29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yaşar Kemal ve 'Biji Obama!'cılar

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

Televizyon kanallarında, canlı yayınlanan cenaze töreni sırasında peş peşe ekrana çıkartılıp Yaşar Kemal’i anlatmaya, değerlendirmeye, yorumlamaya cüret eden kimi isimleri görünce içim çok acıdı. İnanın dayanamadım…

Aslında, Türkiye’deki her namuslu aydının, her devrimcinin sorumluluk duyması, kendine pay çıkarması gereken bir manzaraydı bu. Yalnızca beş on dakikalık ekran görüntülerinden söz etmiyorum elbette. Birkaç yıllığına, birkaç aylığına, birkaç dakikalığına da olsa Zeynep Tanbay, Oral Çalışlar, İpek Çalışlar, Cengiz Çandar vs. vs. gibi isimlere bırakılamayacak, döneklerin ağzında sakız ettirilmeyecek, son yıllarda uğradığı liberal kuşatmaya sessiz kalınamayacak denli önemli bir simgeydi Yaşar Kemal. Boru sesini duyar duymaz ileri atılmayı iyi bilen bu av tazılarına terk edilmeyecek kadar kalabalık, Türkiye gibi gürül gürül akan coşkulu bir edebiyatçı, düşün ve siyaset insanıydı. Yaşar Kemal, Türkiye’ydi.

Nâzım Hikmet için kurulmak istenen “hümanizm” tuzağı, kendisine ait tek bir dizeyle, “Sevdalınız komünisttir!”le tuzla buz olmuştu. Son yıllarında da ölümünden sonra da, Yaşar Kemal’in içine çekilmek istendiği liberal tuzak da tutmayacak kuşkusuz. Yaşamı ortada… Romanları, öyküleri, röportajları, makaleleri, söyledikleri ortada çünkü…

Fransız yazar Alain Bosquet’nin Yaşar Kemal’le 1985-1989 yılları arasında yazışarak gerçekleştirdiği, “Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor” adıyla yayımlanan uzun bir söyleşi kitabı vardır. İki usta yazar birbirlerinin dilini bilmedikleri için Bosquet’nin sorularını Türkçeye Onat Kutlar, Yaşar Kemal’in yanıtlarını Fransızcaya Altan Gökalp çevirmiştir. 1992’de Fransa’da (Gallimard), 1993’te Türkiye’de (Toros Yay.) yayımlanan kitap, Yaşar Kemal’i doya doya tanımak, anlamak, kavramak, sevmek açısından temel başvuru kaynaklarından biri niteliğindedir.

Ailesini, çocukluğunu, delikanlılığını, girip çıktığı işleri, köyünü, Kürtlüğünü, Türklüğünü, yoksulluğu, yargılanmasını, cezaevi günlerini, Çukurova’yı, İstanbul’u, gazeteciliğini, yazarlığını, dostlarını, Türkiye İşçi Partisi’ni, Marksizmi, Mustafa Kemal’i, uzun uzun, yüreğini açarak, tüm açık sözlülüğüyle anlatır Yaşar Kemal. Örneğin Habertürk gazetesi yazarı Muhsin Kızılkaya’nın, günlerdir kaynak belirtme gereği duymadan yağmalayıp Yaşar Kemal’i anlatmaya yeltendiği pehlivan tefrikası tarzı yazılarının kaynağı bu kitaptır. Sorsan, “Bir gece açtık rakıyı, sabaha kadar bir yandan ağladı Yaşar abi, bir yandan da anlattı… Arada bir türkü de istiyordu…” gibisinden şeyler söyleyeceğine eminim.

'SOSYALİSTİM, MARKSİSTİM'

“Ben sosyalist militanım ve Marksistim. Bunu en geniş anlamda söylüyorum… Marksizme bireyin kurtuluşu, insanın özgürleşmesi diye bakıyorum. ‘1844 El Yazması’, benim için ‘Kapital’ kadar önemli bir kitaptır. Marks için en büyük değer bireydir. Marksizm bana dünyaya bakmak için açılan en aydınlık kapı oldu. Yaşamım boyunca bu düşünceyi yaşamla ölçtüm, yanıldığını görmedim” (s. 138) diyen Yaşar Kemal’i, döneklerden, ABD muhiplerinden, “Biji Obama!” diye bağıranlardan öğrenecek değiliz…

Anadolu’nun taşına toprağına, böceğine çiçeğine, suyuna yaprağına sevdalı bir dev olan Yaşar Kemal’i “Vatanı, bir kadın memesine satarım” diyen cüce ruhlu adamlardan dinleyecek halimiz de yok…

“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir” diyen işbirlikçiler mi anlatacak bize Yaşar Kemal’i?

Kendisinden dinleyeceğiz, yapıtlarından öğrendiklerimizle sahipleneceğiz…

Yaşar Kemal’i yazmayı, Cuma günkü yazımda Mustafa Kemal’le ilgili düşüncelerini aktararak sürdüreceğim.