23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Vatansız “Solcu”luğun hazin sonu

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Yaşadığımız sürecin önemli olaylarından biri de şudur: Emperyalizme karşı mevzilenmeyen sol örgütler, silindiler ya da bölücülüğe yamandılar. 

SOL-SAĞ AYRIMININ TARİHSELLİĞİ 

Siyasette Sol-Sağ ayrımı bilindiği gibi Fransız Devrimi sürecinde ortaya çıktı. Mecliste Kralcılar, kürsüye göre sağda, Cumhuriyetçiler ise solda oturuyorlardı. O zaman Sol-Sağ bölünmesi, demokratik devrimlerin krallığa karşı cumhuriyet kamplaşması ekseninde ortaya çıktı. 

20. yüzyılda kapitalizm, artık emperyalizm dönemine girmişti. Sol-Sağ ayrımı da, emperyalizm ve işbirlikçileri ile millî olan siyasal akımlar arasındaki saflaşma zemininde oluştu. Bu açıdan vatan, millet, bağımsızlık, özgürlük, emek gibi kavramlar, 20. ve 21. Yüzyılın Sol değerleridir. Kapitalizmin ilk geliştiği ülkelerdeki devrimci değerlerin bayrağını, artık Mazlum Milletler taşıyordu. Bütün devrimler, vatan mücadelesinde gerçekleşti. 

Gerçi Türkiye’de Sol-Sağ ayrımını, kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesi olarak anlayan bir kesim de vardır. Sistem, toplumu yanında tutabilmek için, belleklere bu saflaşmayı yerleştirmek istedi. Ancak bu saflaşma, 19. Yüzyılın ikinci yarısında gelişmiş kapitalist ülkelerin gündemindeydi. O zaman devrimin odağı, Batı Avrupa’daydı ve toplumsal mücadelenin merkezinde de işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi vardı.  

20. Yüzyılda devrim, artık emperyalizme karşı mücadelenin ürünüydü. Mazlum milletlerin emperyalizme karşı mücadelesi, belirleyici önem kazandı. Devrim odağı da, Avrupa’dan Asya’ya, başka deyişle gelişmiş kapitalist ülkelerden Mazlumlar Dünyasına kaydı. Rusya, Türkiye, Çin, İran gibi köylü ülkelerinde başlayan devrimler, daha sonra Asya, Latin Amerika ve Afrika’da devam etti. Sol-Sağ kavramları da bu eksende belirdi. Artık Avrupa ve Kuzey Amerika gericiliğin, yani Sağın merkezi olmuştu, Mazlumlar Dünyası ise Solun zemini oldu. Lenin, çağı tanımlarken, “İlerici Asya, gerici Avrupa” diyordu. 

Özetle Sol-Sağ, tarihsel kavramlardır. Her tarihsel dönemde ve toplumda farklı içeriğe sahiplerdir. Toplumsal ilişkilerin korunmasından yana olanlar Sağda, değişiklik isteyenler ise Soldadır. Elbette buradaki değişiklik, eski topluma doğru bir özlemi değil, geleceğin toplumu yönünde bir talebi dile getiriyor. 

Türkiye’de toplum, Sol-Sağ kavramlarından farklı şeyler anlıyor. Sistem, elindeki ideolojik araçlarla belleklere kendi anlayışlarını yerleştirmiştir. Orada bocalamayı savunuyor değiliz. O nedenle siyasal mücadelede, Sol-Sağ ayrımı yerine, bağımsızlık-bağımlılık, Ortaçağ karanlığı-Aydınlık, zorbalık-özgürlük, sömürücülük-emek gibi somut kavramları yeğlemek, amaca hizmet ediyor. 

Asıl meselemiz, kendisini Solcu diye tanımlayanların bugün vardıkları yerin açıklanmasıdır. 

VATANSIZ “SOLCU”LUKTAN EMPERYALİZMİN “SOLCU”LUĞUNA 

Türkiye’de vatansız ve kimliksiz Solculuğu temsil eden partiler ve örgütler, niçin silindiler ya da PKK’ya yamandılar? 

Çünkü Solun çağımızdaki biricik mevzisi olan vatanı ve milleti terk ettiler. Bir devrimle ülkemizi vatan yapan ve milletimizi oluşturan Kemalist Devrime karşı cephe kurdular.  

1960’lı yılları hatırlayalım: Sol demek bağımsızlık demekti. Emperyalizme karşı mücadele bayrağı Solun elindeydi.  

Arkada kalan elli yılda Solun bir kesimi, sosyalizm için mücadeleyi, sistemin efendilerinin dayatması sonucu bağımsızlığa sırt çevirmek olarak yorumladı ve kapitalizmin kucağına oturdu.  

Bir kesim ise, PKK’nın kuyruğuna yapıştı ve bölücülük üzerinden vatansızlaştı, hatta vatan ve millet düşmanı konumlara yuvarlandı.  

Kemalist Devrime düşmanlık da, kimi Sol örgütleri tarih üzerinden emperyalizmin mevzilerine çekti. 

Vatansız “Solcu”, emperyalizmin “Solcusu” oldu ve aşırı sağcı mevzilere yerleşti.  

Bugün ayakta kalan, bir tek Vatan Partisi var. 1960’ların Millî Demokratik Devrim geleneğini devam ettiren İşçi Partisi, ayakta kalmanın ötesinde, örgüt olarak güçlendi ve ülke siyasetinin bağımsızlık ve birlik kutbunu temsil eden etkin bir partisi haline geldi. 

VATANSIZLAŞANLAR SOLUN DEĞERLERİNİ YİTİRDİLER VE PKK’YA YAMANDILAR 

Arkada kalan elli yılı Sol açısından şöyle özetleyebiliriz: 

Vatansızlaşan Solcular, Sol değerleri de yitirdiler, kimliksizleştiler ve en sonunda emperyalizmin stratejik piyonu olan PKK’ya yamandılar. Şimdi o vatansız Solcuların yüreği, ABD emperyalizminin bombardıman uçaklarının başarısı için çarpıyor. Başarıları, ABD emperyalizminin başarılarına eksenli. Vatansızlaşma yolculuğu, varacağı yere vardı, karşıdevrimciliğe ulaştı. 

VATAN MEVZİSİ 

Vatan mevzisinde sağlam duran Vatan Partisi ise, bu sistemden kurtuluşun biricik seçeneği olan Birleşen ve Üreten Türkiye için mücadelenin merkezindedir. Türkiye’nin birliği ve üretim ekonomisi, sistem dışı çözümdür ve biricik devrim mevzisidir. Vatan mevzisi, çağımızda biricik devrim mevzisidir. 

Türkiye, hâlâ Millî Demokratik Devrim aşamasındadır. Bu mevziye girmeyen ya da bu mevzide sağlam durmayan Sol örgütler, elli yıllık bir serüvenden sonra kendilerini emperyalizmin kucağında bulmuşlardır.