08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

1945 gafleti

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Vatan Partisi İşçi Sendika Bürosu’nun Sarımsaklı’daki Eğitim Kursu’nda şu soruyu uzun uzun tartıştık:
1945 sonrasında Türkiye ABD’nin denetimi altına girerken devrimin önderi olan CHP’nin içinden niçin bir itiraz yükselmedi?
Arkamıza dönüp baktığımız zaman en anlamlı sorulardan biridir. Önemi, bugünü açıklamanın ötesinde geleceğe ışık tutmasındadır.

ARASIZ DEVRİMLERE NE OLDU
Düşününüz, Atatürk’ü kaybedeli henüz yedi yıl geçmiş. Atatürk, on yıl önce CHP’nin 1935 yılındaki 4. Büyük Kurultayı’nda “Arasız Devrimler” vurgusunu yapmış. Ve bir de vasiyeti var, Devrimin Büyük Önderinin, “Sovyet dostluğunu sakın terk etmeyin” diyor. Başbakan Celal Bayar’a, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a ve yakın arkadaşı Kılıç Ali’ye birlikte oldukları görüşmede söylemiş. Dolmabahçe’deki vedâ görüşmelerinde, İsmet İnönü’ye ve sınıf arkadaşı Ali Fuat Paşa’ya (Cebesoy) da aynı vasiyetini dile getirmiş. Hepsi hatıralarında doğruluyorlar. Bu konuda Mehmet Perinçek’in “Atatürk’ün Sovyetler Birliği ile Görüşmeleri” kitabında geniş bilgi bulabilirsiniz.
Atatürk’ün “Arasız Devrimler” söylemine ve “Sovyet dostluğunu bırakmayın” uyarısına rağmen, 1945 sonrasında Türkiye yükselen emperyalist devlet olan ABD’nin denetimine giriyor. İşçi önderleri eğitiminde bunun nedenlerini de tartıştık, bu köşede de ele alırız. İlginç olanı, Devrimin Önderi olan CHP içinde “N’oluyoruz” diyen çıkmıyor. Dahası, “Küçük Amerika olacağız” programını ilk kez dile getiren, CHP’nin genç yıldızı ve İsmet Paşa’nın genç bakanı Nihat Erim.
Atatürk’ün Türkiye’yi Sovyet dostluğu konumuna bağlama arzusu, stratejik bir öngörü ve doğru çıktı. Türkiye, 1945 sonrasında emperyalist sisteme ancak Atatürk’ün öngördüğü konumda direnebilir ve devrimini ancak o konumda sürdürebilirdi. Tabii 1960’lara doğru Sovyetler Birliği’nin kapitalizme geri dönüş sürecine girmesi de konuyu çetrefilleştiriyor. Türk Devrimi ile Rus Devriminin yükseliş ve inişleri 1900’lerin başından beri birbirini etkiliyor.
Diğer seçenek, ABD denetimine düşmek ve “arasız devrimlerden” vazgeçmekti. Nitekim 1945 sonrasında Toprak Reformu çabaları başarısızlığa uğradı ve CHP o eksende bölündü. Toprak ağalığı, dünya çapındaki ağasının, yani ABD’nin himayesine kavuşmuştu.

KEMALİST DEVRİMİN YIKIMINA KİM DİRENDİ
Türkiye’nin adım adım ABD’ye bağlanmasına, CHP içinden bir direnme çıkmadı ama Bilimsel Sosyalist örgütlenme bu olayı Kemalist Devrimin yıkım sürecinin başlangıcı olarak gördü. Nihat Erimlerin “Küçük Amerika yoluna giriyoruz” dediği süreci, Şefik Hüsnü ve Nâzım Hikmetler, “Atatürk Devriminden vazgeçiliyor” diye değerlendirdiler. Kemalist Devrimi, “arasız devrimlerle” sürdürme programının CHP içinde sahibi kalmamıştı. Ancak Kemalist Devrimi kalıcı sonuçlara ulaştıracak programın sahibi, artık emekçilerin öncü örgütlenmesiydi.

