26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2016 savaş yılı mı?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Tam dört yıldır en yakın komşumuz Suriye’nin neredeyse her noktasında savaş var... Tüm dünyayı da ürküten, hatta yansımaları Paris’te bile katliamlara yol açan bu savaş aslında dünyanın 2016’da da huzur bulmayacağının çok vahim işaretlerini veriyor...“Arap Baharı” provokasyonunun duvara tosladığı bu kirli savaşın, Irak ve Libya’dan sonra Suriye’yi de çökertme ve parçalama tuzağı olduğunu tüm dünya biliyor... Suriye’nin, Saddam’ın Bağdat’ı ve Kaddafi’nin petrol ve doğalgaz zengini Libyası gibi kolay lokma olmadığı da giderek daha iyi anlaşılıyor...Bölgedeki savaşı Esad’ın mücadelesine yönelik tahammülsüzlük de büyütürken, direnişin gerekçesini sorgulayan herkes aynı soruya kilitleniyor; “Nusayri olan Esad, yüzde 80’i Sünnilerden oluşan bir ülkede halk desteğini nasıl yanında tutabiliyor?..” Bu soru Şam’ı işgal edenleri şaşırtmaya devam ederken, Beşar Esad güçleri, dört yıldır- dört koldan kuşatmaya, büyütülen iç savaşa ve insanlık dışı katliamlara rağmen ülke topraklarıyla Suriye’nin egemenliğini korumak için var gücüyle çırpınıyor...
Derin paradoks!..Ne şaşırtıcıdır ki; sınırımızın yanı başında, ezeli dostumuzun topraklarında kışkırtılan savaşın siperinde yalnızca karanlık örgüt IŞID ve emperyalizmin katliamlarına direnmeye çalışan Suriye ordusu yok... Suriye’nin yanı başındaki Lübnan Hizbullah’ı da dinci kuşatma ile ABD taarruzuna karşı direniyor... “Allah’ın Partisi” anlamına gelen Hizbullah’ın, “Allah adına” katliam yapan ve şeriatı dayatmaya çalışan IŞİD’le mücadelesi çok büyük bir paradoks gibi görünse de, bu durum aslında bölgedeki mezhep savaşlarının boyutlarını ve şaşırtıcı ilişkilerini de dışa vuruyor...Çünkü Hizbullah da biliyor ki, Suriye parçalanırsa örgüt hareket alanını kaybedecek ve bölgedeki stratejik mevzisini iyice yitirecek...El Kaideci Selefi ideolojinin, Sünnilerle Arap Alevilerinin kardeşçe yaşadığı Suriye topraklarında, Hizbullah gibi bir yapıdan direniş görmesi, hiç kuşkusuz din ve siyaset sosyoloji için çalışanlara bir araştırma alanı da olacak...
Tahran’ın kaygısı!..Şam yönetiminin en büyük müttefiki İran ise ABD’nin, Türkiye ve Irak’tan sonra bölgede Suriye’yi de üçüncü “ileri karakol” yapmasının endişesini yaşıyor... İran ordusu kara harekatında Suriye’nin en büyük destekçisi... Hatta Tahran, IŞİD’le olan savaşında çok sayıda generalini de kaybetmesine rağmen bölgeyi ABD ve koalisyon güçlerine bırakmamakta kararlı... Aynı zamanda Tahran, Suriye’nin düşmesi halinde Ortadoğu coğrafyasında tamamen yalnız kalacağını da biliyor ve büyük kayıplarına rağmen kanlı topraklarda stratejik adımlar atmaya devam ediyor...İran ordusunun Suriye’de en az 2 bin kayıp verdiğine ilişkin medyaya yansıyan haberler de mollalara geri adım attırmıyor... Tahran yönetimi tüm sarsıntıya rağmen Şam’a desteğini sürdürürken, Esad’ı İran’a davet ederek diplomatik ilişkileri de artırmaya çalışıyor...
Rusya’nın hesabı...Ve tabii ki; Suriye cephesinde etkili biçimde konuşlanan, üstelik Esad’ı askeri ve diplomatik açıdan koruma altına alan Rusya’nın, Akdeniz’deki üssünü ayakta tutma çabalarının yol açtığı kaos da büyüyor...Suriye’ye hava ve kara gücü desteğini sürdüren Rusya, bir uçağının TSK tarafından düşürülmesiyle birlikte Türkiye’ye “ekonomik savaş” başlatırken, Şam çevresindeki etkinliğini de savaş uçaklarının ve gemilerinin sayısını artırarak devam ettiriyor...Peki, bölgedeki kaos yalnızca Suriye’deki savaş ve bu savaşın içine nüfuz edenlerle dolaylı kışkırtıcılarından mı ibaret?.. Ne yazık ki hayır... Suriye merkezli olarak; aslında neredeyse 30 ülkenin de diplomatik, ekonomik, askeri açıdan müdahil olduğu ve bazılarının da IŞİD saldırıları nedeniyle zarar gördüğü, adı konulmamış bir “dünya savaşı” da yaşanıyor... Ne yazık ki dünyayı düşündüren ve diken üstünde tutmaya devam eden kaos, Suriye çıkmazı ve IŞİD üzerinden kan sıçrayan yansımalarından da ibaret değil...Türkiye ile Rusya arasındaki diplomatik gerginliği de büyüten “ekonomik savaş” iki ülkenin piyasalarını sarsarken, karşılıklı restleşme neredeyse “büyük savaş” kaygısı bile yaratıyor...
Büyük kaosun haberi!..Peki, Suriye’nin dünyayı düşündüren iç kargaşası yetmezmiş gibi, Ermenistan ile Azerbaycan arasında giderek çatışmaya dönüşen sınır gerginliği de “3. Dünya Savaşı” endişesini tetiklemiyor mu?..İki ülke arasında 1992-1993 yılları arasında Dağlık Karabağ bölgesi nedeniyle çıkan ancak 1994’teki Bişkek anlamasıyla ateşkes sağlanan savaş son haftalarda yeniden alevlenirken dünyada panik yaratıyor... Baksanıza; Ermenistan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Artsrun Hovhannisyan, Azerbaycan’ı “sınırda askeri provokasyon” yapmakla suçlarken, “Azerbaycan tank, havan topu, uçaksavar gibi var olan tüm silahları kullanıyor... Bugün olanlar savaştır... Savaş sözcüğünü kullanmak zorundayız, çünkü ortada ateşkes kalmadı” diyebiliyor. Ateşkesin Ermenilerin bölgedeki yasadışı varlığı nedeniyle bozulduğundan yakınan Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hikmet Hacıyev ise “Ermenistan ele geçirdiği topraklardan çekilmek zorunda” diyerek sert bir uyarı yapmış...ABD-Avrupa- PKK ile Suriye, Hizbullah-IŞİD, Rusya-Türkiye ve son olarak Rusya’nın da taraf olduğu Azerbaycan-Ermenistan arasındaki kaos ve gerginlik, adı konulmasa da adeta “üçüncü dünya savaşı” tehlikesinin bazen soğuk ve bazen de ateşli bir mevzide ilerlediğini gösteriyor... Velhasıl “2016” yılı da huzur ve “barış” açısından hiç iyi sinyaller vermiyor... Çünkü artık “petrol” rantına köle olmuş sözde “uygar dünya”da ve o dünyanın nemalanmaya çalıştığı Ortadoğu’da kimsenin “yurtta sulh-dünyada sulh” gibi bir kaygısı bulunmuyor...