18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Zaman ve Rennan

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Rastladığım kadarıyla “zaman” kavramının en sanatsal karşılığı, İngiliz şair Philip Larkin’in (1922-1985) dizeleridir: “Başında bu geliyor bütün anladıklarımın / Yankılanan sesidir zaman / Ormanda bir baltanın.”

Gözünü uzaya dikenler içinse “zaman” başka bir şey.

Stanley Kubrick’in 1968’de çektiği “2001-Uzay Yolu Macerası” (2001-A Space Odyssey) tüm zamanların en iyi bilimkurgu filmlerinden biridir ve sinema tarihinde derin izler bırakan bir geçiş-sahne barındırır:

Mağara devrinde, atalarımızdan biri bulduğu iri kemik parçasıyla oynamaktadır. Maymun, tarih öncesinden dev bir yaratığa ait olduğunu tahmin ettiğimiz kemiğin “gücünü”, yavaş yavaş fark eder. Sağa sola vurmakta, kırdığı diğer küçük kemik parçalarının havada uçuşmasını şaşkınlıkla seyretmektedir. Elindeki artık bir “alet”tir. Birden tüm gücüyle havaya fırlatır. Ağır çekimle, gökyüzünde döne döne süzülmekte olan kemiğin bir uzay aracına dönüştüğünü görürüz. Çağlar aşılmış, insanoğlunun uzay dansı, Kubrick tarafından Johann Straus’un “Mavi Tuna” valsiyle başlatılmıştır.

“2001”de insanlığın birkaç saniyelik filmsel zamanda aldığı binlerce yıllık yol, sinemalarımızdaki gösterimi sürmekte olan “Yıldızlararası” (Interstaller) filminde de karşımıza çıkıyor. İngiliz yönetmen Christopher Nolan’ın filmi, “kara delik / solucan deliği” sayesinde galaksiler arası yolculuğa çıkan, tüm kaynakları tükenmiş olan dünya için çare aramakta olan bilim insanlarının “feda” öykülerini getiriyor karşımıza. Ünlü fizikçi Kip Thorn’un danışmanlığında çekilen ve evrendeki dördüncü boyut olan “zaman”ı çok sarsıcı biçimde kullanıp beşinci boyuta da el atan “Yıldızlararası”, Kubrick’in “2001”i kadar olmasa da (o zaman henüz Ay’a gidilmemişti) geleceğimiz açısından “zamanının ötesinde” denilebilecek öngörülerde bulunmakta... Zorlu uzay görevinden döneceğine dair söz verdiği küçük kızını, ölüm yatağında yaşlı bir kadın olarak bulan astronot Cooper’ın “zamanı” ile dünyamızın zamanı çok farklı ilerliyor elbette. Galaksi dışındaki bir saate karşılık, dünyada yedi yıl...

Sovyet yönetmen Andrey Tarkovski’nin, matematik, fizik ve teknolojinin yasaları arasında bir başka “boyut” açıp, uzaydaki bilim insanının anı, acı, beklenti ve kaygılarının somut görüntülere dönüşmesini ele alan, Stanislaw Lem’in romanından uyarlama 1971 yapımı filmi “Solaris”i de ekleyelim...

a-Kanıtlanmış, b-Henüz kanıtlanamasa da kanıtlanacağına kesin gözüyle bakılan, c-Kanıtlanamamış olsa bile diğer bilimlerle çelişmeyen kuramlara dayanarak çekilen ve bilimkurgu sinemasının zirvesini oluşturan bu üç filmin ortak noktası, tanrısal-mutlak-ilahi güçlere değil, insan çabasına dikkat çekmeleridir. İnsanın gücü ve zayıflığına, çelişkilerine odaklanarak gelişir öyküler; kadere, mucizelere, tanrısal müdahalelere sığınarak değil... Karakterler de klasik Hollywood anlatısının tersine birer kahraman değil, “yanmayı göze almış” görev insanlarıdır.

“Rennan”, Arapçada “Sessiz duramayan” anlamına gelen bir isim... Türkiye’nin en önemli astrofizik uzmanlarından Rennan Pekünlü hocamızın, “Yanmak, gökbilimcilerin yazgısıdır...” sözü de olan bitene kayıtsız ve sessiz kalamamasının sonuçlarından birine karşılık gelmiyor mu?... Ve bu sözün, “zamanı” aşacak olduğu şimdiden çok belli değil mi?...

Dünyadaki yedi yılını, insanlığın geleceği için uzayın sonsuzluğunda bir saat olarak yaşamayı göze almış bilim insanları için, 2 yıl 1 aylık cezalar, infaz indirimiyle 4 ay 10 günlük cezaevi günleri nedir ki!

Biliyoruz ki “zaman”a ancak “sessiz duramayanlar” hükmediyor.