DEVRİMİN ÖNDER PARTİSİ DEVRİM MEVZİSİNİ NİÇİN TERK ETTİ
1945 yılından sonra denebilir ki Kemalist Devrimi tamamlamak, artık CHP’nin hedefleri dışındadır. Son atılımlar, Halk Evleridir, Köy Enstitüleridir, Toprak Reformudur. “Arasız Devrimler” kapsamındaki bu atılımları da 1950 öncesindeki CHP hükümetleri çelmeledi ve hatta boğdu.
1945 yılına geldiğimiz zaman, CHP niçin kendi önderlik ettiği devrim mevzisini terk etti, niçin emperyalist sisteme teslim oldu?
Bunun programa ilişkin nedenleri var, sınıfsal nedenleri var.
Kemalist Devrimi ya da Millî Demokratik Devrimi tamamlamak için daha sonrasına ilişkin bir amacınız olmalı. CHP’nin 1931 ve 1935 programları, uluslararası ve ulusal tecrübelerden çıkartılmış Millî Demokratik Devrim programlarıydı. Ne var ki “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış toplum” davası, geleceğe yönelik bir program olarak yorumlanmamıştı. Ancak Atatürk, insanlığın sınıflara, ırklara, renklere bölünmediği bir dünya özlemini belirtmiştir. Bu özlemin CHP’nin bilincinde kökleşmediği 1945 sonrası koşullarında anlaşıldı.
1945 çıkmazının kuşkusuz sınıfsal nedenleri de var. Yıldırım Koç arkadaşımız, “Kemalist Devrim ve İşçi Sınıfı” başlıklı kitabında, Kemalist Devrimin memurlar dahil esas olarak ücretlilere dayandığını gösteriyor. Bu saptama Türk Devrimi araştırmaları açısından ufuk açıcıdır. Bununla birlikte partinin önderliği içinde, savaş sürecinde ve sonrasında, savaş zenginleri ve Ortaçağlı güçler önemli mevzileri tuttular. Bu konuda CHP’de bir duyarlılık olmadığı görülüyor. Devrimin önder partisi, bu konuda gafil avlanmış oldu. Bunun elbette ideolojik koşulları da var. Millî Demokratik Devrimin dayandığı sınıflar, işçiden sermaye sınıfına kadar bütün milleti kapsıyordu. Devrim, emperyalizmin acentalarını, padişahı ve ağaları hedef alıyordu. Millî olan bütün sınıflar halk kavramı içindeydi. Devrimin geleceğini güvence altına alacak emekçilere ilişkin bir vurgu yoktu. Olması da kolay değildi, çünkü Cumhuriyetin padişahlık döneminden devraldığı bir sanayi yoktu, o nedenle güçlü ve örgütlü bir işçi sınıfı da yoktu. Cumhuriyetin yöneticileri, bir köylü devrimine önderlik ettiklerinin bilincindeydiler. “Köylü memleketin efendisi” ve “Biz köylü hükümetiyiz” açıklamaları bunu gösteriyor.

KEMALİST DEVRİMİ TAMAMLAMA GÖREVİNİN DAYANACAĞI SINIFLAR
Bu konu üzerinde tartışmayı sürdürmeliyiz. Çünkü Türkiye, Kemalist Devrimi tamamlama atağının eşiğine gelmiştir. Ve artık ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan geniş bir ücretliler sınıfı var. Dahası işçi hareketi dünya ölçeğinde değerli bir mücadele tecrübesi biriktirdi.
Kemalist Devrimin kesin tarihsel zaferi için, vatanı bütünleştirecek ve üretim ekonomisini kuracak sınıfları belirlemek durumundayız. İşçi sınıfı ile çiftçilerimizin, küçük esnaf, zenaatkâr ve sanayicilerimizin çıkarı burada ortaktır.
Bu da yetmiyor. Kesin hesaplaşma diyebileceğimiz bir sürece girerken vatan ve üretim konusunda kararlı ve tutarlı sınıflar ile yalpalayan sınıfları da belirlememiz gerekiyor.
“Vatan ve üretim için varız” diyen hiç kimseden vazgeçmiyoruz. Ancak unutamayız, yapacağımız iş, dayanacağımız temel güçleri de belirliyor.
1945 gafletini bu açıdan incelemeye ve tartışmaya devam edelim, ne dersiniz?