26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yoksullukla mücadele ve devrimler

Amaçlarından biri yoksullukla mücadele olan Birleşmiş Milletler, 22 Aralık 1992 tarihinde, 17 Ekim’i 'Dünya Yoksullukla Mücadele Günü' olarak ilan etmiş.

Yoksullukla mücadele ve devrimler
A+ A-
PROF. DR. EYÜP KARAKAŞ

Aradan 27 yıl geçmiş ama yoksulluk sorunu hâlâ dünyamızın en önemli meselelerinden birisi olarak devam edip gidiyor.
Yoksulluğun tarifinde bile tam bir anlaşma yok. Kimisi olaya günlük dolar hesabı üzerinden bakıyor, kimisi ise, yoksulluğu temel insan haklarının bir ihlali olarak görüyor.
Yoksulluğun esas sebebi üretim yetersizliğinden çok paylaşmadaki haksızlıklardan ve sömürü düzeninden kaynaklanıyor.
İnsanlık tarihine baktığımızda, Üretim fazlalığının oluşması ile zengin-yoksul çelişkisinin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu çelişki, sonuçta feodal/ümmet düzenini yaratıyor. Fransız devrimi bu feodal düzene bir isyan aslında...

DEVRİMLER VE YOKSULLUK

Charles Dickens’in İki Şehrin Hikayesi’ni okuyanlar bilir. 1780’li yıllarda, devlet vergisi, kilise vergisi, efendi vergisi, mahalli vergi, genel vergi derken tüm kazancını kaybeden bir köylü Paris’e gelir ve kralı görmek ister. Gerisini yazardan dinleyelim.
“Zavallı adam sarayı, havuzları, o büyülü Kral ve Kraliçeyi gördüğünde kendinden geçmişti. Arada bir göz yaşlarına hâkim olamıyor, ağlıyordu. ‘Çok yaşayın!’ diye bağırıyordu.”
İşçinin yanındaki bir Parisli tepkisini şöyle dile getirdi:
“Bu aptallar senin gibilerin sayesinde görkemli hayatlarını sürdürebiliyorlar. Kendilerini daha da abartıp küstahlaşıyorlar”
Fransız devrimini, kral sevdalısı köylüler değil, kentliler gerçekleştirmiş.

ASİL YOK ZENGİN VAR

Fransız devrimi kralların ve asilzadelerin sonunu getiriyor. Getiriyor ama sömürü ve yoksulluk devam ediyor. Sanayinin gelişmesiyle birlikte sömürünün şekli değişiyor; sermaye-emekçi çelişkisi ortaya çıkıyor. Asilzadelerin yerini para babaları alıyor. Ülkeleri bunlar yönetiyor, ticareti bunlar yönlendiriyor.
Ülkelerin çoğunda ve dünya genelinde iktisadi ve siyasi politikaları bu zenginler belirliyor. Bunlar için para kazanma o kadar büyük bir amaç haline gelmiştir ki, tüm yöntemleri meşru görüyorlar.
Bazı ülkelerin siyasi ve iktisadi hayatına hâkim olan bu %1’lik kesim, sırf kendi keselerini doldurmak ve daha zengin olmak için, başka halkların, başka milletlerin toprağına, emeğine, ham maddesine, pazarına, doğal ve mali kaynaklarına el koyuyor.
Sonuçta, gelir düzeyi en üst seviyede olan %1’lik kesim giderek zenginleşirken, %99’luk kesim ise fakirleşiyor... Sömürüye dayanan emperyalizm sürüp gidiyor.
1 milyara yakın insan açlık sınırının altında. 200 milyon çocuk beslenmek için yeterli gıda bulamıyor ve bebek ölümleri azalmıyor. En az 100 milyon çocuk ilkokula, 250 milyon çocuk ortaokula gitme imkânından mahrum. 1 milyara yakın insan okuma yazma bilmiyor. 300 milyon çocuk çalışmak mecburiyetinde.
En zengin 200 kişinin serveti 1 trilyon dolardan fazla. Buna karşılık 43 fakir ülkenin tüm geliri 150 milyon civarında.

Yoksullukla mücadele ve devrimler - Resim : 1

SÜREKLİ DEVRİM GEREK

Bu durum gösteriyor ki, Fransız devrimi ve takip eden diğer devrim ve milli bağımsızlık mücadeleleri sömürüyü ve insanın insana hükmetmesini önlemeye yetmemiş. Bu böyle sürüp gidemez. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi eninde sonunda,
“... müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”
Yeter ki insanlar Charles Dickens’in romanında işçi gibi kendilerini sömüren, yoksul bırakan kimseleri alkışlamaktan vazgeçsinler ve bu sistemi sorgulamaya başlasınlar. Tıpkı Castro gibi:
“Bizler çoğu kez insan hakları üzerine konuşuyoruz. Ama aynı zamanda insanların hakları üzerine de konuşmalıyız. Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorunda? Diğerleri 70 yıl yaşasın diye neden bazı insanlar 35 yıl yaşamak zorunda? Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde yoksul olmak zorunda? Ben, bir parça ekmeğe bile sahip olamayan dünya çocuklarının adına konuşuyorum.”

Son Dakika Haberleri