Yatıranı soruştur yöneteni ‘es’ geç!

Karanlık ve kanlı, dinci ve Amerikancı, gayri milli FETÖ’nün militan şakirtleri ve müritlerinin, kalleşliği, riyakarlığı -ikiyüzlülüğü- pusu ve tuzak kurmayı ve her alanda takiye yapmayı, bir yaşam tarzı olarak sürdürdükleri ortaya çıktı.

Halbuki “mürit” değil “birey” olan bizler, çağdaş ve demokrat insanlar olarak, itaati değil -sorgulamayı, emir komutayı değil- eleştiriyi, -sapkın dinci, mezhepçi ideolojik yaklaşımları değil- akıl ve bilimin ışığında yürümeyi tercih ediyoruz. O nedenle de lafımızı da, mücadelemizi de açık-mert ve meşru yöntemlerle söylüyor ve yapıyoruz. Bunları yazmamın sebebi FETÖ soruşturmalarından bir biçimde muaf tutulan ve/veya gündeme gelmeyen-getirilmeyen bazı “kamusal sermayeli bankalarda” olduğu iddia edilen FETÖ yapılanmasıdır. Karakter ve etik anlayışım itibarıyla, muhbirliği, şunu-bunu gammazlamayı hiç sevmem, yapanlardan da hazzetmem. O nedenle isim vermek suretiyle kimseyi yargısız infaz etmek ve/veya hedef göstermek de istemem. Her şeyin adalet ve hukuk kuralları içinde kendi mecrasında gelişmesini arzu ederim. Ancak yaşamakta olduğumuz bugünkü olağanüstü hal koşullarında, Ankara kulislerinde ve mesleki bilgi ve namusuna güvendiğim bazı gazeteci ve siyasetçi dostlarımın sohbetlerinde, kamusal sermayeli bazı bankaların üst yönetimlerinde FETÖ ile ilgili ilişkili ve irtibatlı olduğu bilinen ve FETÖ ile bağlantılı şirket ve şahıslara çeşitli mali imkan ve destek sağladığı iddia edilenlere karşı, etkili ve ciddi bir araştırma ve soruşturmanın -kamuoyuna yansıdığı kadarıyla- yapılmamış hatta başlatılmamış olmasından duyulan şaşkınlık ve tedirginlik öne çıkıyor.

Örneğin, bazı kamusal sermayeli bankaların üst yönetiminde çok sayıda Bank Asya’dan transfer edilen ismin görev yaptığı, bir kamusal sermayeli bankanın genel müdürünün FETÖ’cülerle sebebi bilinmeyen samimi ilişkilerinin olduğu, FETÖ’cü yayınlara yoğun reklam verildiği, yurtiçi ve dışı FETÖ organizasyonlarına cömert sponsorluk yapıldığı konuşuluyor. Bank Asya’ya para yatıranların dahi soruşturulduğu bir ortamda, kamusal sermayeli bankaların bunun dışında tutuluyor olması kafaları karıştırıyor. Kuşkusuz ki bu şüphe ve iddialar soruşturulmaya muhtaç. Ancak ateş olmayan yerden dumanın çıkmadığı da bir gerçek. TÜBİTAK’tan Adli Tıp’a kadar hemen her kritik kamu kurum ve kuruluşuna sızarak yuvalanmış olan bu çetenin, “paranın kaynağına” nüfuz etmemesi ve pas geçmesi pek de mümkün görünmüyor.

Kamusal sermayeli bankaların üst yönetimleri, verdikleri krediler, yurt içi ve yurt dışı iştirakleri, sağladıkları garantiler ve tüm irtibatları, elbette Bankalar Kanunu’ndaki kurallara ve kısıtlamalara uygun olmak koşuluyla, hukukçu-ekonomist ve müfettişlerden oluşturulacak bir özel ihtisas komisyonu tarafından denetlenmeli ve soruşturmalıdır.

Genelde terörle, özelde FETÖ ile mücadelenin en hayati dayanaklarından birisinin de ‘finansman’ konusu olduğu göz ardı edilmemelidir. Hele ki, işi gücü para-pul, mal-mülk olan, aç gözlü-haramzade, Allah ile aldatan böyle sinsi ve karanlık bir yapı söz konusu ise çok daha dikkatli ve duyarlı olunmalıdır. Bizden uyarması...