19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Uyanan bir kültür hücresi

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Yeni Şafak gazetesinin, “yazı emekçisi... kalem erbabı... kedisever tonton sahaf...” olarak görünmeye çalışsa da bana sorarsanız “tam yobaz” yazarlarından Ömer Lekesiz, geçenlerde birkaç kez okumak zorunda kaldığım bir yazı kaleme aldı.
Yazıyı birkaç kez okumamın nedeni, çözümü zor şifreler barındırması ve “acaba yanlış mı anladım” diye düşünmem... Adeta bir bulmaca kurmuş Lekesiz. Doğrusu, yeni Kültür ve Turizm Bakanı’na yönelik deşifre edilmesi hayli güç mesajlar içeren “Nabi Avcı’nın işi neden zor” başlıklı yazıyı halen de tam olarak anlayabildiğimi söyleyemem... Ama iyi kötü bir sonuca vardım galiba.
Yazılarında lafı genellikle pek dolandırmayan, dolayısıyla okurunun kafasını çok da yormayan Lekesiz, 27 Mayıs tarihli yazısında Avcı’nın bakanlığını tebrik ettikten ve çevresindeki hemen herkesin memnun olduğunu söyledikten sonra şöyle diyordu:
“Bunlara şunu da ilave edelim: Avcı, Kültür (ve Turizm) Bakanlığı’nı şahsen ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak niyetiyle seçmedi. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki partilerden bir parti olarak iktidarda bulunan AK Parti’nin milletvekili olması nedeniyle bu bakanlığa getirildi.
Demem o ki, Avcı, temsil ettiği kulvarda partisinin çıkarlarını, başarılarını da dikkatle gözetmek zorundadır. Dolayısıyla son tahlilde bir kitle partisi olan AK Parti’nin içkin olduğu tüm sivil grupların, ideolojisi ve dünya görüşleri farklı olan kesimlerin yararlarını da gözetmek, korumak ve kollamak mecburiyetindedir.”
Yandaş medyanın çok sevdiği deyimle, bu satırların şifresini çözüp “deşifre” etmeye kalkıştığımda, Lekesiz’in Nabi Avcı’ya fısıltıyla da olsa “Ak Partili olduğunu unutma, Ak Partili kültür insanlarını unutma, bizleri de unutma... Gözet, koru ve kolla” dediğini duyar gibi oldum.
“İdeolojisi ve dünya görüşleri farklı kesimler”den kastedilenin, en genel tanımla “solcular” vb. olmadığı, farklı tarikatlar ve “inanışlar”dan söz edildiği gibi de bir sonuç çıkardım.
AKP iktidarları döneminde kendinden önceki her bakan gibi Milli Eğitim Bakanlığı’nda büyük başarısızlıklara, karmaşaya ve skandallara imza attıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na getirilen Nabi Avcı’nın işi neden zormuş peki? Onu da şu satırları deşifre etmeye çalışarak anlayalım:
“Cumhurbaşkanımız, bu meseleleri hepimizden daha iyi bilir. Şunca zamandır kültür konusunda nötr bir politikayı baş yere yürütmedi; buranın ne kadar mayınlı bir saha olduğunu, derlenip toparlamaktansa dağınık bırakılmasının daha evla olacağını da çok iyi biliyordu. Ancak Gezi Eşkıya Kalkışması, Paralel yapının oyunları derken, kültür sahasına el atılması şimdi kaçınılmaz hale geldi. Avcı da bu manada en uygun isimdi.”

YEMEKLE EKSİLMEZ
Vay vay vay... Her meseleyi olduğu gibi kültür meselelerini de herkesten iyi bilen cumhurbaşkanımız, şimdiye kadar nötr davrandığı ve derleyip toparlamaktansa dağınık kalmasını tercih ettiği kültür sahasını nihayet adam etmeye karar vermiş ve en uygun ismi göreve getirmiş. “Uyuyan kültür hücresi” Ömer Lekesiz de kendini hatırlatıyor, “işi kolaylaştırmak” için gönüllü olduğunu lisan-ı münasiple duyuruyor.
Mesajları deşifre edip bulmacayı çözdüğümde karşıma Bâki’den şu beyit çıktı:
“Bezl ile az ola mı ni’met-i cûd u keremün/Yimeden eksile mi hân-ı Halîlü’r-Rahmân.” Yani, “Cömertlik hiç dağıtmakla azalır mı, Halil İbrahim Sofrası hiç yenilmekle eksilir mi?” diyor Divân şairi...
Şimdiye dek uykuda olan “kültür hücreleri” uyanmaya ve hamilerine “Artık tutsan elini ben fakirin...” demeye başladılarsa, önlerinde yemekle içmekle eksilmeyecek sofralar varsa ve de “Cumhurbaşkanı bu işleri hepimizden iyi biliyorsa”, adı ne olursa olsun kültür bakanının da bizim de işimiz gerçekten zor demektir.
Şu kültür sahası... “Bırakın dağınık kalsın!” mı deseydim acaba?