29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaşar Kemal sinemanın erişemediğidir

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

“Her yıl karlar eriyip de bahar gözünü açınca, Ağrıdağında bir ulu tazelik patlayınca, gölün kıyıları, ince kar çizgisinin üstü, keskin, kısa, küt çiçeklerle dolar. Çiçeklerin rengi alabildiğine parlaktır. En küçük çiçek bile mavi, kırmızı, sarı, mor kendi renginde çok uzaklardan bir renk pırıltısı olarak balkır. Ve keskin kokarlar. Gölün mavi suyu, bakır rengi toprağı baş döndürücü keskin kokularla kokar. Ve bu kokular çok uzaklardan duyulur.”

“Ağrıdağı Efsanesi”nin ilk sayfasında, doğadaki canlanışı böyle anlatır Yaşar Kemal. Devamında, gölün üstünde hızla döne döne uçan, birdenbire şimşek gibi çakılırcasına göle inip bir kanadını suyun som mavisine daldıran, sonra da uçup giden küçük bir kuştan söz eder.

İşte, çağımızın en güçlü sanatı sinemanın gücünün yetmediği, aktarmakta, yansıtmakta yetersiz kaldığı, dilinin dönmediği betimlemelerdendir bu. Baharın gözünü açışını, ulu tazeliğin patlayışını, ince kar çizgisi üstündeki çiçeklerin renk pırıltısını, çok uzaklardan duyulan o kokuyu anlatmanın üstesinden gelememiştir yedinci sanat sinema.

Sinemamızın usta yönetmenlerinden Lütfi Akad, 1970’te “İnce Memed”in ikinci cildinden uyarlanacak bir film için çalışırken şöyle der:

“Yaşar Kemal’in öykülerinin sinemacılar için tuzaklara dolu olduğunu deneyimimle biliyorum. Bir renk patlamasını, bir kuş uçuşunu, sabah güneşinde bir mor çiçeği anlatıyor sözgelimi, o parçayı senaryoya geçirmeden edemiyorsunuz. Aslında onun orada hiç gereği olmadığı gibi, olması da anlatıma zarar veren bir şey oluyor. Bu tuzakları ancak çekimden önce senaryoyu sıkı bir denetimden geçirdikten sonra fark ediyorum ve hepsini acımadan söküp atıyorum.”

Akad, anılarını derlediği “Işıkla Karanlık Arasında” adlı kitaptan öğrendiğimize göre “İnce Memed” adına değer bir film yapmaya çalışmanın “başa gelen bela” olduğu kanısında. “İşte bu imkânsız. O filmi kimseye beğendiremeyeceğimi biliyorum” diyor ve “İnce Memed” daha senaryo aşamasında sansüre takılıp çekilemeyince, “Sırtımdan ağır bir yükün kalkmış olduğunu duyuyorum” diye de ekliyor.

BAŞYAPIT ÇIKAMIYOR

Lütfi Akad’ın, 1955’te, sinema tarihimizdeki ilk Yaşar Kemal uyarlaması olan “Beyaz Mendil”i çeken yönetmen olarak “ağır bir yük”ten ve “başa gelen bela”dan söz etmesine rağmen sinemacılarımız büyük yazarın yapıtlarından yararlanma çabasından hiç geri durmadı. Örneğin Yılmaz Güney, “İnce Memed”in tam 19 kez sinemaya aktarıldığını, 17’sinde de kendisinin oynadığını belirtmişti. “İnce Cumali”, “İnce Memed Vuruldu” vb. gibi adlarla ve kaynak belirtmeden yapılan uyarlamalar içinde iyisi de vardır kötüsü de ama kimilerinin senaryo çalışmalarına Yaşar Kemal bizzat katılmış olsa onun sözcüklerinin gücünü görsel anlatımda tekrarlamanın olanaksızlığı da her seferinde kendini çok belli etmiştir.

“Kara Çalı” ve “Sarı Sıcak” gibi öyküler, “Üç Anadolu Efsanesi”nden “Alageyik” ve “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası”, “Ağrıdağı Efsanesi”, “Yılanı Öldürseler”, “Yer Demir Gök Bakır”, “Çakırcalı Efe”, “Menekşe Koyu”, beyazperdeye aktarılmak istenen Yaşar Kemal yapıtları oldu ama sonuçta ortaya asla bir sinema başyapıtı çıkamadı.

Yalnızca bizimkiler değil, yabancı sinemacılar da Yaşar Kemal’in dil ustalığının altından kalkamadı. “İnce Memed”, 1984’te Peter Ustinov tarafından büyük umutlarla sinemaya aktarılmış, Türkiye’de izin alınamadığı için Yugoslavya’da çekilen film, büyük hayal kırıklığı yaratmış, bir anlamda Lütfi Akad’ın öngörüsü gerçekleşmişti.

Sonsuzluğa uğurladığımız edebiyat devi Yaşar Kemal’le ilgili yazmaya çarşamba günü de devam edeceğim.