29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

YALÇIN KÜÇÜK/ Türkiye Kurtuluş Tarihi: Yeni-(TAMAMI)

YALÇIN KÜÇÜK/ Türkiye Kurtuluş Tarihi: Yeni-(TAMAMI)
A+ A-

Şunları sıralayabilir miyim; bir, Yunaniler İzmir’e çıkmasalardı, biz “kurtulamazdık”. İki, Sevr olmasaydı, Doğu’yu “alamazdık”. Üç, İnönü Savaşları’nı hiç “önemsemedim”; önemli olan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının komutanlığı idi, müthiştir. Dört, başından itibaren kazanacaklarını bildiler ve herkesi “almadılar”, kapalı devre savaştılar. Beş, bir “ulus” yaratmak istediler ve çok “kararlıydılar.” Altı, Kut Al Amara’da General Townshend ile birlikte Türkler’e esir düşmüş olan Armstrong, daha sonra işgalci İngiliz subayı olarak İstanbul’a gelmişti. Ama bu ikinci gelişinde de yenik olarak ayrılıyordu, sözlerini şöyle bitirmektedir: “Yeni bir ulusun, bir volkan patlaması gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden yeniden doğuşu, etrafını saran donmuş lavları bir heyecan ateşiyle kendi kaderini tayin edişine şahit olmuştum.” Çok çok doğru, çok heyecan verici, çok zamanlı, harika bir kitap; 1925 yılında yazılmış, sanki yeni bulunmuş ve pek yenidir.

12 Eylül partisi: Akepe

Güzel bir Türkçe, pek çok yeni kapıyı açıyor, pek çok tarih tartışmasına gebe. Türkiye’nin ilk kez homojen bir ulusa dönüştüğünü duyuruyor, Irak’tan İstanbul’a getirilen bir esir Türkiye’yi anlatıyor, anlattığı Türkler’i sevdiriyor. Ama anlattıklarının yaşamları hayvana yakın, kollarını yastık yapıp toprağa yatıyorlar. Hapishaneleri de tanıtıyor ve sonunda yine şunları düşünüyor: “Türkler’in sosyal sistemi çökmüştü. Ekonomik nedenlerle ve çeşitli etkenlerle, türbanlı kadınlar ve haremler ortadan kaybolmuştu. Kadınlar özgürce ve utanmadan yüzlerini gösterdiler.” Şimdi aynı kadınları “utanmadan” türbana bağlıyorlar ve çadura sokuyorlar. Çadur’un bir anlamı çarşaf’tır ve işte bütün mesele budur. Ve ekliyorum, bütün sol teorisyenlerimiz, bütün cumhuriyet tarihçilerimiz beni affetsinler, ben ayrı düşünüyorum; karşı devrimi, 12 Eylül 1980 ve Akepe ile başlatıyorum. Akepe, doksanlı yıllardaki bir tereddütten sonra, 12 Eylül’dür ve “devamı” dahi demek gereğini duymuyorum.

Türkiye’nin doğum sancıları

Bu kitaptan, “Türkiye’nin Doğum Sancıları” -tekrar ediyorum, 1925 tarihlidir- ilk defa “Gizli Tarih” çalışmamda söz etmiştim, İngilizce aslından aktarıyorum, the severe defeats of Gallipoli and Kut-al-Amarah, diyordu; Türkler, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler’i bir değil, iki defa mağlup ettiler. Birinin adı Gelibolu -Çanakkale değil- ve ikincisi ise Kut-Al-Amarah idi, 3 Aralık 1915, ama 1916 olarak biliyoruz. Doğrusunu bilmiyoruz çünkü hep “kör” ya da “tek tüfek” yazıyoruz; Kahramanı Halil Paşa’dır, Enver’in, kendisinden yaşça küçük amcasıdır. Kut-Al-Amarah dört başı bayındır bir zaferdir, İngilizler’in onurunu “kırmıştık”. Gelibolu’ya gelince, Çanakkale’den ziyade Gelibolu’dur ve bir zaferden çok, bir epope olarak biliyor ve yazıyorum.

Tarih&Panteon

Bazıları, bu arada Nogales Bey, muzaffer komutanın Halil değil, Nurettin olduğunu ileri sürüyor. Sakallı Nurettin Paşa olmalıdır, Koçgiri’de, Merkez Komutanlığı’nda, Ali Kemal’in linç edilmesinde, İzmir’in alınışı ve yangınında hep vardır, not ediyorum. Peki, neden mi bunu yapıyorum, benim işim tarihi zenginleştirmektir. Sol tarihi de zenginleştirmeye önem veriyorum; çünkü tek mezarlı panteonu fakirlik sayıyorum. Ve Kut Zaferi bir mucizedir, ekliyorum.

Hayır, yanlış değil, bu O ve meşhur Armstrong’tur, sonraki kitabında, “Grey Wolf”, Büyük Kurtarıcı’ya ağır sözleri var. Büyük Adamlar için küfürler içeren kitaplara da alışmalıyız. Rıza Nur’da neler yok ki, ancak ben Rıza’yı tıraş ettim ve geriye bir “kemalist” bıraktım. “Türkiye Cumhuriyeti” adını bulan adamdır ve anılarını bir tarih kitabı ve kaynağı kabul ediyorum.

