23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Vedat Türkali ve iki karanlık

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Artık yazılmayan, genç kuşak yazarların da genç okurların da uzak kaldığı o büyük romanlar geleneğinin temsilcilerinden biriydi Vedat Türkali. Edebiyatımızda Kemal Tahir’den Orhan Kemal’e, Sabahattin Ali’den Yaşar Kemal’e uzanan ve her birinin kaleminde ayrı bir gerçekçilik damarı yakalanan zengin birikimin son isimlerindendi. Yalnızca geniş hacimleri ve “ağırlıklarıyla” değil, derinlikleriyle de okuru içlerine çeken “Bir Gün Tek Başına”, “Mavi Karanlık”, “Tek Kişilik Ölüm”, “Güven”gibi romanlarıyla Türkiye’nin yakın tarihinden kesitlerle aydınları, solcuları, emekçileri, kararlılık ve tereddütleriyle, iç hesaplaşmalarıyla, çıkışsızlıkları, umutları ve arayışlarıyla anlattı Türkali. Bireyin ve toplumun, duygunun ve politik tutumların yansıtıcısıydı.

Fethi Naci, “Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme” adlı kapsamlı incelemesinde, Türkiye’nin adım adım 27 Mayıs’a gidişini anlatan, 26 Mayıs 1960 günü sona eren “Bir Gün Tek Başına” için şöyle der:

“Hiçbir şey ak ve kara diye ayrılmaz Vedat Türkali’nin romanında; o, karmaşıklığı ve bütünselliği içinde verir insanları; şemalardan, mekanik kurgulardan, ilkel neden-sonuç ilişkilerinden kurtarmıştır romanını. Ve belli ki on dokuzuncu yüzyılın büyük roman ustalarını sevmekte, klasik romanın öğeleriyle yeni bir roman tekniğini uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışmakta.”

Romanlarının yanı sıra şiir, düz yazı ve oyunlarıyla da birkaç kuşağı etkileyen yazarın, “Otobüs Yolcuları”, “Karanlıkta Uyananlar”, “Kara Çarşaflı Gelin”, “Güneşli Bataklık”, “Fatmagül’ün Suçu Ne?” gibi önemli senaryoları başta olmak üzere sinema tarihimizde de ayrıksı bir yer edindiği biliniyor. Üç filmin yönetmeni olarak gördüğümüz Türkali, tam 24 senaryoya da imza atmış durumda ki Yeşilçam gerçeklerini en iyi ve içeriden bilen edebiyatçıların başında geliyor. “Üç Film Birden” kitabındaki senaryoları kuşkusuz ki ayrı bir ilgiyi hak ediyor.

YEŞİLÇAM DEDİKLERİ TÜRKİYE

Biraz ihmal edildiği, hatta kıyıda köşede kaldığı söylenebilecek, en sevdiğim romanlarından biri olan “Yeşilçam Dedikleri Türkiye”de üç farklı karakterin bakış açısından 1970’lerdeki Türk sinemasının gerçekleri, sinema emekçilerinin durumu, örgütlenme çabaları, Yeşilçam’ın her türlü kiri pası anlatılır. Yeşilçam’dan günlük yaşam notlarıdır adeta okuduğumuz. Gücünü “yıldız oyuncular”dan değil toplumcu içeriğinden alacak “yeni bir sinema” düşüncesi ve “Burjuvazinin işini görmek de bize düşüyor. Vatan sevgisi, ulusallık, bağımsızlık, yasal haklar...” diyenler bir yandadır, kırık dökük sektördeki ağalık ve sömürü ilişkileri, yozluk, sömürü diğer yanda... Öte yandan, yalnızca sinema değil, ilaç sektöründe dönen kirli oyunlara da çok ilginç biçimde el atar bu roman.

Vedat Türkali, büyük ve üretken bir yazardı, sosyalist bir yazardı, emekçiden yana bir yazardı, geleceğe umutla bakmış bir yazardı. Daha ne desin, “Bekle bizi İstanbul” diyordu...

Öte yandan, son dönemlerinde neo-liberal kuşatmaya maruz kalışı, romanında anlattığı türden bir “mavi karanlığa” ya da “güneşli bataklığa” çekilmesi ise bizim kabahatimizdir, acı gerçeğimizdir. Ölümünün hemen ardından Hasan Bülent Kahraman’a Sabah’taki köşesinde “Vedat Türkali: Eski Solun Kapısını Kapamak” başlıklı korkunç ve cahilane yazıyı yazma cüreti veren de bu karanlıktır.

“Karanlıkta uyananlar” başka bir Türkiye’dir, “mavi karanlıktakiler” çok başka...