28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Zeki Alasya ve Amerikan esprisi

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

Zeki Alasya’yı 8 Mayıs’ta yitirdik. Bir gün sonra da Kenan Evren’in ölüm haberi geldi. Bizi bırakın, Türkiye’yi hiç bilmeyen, Alasya ile Evren’in adlarını hiç duymamış bir yabancının bile, ülkenin bu iki ölüm karşısındaki tepki ve davranışlarına bakarak çok net sonuçlar çıkarması mümkün. Birinin tüm ülkeyi güldürdüğü için ardından herkesin ağladığı, diğerinin ise milletin anasını ağlattığı için kimsenin tek bir damla bile gözyaşı dökmediği, hatta arkasından teneke çalındığı kolayca anlaşılabilir.  

Edip Cansever, “Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir” diye yazmıştı ya, Zeki Alasya da İsmail Dümbüllü, Feridun Karakaya, Sadri Alışık, Kemal Sunal gibi isimlerle oluşmuş o güçlü “halk güldürüsü” geleneğinin en önemli temsilcilerindendi. Metin Akpınar’la birlikte yarattığı “Zeki-Metin” ikilisi, gerek tiyatroda gerekse sinemada 1970’lerden itibaren adeta bir kurum gibi işledi, sahnede de beyazperdede de bir halkı, hem de en sıkıntılı, en acılı günlerinde güldürmeye çalıştı. İkilinin 1975 tarihli unutulmaz filmlerinin adı, yani “Güler misin Ağlar mısın?” o süreçteki pek çok şeyi gayet iyi özetliyordu. 

Öte yandan, ortağı Metin Akpınar’dan farklı olarak, yalnızca komedide değil, melodram ve dramlarda da belli bir iddiası vardı Alasya’nın. Yönetmen olarak imza attığı 24 film içinde zaman zaman bu tür çabalar içine girdi, başarılı da oldu. Örneğin, pek bilinmez ama 1986’da Çetin Öner’in senaryosundan yola çıkarak yönettiği “Dikenli Yol” filmi, 12 Eylül’ü konu edinen çalışmalar içinde oldukça ilginç ve ayrıksı bir yerde durmaktadır. 

EVREN VE ZORTİ 

Başrollerini Kadir İnanır ile Hülya Koçyiğit’in paylaştığı “Dikenli Yol”, İnanır’ın canlandırdığı Hüseyin’in cezaevinden çıkıp otobüse binmesiyle başlar. Af yasasıyla çıkmıştır yıllardır kaldığı cezaevinden. 12 Eylül öncesinde, bir arkadaşı yüzünden silahlı eyleme katılmış, bu nedenle olayla hiç ilgisi bulunmayan ağabeyinin ölümüne neden olmuş, yorgun ve mutsuz bir adamdır Hüseyin. İçeriden çıkıp geldiğinde ailesiyle ve mahalle çevresiyle uyum güçlükleri yaşar. Karşısındaki üç mutsuz kadın ve bir çocuk da bu güçlükleri artıran nedenler arasındadır. Genç yaşta dul kalan yengesi, ölen oğlunun acısını yaşayan ve küçük oğlunun cezaevinden çıkmasına sevinemeyen annesi, cezaevindeyken nikahlandığı ve gerdeğe bile giremediği karısı... Abisinin, Hüseyin’e karşı hem hayranlık hem nefret duyguları besleyen küçük oğlu da ayrı bir sorundur.  

Nevin İnanç’ın öyküsünden senaryolaştırılan “Dikenli Yol”un 12 Eylül ve öncesine politik yaklaşımı elbette ki çeşitli yönlerden tartışmaya açıktır ama yönetmen olarak Alasya’nın, olabildiğince gerçekçi, basmakalıplıktan uzak bir çalışma gerçekleştirdiği inkar edilemez. İlk sahnelerinde, hüzün ve melankoli ağır bassa da giderek daha derin sularda kulaç atmaya başlayan bir filmdir “Dikenli Yol”. Özellikle finaldeki “bağışlama” sahnesiyle gerçekçilik tavrı zirveye ulaşır. “Uçurtmayı Vurmasınlar” (1989), “Babam Askerde” (1994), “Eylül Fırtınası” (1999) gibi örneklerin epeyce öncesinde, 12 Eylül dönemine çocuk ve kadınlar açısından yaklaşmıştır Zeki Alasya ve adıyla özdeşleşen komedi çizgisinin çok dışında bir alana girmeyi göze alabilmiştir.  

Yalnızca mimikleriyle bile insanı kahkahaya boğabilecek bir sanatçıydı Zeki Alasya. Onu hep neşeyle, gülerek, sevgiyle anımsayacağız. Kenan Evren denilince ise yalnızca 1990’ların ünlü mizah dergisi “Limon”da kendisini tiye alan Mustafa Kamil Zorti’nin macera ve konuşmalarını aklımıza getirdiğimizde gülebilmemiz mümkün.  

Alasya, bu halkın gülen yüzüydü. Kenan Evren, “Amerikan esprisi” bile değildi.