23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ve gemi köpürür...

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Denizlerin nimetlerinden yeterince yararlanamamak, olanaklarından faydalanamamak, bu uçsuz bucaksız dünyayı iyi tanıyamamak ve derinliklere dalamamak konusunda edebiyatımız ve sinemamız da toplumun genelinden çok da farklı konumda sayılmaz. Denizin, deniz insanlarının, gemi adamlarının öyküleri, bir avuç sanatçının az sayıdaki eseri dışında ne kâğıda dökülebildi, ne beyazperdeye yansıyabildi ne yazık ki.İşin edebiyat cephesi şimdilik bir yana, sinemadaki ilginç durum ise gemileri mekân edinip denizcilerin gerçeklerini öyküleyen filmlerde “karaya vurmuş insanlar” temasının öne çıkmasından kaynaklanıyor. Sinemacılarımız, açık deniz serüvenleri anlatmaktan çok, iç mekânlarda geçen öyküleri  (biraz da zorunluluklardan ötürü) tercih ediyorlar. Örneğin Biket İlhan’ın Attila İlhan’ın aynı adlı romanından hareketle 1995’te çektiği “Sokaktaki Adam”, tam manasıyla “karaya vurmuş” bir kamarotun bunalımlı ruh hali üzerine kuruluydu. Serdar Akar’ın 1998 yapımı, Yenikapı açıklarında demirli bir kum kosterinde yaşananları anlatan “Gemide”si, ha keza...Bu hafta sinemalarımızda gösterime giren, abartmadan söyleyecek olursam 2015’in yerli-yabancı tüm yapımları içinde ilk sıraya yerleştireceğim Tolga Karaçelik imzalı “Sarmaşık” da bir gemiye “sıkışmış” insanlar üzerinden, alttan altta büyüyen ve bir sarmaşık gibi her yanı saran gerilim üzerine kurulu, sarsıcı bir film.  2011’deki ilk filmi “Gişe Memuru”yla yönetmenlik yaşamına dikkat çekici ve “ilerisini merak ettiren” bir adımla başlayan Karaçelik, “Deniz bitti, gemi durdu. Duran gemi, artık gemi değildir” diyerek çiziyor çerçeveyi.Mısır’dan yük aldıktan sonra Angola’ya hareket eden Sarmaşık adlı gemi, sefer sırasında armatörün iflas etmesi üzerine varış limanının açıklarında demirlemek zorunda kalır. Mürettebatın bir kısmı gemiyi terk edip Türkiye’ye dönebilecektir. Uluslararası deniz hukuku kuralları gereği, seçilen altı kişinin ise karaya ayak bile basmadan gemide kalması gerekmektedir. Bu altı adam denizin ortasında, yiyecek ve içecek sıkıntısının da yaşanacağı aylar boyunca birbirlerinden başka kimseyi görmeyecek, bin bir sorunla boğuşmaya başlayacak ve kaçınılmaz olarak kendi aralarında bölünecek, çelişecek, çatışacaklardır. İçlerinden birinin “Bu geminin sintinasıyız biz” demesi gibi, geminin içinde ama yaşamın dışında kalacaklardır. Gemide elbette bir hiyerarşi vardır; ama bir yere kadar!Dişi sineğin bile görünmediği, tümüyle erkek oyunculardan kurulu kadronun şapka çıkartılacak bir gösteri sunduğu “Sarmaşık”, bazıları gidecek başka yerleri olmadığı için gemiciliği seçmiş karakterlerin bir tür “tabutta rövaşata” çabalarıyla dolu, bitmek bilmeyen, giderek çıldırtıcı hale bürünen ilişkileri üzerine, sıkılı yumruk gibi bir film. Tolga Karaçelik, milim fazlalık içermeyen usta işi senaryosundaki kıvraklığı yönetimde de gösteriyor, geminin ve denizcilerin gerçekliğini zıpkın gibi bir anlatımla aktarıyor. Gökhan Tiryaki’nin görüntü ve Ahmet Kenan Bilgiç’in müzik çalışması da alkışlanacak düzeyde. OYUNCULAR AYAKTA ALKIŞLANIR“Kafasında tuhaf şeyler” olan eski Bedaş çalışanı Cenk (Nadir Sarıbacak), şirket ile gemidekiler arasında kalan ve iplerin yavaş yavaş elinden kaydığını hissetmeye başlayan Kaptan-Beybaba (Osman Alkaş), usta gemici İsmail (Kadir Çermik), gemici Alper (Özgür Emre Yıldırım), kamarot Nadir (Hakan Karsak) ve makineci-Kürt (Seyithan Özdemir), sergilenen üst düzey oyunculuklarla unutulmaz karakterler olarak çıkıyorlar karşımıza. Son yıllarda moda olan “Her filme bir türkü” anlayışının çok ötesinde bir anlam kazanan “Deniz üstü köpürür...” sahneleri ise gerçekten enfes.Samuel Taylor Coleridge, ünlü “Yaşlı Gemici” şiirinde “Ve inanılmaz bir şey oldu Tanrım / Denizin ta kendisi çürüdü / Ve sümük gibi olmuş sularda / Sümüklü yaratıklar sürünüp yürüdü!” der.“Sarmaşık”, işte o çürümenin, o sürünmenin filmi.