26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

91 yıl önce kuranlar 91 yıl sonra Truvalar...

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-


Tam 91 yıl önce... O karanlık çöküş günlerinde yoksul ve eğitimsiz bırakılmış kitleler çaresiz halde “kurtarıcı” ararken, ülkenin dört bir yanı da kuşatma tehlikesi altındaydı...
Osmanlı’nın çöküşe geçtiği o dönemde, teslimiyet devlet stratejisi haline getirilmiş, işbirlikçi padişahlar ise ülkeyi pazarlamak için sömürge olmaya bile boyun eğmişti...
Yani “gaflet dalalet” ve en vahimi de “hıyanet” zirve yapmıştı...
İngiliz’i, Fransız’ı, Yunan’ı, Anzak’ı, yani dünyanın her köşesinden işbirlikçi, emperyalist ülkeler, “fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş” bir milleti parçalamak için harekete geçmişti...
Halk ne yazık ki bitkin ve çaresizdi... Ordu dağılmış; başıboşluk, yorgun Osmanlı’yı dünya kamuoyu önünde ezik bir hale getirmişti...
600 yıllık görkemli geçmişi olan bir imparatorluk, kaybedilen savaşlar ve beceriksizlik nedeniyle de eriyerek Anadolu’ya sıkışmıştı...
Ve koca Osmanlı, savaşlarla bir araya getirilmiş toprakları da ne yazık ki hatalı politikalar ve vurdumduymazlık sonucu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı...
Osmanlı tükenme, parçalanma, yok olma ve bölüşülme tehdidi altında inlerken, emperyalistler de Anadolu’ya son darbeyi vurmak için sınır ötesinde son planlarını yapmaktaydı...
ANADOLU’DAN DOĞAN GÜNEŞ...
İşte bu dönemde, tarihin bir ulusa ancak 100 yılda bir bahşedebileceği bir lider, güneş gibi Anadolu’da parlamaya başladı...
Osmanlı’nın teslimiyetçi politikasına boyun eğmeyerek rest çeken ve askeri üniformasını çıkartarak Sivas’tan Erzurum’a kadar dolaşan, kongrelerde milleti kuşatmaya karşı bilinçlendiren o lider, cumhuriyete giden yolu da tüm ihanetçilere rağmen direnç ve azimle açmayı başarmıştı...
Anadolu; bağrından çıkan bu mücadele güneşinin çevresinde, yalnızca Kurtuluş Savaşı’nı başlatarak emperyalizme karşı durmamış, cephelerde yakılan kahramanlık meşalesini, cumhuriyetin temelini oluşturacak bir aydınlanma ateşine de dönüştürmüştü...
Kurtuluş Savaşı’nda canlarını veren binlerce “millici” askerin kanları üzerinde şekillenen zafer mücadelesi, 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin kuruluşuna yol veren taşları da döşemişti...
İşte bugünlerde hilafetçi kafanın yıkmak için mücadele ettiği çağdaş cumhuriyet, yokluk ve sefalet içerisinde yürekleri ve azimlerini tek sermaye yapanların bize bıraktığı en büyük eserdir...
O eser, cehaletle geri bırakılmış topluluktan uygar bir ulus yarattığı gibi, ne yazık ki 91 yıl öncesinin rövanşını almaya çalışan işbirlikçi kafaların da taarruzu altındadır...
KİRLİ MÜCADELENİN FİGÜRANLARI!..
91 yıl öncesindeki genç cumhuriyetin çağdaşlaşma, sanayileşme, büyüme ve gelişme konusundaki çabalarını anlamayan zavallılar, “yeni Osmanlıcılık” sevdasıyla ne yazık ki yalnızca Atatürk’ün soylu mücadelesini değil, onun eserini de bir türlü içlerine sindiremediler...
1946-1960 arasında gerici kafaları cesaretlendirerek cumhuriyeti erozyona uğratmaya çalışanların siyasi mirasçıları, ikinci taarruzlarını da 12 Eylül 1980 sonrasındaki “ılımlı İslam” projesiyle uygulamaya soktular...
Şimdilik son taarruzun sahipleri de ne yazık ki, 13 yıldır iktidardalar ve cumhuriyeti içine sindiremeyen gerici-bölücü çevreleri cesaretlendirmek ve güçlendirmek için her türlü tavizi vermeye devam ediyorlar...
Hilafetçi kafaların 91 yıldır cumhuriyetten rövanş alma uğruna yürüttükleri kirli mücadeleyi, Kurtuluş Savaşı’nda emperyalistlerle sürdürdükleri işbirlikçi politikadan da anımsıyoruz...
ZİBİLE BULAŞMIŞ FİSKE!..
Peki ya; “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içinde olanlar?..
Peki, medyasından siyasetine kadar Atatürk’ün eserleri üzerinde otururken, işbirlikçi, teslimiyetçi ve tavizci politikalarıyla Atatürk’ü ve cumhuriyeti yalnız bırakan Truva kısraklarına ne demeli?..
Cumhuriyeti 91 yıl öncesindeki harap dönemlerine götürmeye çalışanlarla; sözde “Atatürkçü” çizgide dururken yıkım ekiplerine destek veren içimizdeki hainler arasında bir fark var mı?..
Ne yazık ki yok... Ne yazık ki cumhuriyetin “ikinci”sini kurmak için çırpınanlarla, gericisi ve bölücünden bir kaç oy almak uğruna Atatürk ve cumhuriyeti göz ardı eden muhalif medya ve siyasetin, hilafetçi kafalardan pek farkı yok...
Demek ki neymiş; cumhuriyet iç ve dış saldırılarla yerli işbirlikçilerin alçakça taarruzlarına rağmen yılmadan ayaktaysa, bu durum Atatürk’e inanan ve onun anısını ve eserlerini ısrarla yaşatan milyonlarca soylu yurttaşın direnci sayesinde...
Siz siz olun, yalnızca hilafetçi kafaların mirasçılarının yıkım çabalarına karşı değil, onlara sinsice destek veren Truva kısraklarının zibile bulaşmış kirli fiskelerine karşı da uyanık olun...
Alçaklara, hainlere ve en önemlisi de işbirlikçilere inat Atatürk’ü saygıyla anıyor, Cumhuriyetin 91. Yılını bir kez daha yürekten kutluyoruz...