28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yeni terör dalgası

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

Yeni Zelanda’da meydana gelen vahim olay geleceğe uzanan bir zincirin ilk halkası olabilir. Seçilen zaman ve mekân, cinayeti naklen yayımlayan psikopatın kullandığı silahların üzerindeki yazılar, arkasında bıraktığı bildiri; bütün bunlar, yeni bir döneme hazırlanan emperyalizmin dinî fanatizm silahını yenilediğini göstermektedir.
Her pratiğin, hatta her alçaklığın mutlaka bir teorisi vardır. Francis Fukuyama, Tarihin Sonu ve Son İnsanadlı kitabını 1992’de yayımladı. Kitabın temel tezlerinden birine göre, İslam dini modernitenin gerektirdiği düşünsel altyapıya sahip olmadığı için demokrasiyle ve liberal kapitalizmle bağdaşamazdı. Samuel Huntington’un 1996’da yayımlanan Medeniyetler Çatışması adlı kitabı, Fukuyama’nın görüşlerini jeopolitik alana aktardı. Kitap, özetle, sınıf savaşının ve komünizmin gerilemesiyle birlikte, medeniyetler ve kültürler çatışmasının öne çıktığını anlatıyordu. Huntington’a göre yeni çatışma, İslam medeniyeti ve Çin medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında olacaktı.
Bu fikirler 1960’larda Vietnam Savaşı sırasında mayalanmaya başlayan neocon (yeni muhafazakâr) görüşlerle birleşerek patlayıcı bir karışım oluşturdu. ABD’de Kissinger ve Brzezinki gibi eski kuşaktan teorisyenlerin yerini alan Paul Wolfowitz, Richard Perle, Paul Bremer gibi vahşi neoconların yönlendirmesiyle, George W. Bush’un yardımcısı DickCheney ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, bu yeni teorileri Ortadoğu’da uyguladılar. Başta “sosyal demokrat” TonyBlair olmak üzere Avrupalı liderler sefere katıldılar ve kendi halklarına İslamofobi aşılamaktan çekinmediler. Beklenen şey oldu ve medeniyetler çatışmasının en güçlü manivelası ortaya çıktı: İslami terörizm.
Trump “IŞİD’i kötü yendik, eve dönme zamanı” gibi şeyler söylüyor. Ben bu adama çok gülüyorum. Bir insan nasıl her şeyden böylesine habersiz ve aynı zamanda ABD Başkanı olabilir? Ya rol yapıyor ya da gerçekten habersiz! Bu arada CIA Ortadoğu’daki teröristleri (belki İdlib’deki HTŞ’yi de!) seçme ve yerleştirme işlemine tabi tutuyor. Geçenlerde Hameney’in Yüksek Askerî Danışmanı Safevi, ABD’nin İran’da “Horasan Halifeliği” kurmak istediğini söyledi ve “Amerikalıların şu anda DEAŞ’lı teröristleri Afganistan’a naklettiğine ilişkin kesin istihbarata sahibiz” dedi (Sputnik, 05.02.19).
Bunları Afganistan’a, muhtemelen Çin’in Uygur bölgesine, Rusya’ya yakın ülkelere savaşçı birlikler olarak, Avrupa’ya ve İran’da Sünnilerin yaşadığı sınır bölgelerine ise uyuyan hücreler olarak yerleştiriyorlar. Türkiye için özel bir çaba gerekmiyor. Ülkemizde İslami ideolojik altyapının nasıl hazırlandığını anlamak için Mustafa Solak’ın Diyanet’in Fetvaları, Atatürk’ten Bugüne Diyanet’in Dönüşümü (Kaynak Yayınları 2019) adlı kitabını okumak ve Suriye savaşının ilk döneminde siyasî iktidarın yaptıklarını hatırlamak yeterlidir.
Patlayıcıyı hazırlamak ve yerleştirmek yetmez. Mutlaka bir inisiyal (fünye) gerekir. Yol gösterici patlama daha büyük bir infilakı başlatır. Cami basarak ibadet etmekte olan masum Müslümanları kurşunlayan alçak bu görevi yerine getirdi.
Yeni Zelanda olayı yeni bir terör dalgasının habercidir. Şimdi dünyanın bütün camileri, kiliseleri ve sinagogları hedeftir. Londra’daki Pakistanlı Müslüman camiye giderken, Mısır’daki Kopt kiliseye girerken, Almanya’daki Yahudi Sinagog’a yaklaşırken hep aynı kaygıyı taşıyacak. Zayıflamakta olan IŞİD’in bölgesel alan hâkimiyeti stratejisi, yerini kendiliğinden kitle hareketleriyle desteklenen küresel gerilla taktiklerine bırakacak.
Biz Türkler 20. asrın ilk yarısında Kemalist Devrim’in ışığıyla bütün Müslüman ülkeleri aydınlattık. Devrimimizin etkileri Afganistan’dan Kuzey Afrika’ya kadar bütün bölgeye yayıldı, emperyalizmin I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurduğu sahte krallıkları devirdi, modern Baas milliyetçiliğinin doğmasını sağladı. Bu uzun sürecin son kalıntılarını bugün sadece Suriye Devleti’nde görebiliyoruz. Emperyalist saldırı esas olarak Kemalist düşünceyi ve Arap ülkelerindeki milliyetçi uyanışı hedef almıştır. Fakat ulus-devlet anlayışı ve laiklik hâlâ ümmet ideolojisinden daha güçlüdür, çünkü tarihseldir (kendi sonuçlarını ortaya koymuştur) ve günceldir.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019