Yaşar Kemal’in içini boşalttılar
İstanbul Teşvikiye Camii.
Meçhule gidenlerimizin son istasyonu.
Dün: Yaşar Kemal’i uğurladık.
***
Önce bulunanlar.
Hem şaşırtıcı, hem değil: Olmayan yoktu.
Amerikancılıktan hep nimet çıkarmayı becerenler de vardı.
Atatürkçülüğün sadece külfetine talip olanlar da.
Folklorik solcular da gelmişti. Bedelini ödemişler de.
***
Kürt milliyetçiliğinin bütün renkleri: Duruma vaziyet etmişlerdi.
Özellikle: AKP’den ücretliler.
* * *
Resmiyetin kadrosu genişti.
Başta: Meclis Başkanı, Kültür Bakanı, Belediye Başkanı.
* * *
Üniformalılar dikkatimi çekti.
Bir albaya yaklaşıp sordum: Gelen en yüksek rütbeli kim?
En doğal haliyle cevapladı: “Ordu komutanı da geldi.”
Yani: İstanbul’daki en yüksek rütbeli orgeneral.
Belli ki: Vaziyet alış kişisel değil, kurumsal.
***
CHP’nin hemen bütün “Yeni”cileri hazırdı.
Başta Kemal (Kılıçdaroğlu) Bey.
En çok çelenk de CHP’li belediyelerden.
Ara not:
Cami avlusunun nabzı ile CHP fazla örtüşüyor.
Varlar ve yoklar müşterek.
***
Bir de “bile”: Abdullah Gül!
Dikkat: Abdullah Bey bir “kimlik” inşa hesabında.
Tayyip Erdoğan’ın zıddı bir kimlik.
Öteki yüzde 50’ye açık. Özellikle de “sol”a ve “Kürd”e.
Vurgu: Kavgaya değil, uzlaşmaya.
Gönüllü müşterileri cami avlusundaydı zaten.
***
Ve medyamız. Özellikle haber kanalları.
Profesyonel ağıtçılar kadar sahiciydiler!
Görev tanımları belliydi: Yaşar Kemal’in içini boşaltmak!
Türkçenin büyük ustasını AKP/PKK’nın emrine koştular: “Açılımcı” yaptılar.
Maalesef: Olmayacak “barış”ın savaşçısı ilan ettiler.
Bir dua: Tanrı kimseyi bizim “açılımcı” medyanın eline düşürmesin!
***
Bu yüzden: Dün Teşvikiye’de asıl olması gerekenler yoktu.
Maalesef:
Bir: Halktan katılım cılızdı.
Yaşar Kemal’le aynı değerleri paylaşan okurları gelmedi.
Oysa: Kitaplarıyla büyüyen yüz binler var.
Televizyonlar üç gündür sadece onu anlattı.
Demek: Yüz binler, “açılımcı Kemal”i “kendi Kemal”ine benzetemedi.
***
İki: Gençlik gelmedi.
25 yaş altı katılım yok denecek kadardı.
Oysa: Yüz binlerce gencimiz sokağa inme tecrübesine sahip.
Cumhuriyet mitinglerinde, Gezi’de gördük.
Camide konuştuğum bazı dostların gerekçesi:
“Gençliğimiz Yaşar Kemal’i okumadı. Tanımıyor.”
Kısmen doğru.
Fakat asıl sorun sanırım başka.
Açılımcı medya bir Yaşar Kemal portresi çizdi.
Gençliğimiz baktı. Kendisine yakın görmedi.
***
Üç: Cenazede örgütlü bir güç yoktu.
Her şey kendi halindeydi.
Slogan atılamadı.
Zoraki bir iki deneme: “Yaşar Kemal onurumuzdur!” “Halkların kardeşliği!”
O kadar.
Özet: Kürt milliyetçilerinin katılımı da cılızdı.
İşin gerçeği: Kürt milliyetçiliği de farkında.
Yaşar Kemal’den bir “Kürtçü bayrak” çıkaramazlar.
***
Dört: En önemlisi “ruh” yoktu.
Nabızlar ortak atmıyordu.
Çoğu isim Yaşar Kemal için değil, kendisi için gelmiş gibiydi.
Ayça Atikoğlu: Hiç “ulusalcı” olmayan tecrübeli bir gazeteci dostum.
Sanat-edebiyat dünyasını iyi bilir.
İki gözlemini anlattı.
Bir: “Yaşar Kemal son yıllarında yalnız bırakılmıştı.”
(Tanıklığı önemli: Evleri birbirine yakındır.)
İki: “Attila İlhan’ın cenazesini hatırlıyorum. Katılım çok büyüktü. Duygu yüksekti.”
“Bugün ikisini de göremedim.”
Farkın nedeni: “Ona Ulusalcılar sahip çıkmıştı.”
***
Son söz: Yaşar Kemal Türkiye’nin, Türkçenin yüksek değeridir. Gereği yapılmalı.