Tarihle yüzleşmek

Doğu ile, çıktığımızda, televizyonda el ele olmayı öneriyorum; şimdi iki tartışmamız var, birisi Mehmet Akif. Ben burada Tevfik Fikret ve Sabiha Sertel ile aynı çizgideyim, devam ediyorum. İkincisi Kazım Karabekir; tabii Büyük Kurtarıcı bizim meşrebimize daha uygun; amma ben Kazım Paşa ile Ali Fuat olmadan kurtuluşumuzun çok çok zor olduğuna inanıyorum ve İlker Paşa’nın, Genelkurmay’da bir salona Karabekir adını vermesini pek doğru buluyorum. Peki, buraya neden geldim; yaptığımız “yüzleşme” demektir, biz “solcular” bunu pek çok yapıyoruz. Onların yapmak istedikleri sadece “yüzsüzleşme” olup, Kılıçdaroğlu dahi oradadır. Ahmaklar, Türk solu bıkmadan tarihimizle yüzleşmektedir. Bizim işimizdir, buradayız.

Fragmanlar

Yine yanlış anlaşılmak istemiyorum, bu başka bir Armstrong ve hiçbir yerde Mustafa Kemal bu kadar övülmemektedir. Yerim kalmadı, çok kolay okunan ve okuyanı müthiş labirentlere sokan bu kitabın hakkını vermek için aktarmak zorunluluğunu duyuyorum. Şöyledir: “Anadolu’nun uzak bir köşesinde bir anda bir örgütlenme kendini gösterdi ve bir adam, Mustafa Kemal, öne çıkarak bu duruma hakim oldu. O, büyük bir enerjiye sahip yetenekli, dayanıklı, iyi hesap yapan bir subaydı. Birçok cephede kapasitesini göstermişti. Trablus’ta İtalyanlara karşı gerilla hareketini de o örgütlemişti.” Bu sadece bir fragman, kitap bunlarla doludur. Arkası var.

Enver’e bakışı ise, resmi tarihlerde yazılı olanlara benziyor, benim görüşüme uzaktır; Enver’i çok önemli buluyor, “Türkiye’nin diktatörü” diyor, “tehlikeli ve büyük riskler almaya hazır bir adam” olarak çiziyor. Kudretli Enver, hastaneye bir ziyarete geldiğinde, koğuşta Harold’u da görüyor, ona Türkler’in “şeref misafiri” olduğunu ifade ediyor. Enver’i pek kibar ve yakışıklı bulmuş, ama bu söze pek kızmış, Türkçesi var; Ordular Komutanı’na, “cehenneme” diye bağırmış, bunları okuyoruz. Peki, Enver ne yapmış, Fransızca, “kabalığımdan üzüldüğünü söyledi”; ve iyi bir hapishaneye naklini emretti. Çok hoş bir Türkiye’dir. Oradayız.

Mütareke İstanbul’u

Türk kızları ve hanımlarını çok beğeniyor, çok güzelmişler, bunları ayrıca yazmak istiyorum. Mütareke İstanbulu’nda, Şişli’de partiler çoktur; Türk kızlar, Türkçesi’ne iltifat edip Armstrong’un üzerine geliyorlar; ancak Türkçesi’nin o kadar güzel olmadığı kanısındadır. Bir partide, iki Türk kız kardeş, kayıklarıyla Boğaz’ın diğer yanına geçiyorlar, romantik bir gecedir; kıyıya yaklaşınca piyano sesleri geliyor, Bolşevik Devrimi’nden kaçmış bir Rus Prensesi’nden biliyorlar. Ben de bilinmesini istiyorum. Gecenin devamından haber alamıyoruz.

Bir hazine kitap

Mahmut Makal’ın Bizim Köy’ü, Yakup Kadri’nin Yaban’ı en çok sevdiklerim arasındadır; halkı, halkımızı, yemeklerini, yıkanmalarını, daha doğrusu yıkanmamalarını, sarımsak kokularını, yağlı saçlarını, bunlardan öğreniyorum. Ama Armstrong, bu küçük kitap, bu açıdan hazinedir.

Ekin Uşşaklı’nın Türkçesi çok güzel, çok rahat okunuyor; ama birkaç sözcük aceleye gelmiş. “Home” yurt ve ülke anlamlarına da sahiptir; yeni baskılarında düzeltir. Ekin Hanım’ı tanıyorum, annesi Pınar ve babası Osman arkadaşlarımızdır, kutluyorum.

Tarih dersleri

Şu Türkler’i de, bizleri, tarihleri nedeniyle tebrik ediyorum, aşık olmayı Mısırlı Prensesler’den öğrenmişlerdi, Abdülmecit zamanındadır; cinsel ilişki derslerini de, Bolşevizm’den kaçan Rus asil kadınlarından aldılar, Üç İstanbul’da vardı ve burada da yazıyor. İlave edebiliyorum, sürgüne düşmüş asillerin yolu fahişelikten geçiyor, çok yazık, ama gerçektir; okunmasını öneriyorum. Yalnız ben de meraklıyım, tekrar ele almayı planlıyorum. Tekrarımdır.

Çok önemli bir tarih, o kadar öyle ki, Siyonist Lewis’in, Emergence’inin yerine artık Armstrong var, diyebiliyorum; tereddüt etmiyorum. Esir işgal subayı, istihbaratçı, belgeler elinde, Kurtuluş’umuz için “Askeri açıdan kolay, politika ve strateji planında zor ve mükemmel” demektedir, özeti budur. Ben de hep bunu söylüyorum. Zamanlıdır.

Son Dakika Haberleri