26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

8 Mart anısına, tüm kadınlara... Yağmur bekleyen kadınlar!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

İnat etmişti yağmur sanki, “Yağmayacağım” diye!.. Yağsaydı keşke... Yağsaydı da puslu bir havada pusuya yatmış bir ölümün o acımasız ilk kıvılcımını söndürebilseydi!..

21 yaşındaki bir genç kız, sonsuzluğun son voltalarını atmıştı o sabah!..

Depoya inmiş, elindeki bidona gaz doldurup avlunun tam ortasına gelmişti... Soğuk havada kaskatı kesilen bedeninde küçük buz tanelerine dönüşen ter damlaları, canından kopup toprakta yuvarlanmıştı!..

Şöyle bir baktı çevresine... Kurumuş bir dala konmuş küçük garip serçeyi ve küflenmiş bir ekmeğe dişlerini geçiren köpek yavrusunu izledi bir süre...

Karıncalar ise terliğe gizlenmiş ayakların dibinde, toprağın kara bağrında sıcak mağaralar arıyorlardı...

Onun dışındaki her canlı yaşam peşindeydi o an...

O ise “Keşke ben de kaçacak yer bulabilseydim” diye mırıldandı!.. Ya uğruna yıllarca beklenilen yârin sıcacık kollarına ya da iki gönül bir olunca, seyran olacak samanlığa!..

Oysa o, hiçbir yere gidemiyordu... Çaresiz, bezgin ve kimsesizdi kaderinin çevresine örülen mayın tarlasında!..

Emine... Beyaz entarisinin üzerinde üzüm deseni, gülkurusu eşarbında derin bir hüzün taşıyan Emine... Kırmızı tokasının ortasında, bağrından vurulmuş bir kalp resmi bulunan Emine!..

TÖRENİN KÖR FENERİ!..

Rüzgâr söndürür müydü acaba birazdan yakacağı ateşi?.. Ya da şu bir türlü gelmeyen yağmur bir sürpriz yapar mıydı meşaleye dönüşecek bedeninin üzerine?..

Daha fazla düşünemedi... Gaz bidonunu başının üzerine getirip dökmeye başladı... Kapkara gözlerindeki Halep sürmesi gazyağıyla buluştuğunda, petrolü andıran simsiyah damlalar süzüldü çalılaşmış kirpiklerinden!..

Sırılsıklamdı artık... Kenarda duran kibrit kutusuna uzandı... Kınalı parmaklarıyla bir çöpü aldı ve yaşamının son ateşini yaktı, baruta bulanmış karton üstünden!..

Kibrit ateş aldı ya; bir meşale tutuştu sanki karanlık bir girdapta!.. Ve o an, çığlık denilen derin haykırış, bir yanardağın patlayışı gibi acımtırak şivanlara dönüştü!..

Ölümün karanlık tünelinde, törenin kör fenerini yaktı ya bir defa!.. Yürümek lazımdı artık kara toprağa!..

Bir narin beden, ateşten bir gül gibi, yaşamın tutunabilinecek son dalında sallandı ve sonra yangınlardan geçmiş sedirler gibi kararmaya başladı...

Kınalı elleri kumpasa girmiş güvercinler gibi havada çaresiz taklalar attı, örülmüş saçlarından ateşler düştü yerlere...

KERKÜK’TEKİ KURU TOPRAK!..

Emine bir ateş topuydu artık taş zeminli avluda!.. Çığlığı duyulduğunda, kimse inanamadı onun ezik tenini ateşe verdiğine... Sanki dediler; gökten bir meteor düşmüştü de o garip eve!.. Ve yanıyordu pervasızca!..

Canından alevlenen ateş çevreyi ısıttığında ve yürek yakan bir insan kokusu Kerkük’ün semalarına yükseldiğinde...

Önce küçük köpek yavrusu, sonra da sararmış yapraklar içinde yaşam arayan küçük serçe kaçtı oradan... Karıncalar ise tıpkı onun gibi kalakaldılar alev kapanının altında çaresizce...

Gök gürültüsü en bariton sesiyle çınlatsa da ortalığı, çakan şimşeklerin ortasında cılız bir imdada dönüşse de Emine’nin çığlığı; o gün mazlumlara mezar arayan Kerkük’te, toprak hiç ama hiç ıslanmadı!..

Emine’nin bağrındaki sevda ateşini ölüm söndürdü!.. Ya bedenindeki yangını?.. Yağmur yağmadı ya, o sönmedi işte!..

Emine, 10 Şubat 2009 günü, Irak’ın Kerkük kentine bağlı Tuzhurmato beldesinde bedenini ateşe vererek intihar etmişti!.. Oysa bekleseydi ya birkaç gün... Sevgililer Günü’ne 4 gün kalmıştı ya!..

Beklemedi... Haklıydı çünkü!.. Ne anlamı vardı 14 Şubat’ın, platonik sevdalar çekenler için?..

Bir sevdiği olmasına karşın babası tarafından görücü usulüyle evlendirilmek istenen Kerküklü Emine H., yüzlerce hemcinsi gibi töresel kültürü aşamamıştı... Çaresiz kalınca da kendini yakmayı tercih etmişti!..

ONLARIN ANISINA!..

Tuzhurmato’nun Eskeri Mahallesi’nde yaşanmıştı bu dram... Siz siz olun; ola ki yolunuz Kerkük’e düşerse, sakın ola gördüğünüz her ateşi petrol kuyularından yükselen alevler sanmayın!..

Muhtemeldir ki, töreden ve erkek egemen şiddetten kaçan bir kadın da yanıyordur oralarda!..

Ben; geçen hafta Süleymaniye’den Erbil’e giderken, tam Kerkük’e geldiğimde... Ve yanan petrol kuyularını gördüğümde, Emine’nin alevler içinde töreye karşı bir isyan bayrağına dönüştürdüğü o tarifsiz ve mazlum bedeni geldi gözlerimin önüne!..

Kuyulardan yayılan kesif koku aracımızın içerisine dolduğunda... Burnumun direğini petrol yanıkları değil, Emine’nin dramı sızlattı!.. İşte o yüzden yazdım!.. Bilin diye!..”

OKURLARA NOT: Bugün 8 Mart... “Dünya Kadınlar Günü” kutlu olsun... Kadının şiddetin kumpasında olduğu bir coğrafyadan acı bir öyküyü yeniden anımsatmamızın nedeni, AKP iktidarı döneminde kadına şiddetin yüzde 1500 oranında artmış olması... 9 Aralık 2011’de yazdığımız bu öyküyü tüm töre kurbanlarına ve kadın onuru için mücadele edenlere adıyoruz... Anımsansınlar ve unutulmasınlar diye... Bu yazı aynı zamanda, Kaynak Yayınları’ndan çıkan son kitabım “Yağmur Bekleyen Kadınlar”a adını veren öyküdür...