsü oldum."

Bakiye Duran daha sonra da çok sayıda ultra maratondan davet aldı. İsviçre'de 100 kilometre rekortmen birincilik, İtalya'da 100 kilometre Dünya Kupası üçüncülüğü, Kalahari, 250 kilometre birincilik ve dünya çapında daha onlarca birincilik, ikincilik, üçüncülük ödülü...

TARLADA ORAKLA ANTRENMAN

Bakiye Duran'ın hayatı da bir başka ultra maraton. "İstanbul'da ev kirası ve masraflara maaşım yetmiyordu. Akşama kadar lisede eğitim verip akşamları da etüt öğretmenliği yapıyordum. 15 yıl Erenköy Kız Lisesi'nde etüt öğretmenliği yaptım. Özel ders verdim, iki saat uykuyla okula gittiğimi biliyorum. Yollarda uyurdum. Aynı zamanda Marmara Üniversitesi'nde de lisans eğitimi aldım."

Bakiye Duran’a köyde koşucu olması nasıl karşılandı diye sorduk. "Köyde eşofmanını giyip 'ben koşmaya gidiyorum', diyemezsin. Yarışlara bile gizli gidiyordum. Köy yerinde ortada iş varsa bin kilometre de koşsam, bilmeyene gezmeye gitmek gibi geliyordu. Herkes uyuduktan sonra bir merdivende antrenman yapıyordum. Tarlaya gidiyoruz, evde balta kalmış hemen 'ben gider alırım' diyordum. Öğlen evden yemek alınması gerek, ben koşa koşa gidiyordum. Orak işini de kuvvetlenmek için ben yapıyordum.”

Bakiye Duran, zamanla yurtdışında çok sayıda yarışa katıldı. Ancak bir koşunun masrafı, yaklaşık 4 maaşına denk geliyordu. O da ultra maratonun Türkiye’de yapılmasını hedefledi. Erken emekli oldu. İlk ultra maratonu Çekmeköy’de düzenledi. Bir iki derken yılda 4 ultra maratona kadar çıktı. Artık, ultra maraton yarışları Kazdağları'ndan Aladağlar’a, İznik’ten Kaçkar’a, Kapadokya’dan Tuz Gölü’ne Türkiye’nin dört bir yanında düzenleniyor.

Süreyya Ayhanlarımız daha fazla olsaydı!

“Spor sadece bana değil, ülkeye de kazandırıyor. Bir ülkenin en kısa yoldan reklamının yapılmasının yolu spor. Bir Süreyya Ayhan'ımız vardı. Yurtdışına çıkınca Türk formasını görenler ‘Süreyya Ayhan sen misin?’ diye soruyorlardı. Keşke sporun her dalında daha fazla Süreyya Ayhanlarımız olsaydı.”

Sporla kişiliğimi kazandım

“Ben kendim için bu savaşı kazandım. Kişiliğimi, özgüvenimi spora borçluyum. Daha genç daha dinamik, korkusuz oldum. Kendi imkanlarımla köyümden en fazla kasabaya giderdim. Dünyada görmek istediğim her yeri gördüm. İlk sırada dağlar vardı şimdi sıra çöllerde.”

Söz verdim basit yaşıyorum’

“İnsanlar, beyin gücünü, kullanmıyor. Birçok öğretmen tanıyorum, ‘Emekli olayım da şunu yapayım, bunu yapayım’ diyor. Senin hayatın gidiyor ne emeklisi. Ultra maraton bir yaşam biçimi. İnsan evde de ultra maratoncu olabilir. Yeter ki ezbere yaşamasın. Ultra maraton koşanlarda büyük değişim oluyor. Hayatta önem verdiği şeylerin sırası değişiyor. Üç gün saatlerce koşmuşsun, artık çok güzel giyinmenin bir anlamı kalmıyor. Çok para kazanmak gibi heveslerin olmuyor. Ne kadar zengin olursan ol, doğa karşısında maddiyatta eşitsin. Karnın acıkıyor, güneş tependen parlıyor. Deneyim, bilgi, kendini koruma, hayatta kalma becerileri, zeka önem kazanıyor. Ultra maraton koşan insanlar daha olgun, daha hoşgörülü, daha basit yaşarlar. Kendime söz verdim, ben de basit yaşayacağım. Daha ucuz ayakkabı, daha ucuz giysiler kullanacağım. İmkanım olduğu halde arabam yok. Çöpü çok olan bir ülkeyiz. Her şeyi atıyoruz. Bu tür yaşam tarzı ülke ekonomisine de katkıda bulunur.”

Otizme karşı çölleri aşacak

“Otizmli bir çocukla yaşamak çok zor. Ailemde yok ama arkadaşlarımın ailelerinde olduğu için biliyorum. Otizmli çocuklarına daha iyi bakabilmeleri için çölde onlar adına zorluğa katlanmak istiyorum. 26 Ekim 5 Kasım günlerinde 40-45 derece sıcaklıkta Kalahari Çölü'nde koşacağım. Desteklemek isteyenler, 250 kilometrenin her bir kilometresi için 1 liralık bağışta bulunabilirler."

Ultra maraton nedir?

50 kilometre ve üzeri koşular ultra maraton adını alıyor. Ultra maratonda mesafenin de zorlukların da sınırı yok. Dağ koşusu olabildiği gibi çöl ya da salon koşusu da olabiliyor. Gece ya da gündüz, durmaksızın koşarak ya da aralıklarla yapılabiliyor.

Son Dakika Haberleri