26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Acun’un TV’sindeki rezalet!

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Doğrusunu isterseniz ilk duyduğum an, yıllarca stadyumlara koşarak izlediğim, çoğunun hakkında yazılar yazdığım, eleştiriler yaptığım, birlikte Avrupa şampiyonluğu kupasını kaldırmak gibi güzel günler yaşadığım eski futbolcuları yeniden izlemenin hoş olacağını düşünmüştüm. Kötü bir televizyon izleyicisi olduğum için Acun Ilıcalı’nın organize ettiği dört büyük takımı kapsayan turnuvayı bir rastlantı sonucu duydum ve ilk maçları da izledim. Daha ilk oyunlarda bu karşılaşmaların sağlıksız gideceği belli oldu, bir daha da izlemedim.Ne var ki futbolun ara dönemine denk gelen bu karşılaşmalara ilgi vardı ve bizim üniversite ortamında da konuşuluyordu. “Hocam dün akşam maçları izlediniz mi? Oyuncuların birbirlerine nasıl sert girdiklerini gördünüz mü? Ahmet Dursun ile Ali Güneş’in boksörlere taş çıkartan yumruklaşmalarını izlediniz mi?” türünden sorularla sık sık karşılaşmaya başladım. Dedim ya, bu maçların sağlıksız devam edeceği daha ilk karşılaşmalarda belli olmuştu...Çünkü kendilerini hâlâ futbolcu sanan, bir zamanlar büyük takımların gözdesi konumunda olup da, zamanın her şeyi değiştirdiğinin ayırtında olmadan kilolar almış, dolayısıyla 10 dakika mücadele ettikten sonra ayaklarında gücü, ciğerlerinde nefesi tükenen bu eski oyuncuların geçmişten bilinçaltına yerleşmiş, ortaya çıkmak için zaman ve mekân bekleyen duyguları, çekişmenin koşulları sertleşince kendini gösterecekti...İnsan bu gerçeği önceden düşünemeyebilir. Ama artık meslek sahibi olmuş, örneğin Hami Mandıralı gibi Trabzonspor’un teknik direktörlüğünü yapmış, Hasan şaş, Ümit Davala ve daha başkaları gibi büyük takımlarda hocalık yapmış olanlar var. Bazıları yazmak gibi kuşaktan kuşağa kültür aktarımını üstlenmiş. Kimi yorumcu kimi teknik adamlık için sıra bekliyor. Bu insanların oyun anında yaşanabilecek olumsuzluklarla bir şekilde baş edebileceklerini, olumsuzluklardan bile dostça davranışlar çıkacağı umudu beslenebilir.Gelin görün ki hiçbir zaman bu olumlu düşünceler hayata geçmiyor bizim futbolumuzda. Futbol oynarken sporculuğun felsefesini, teknik adamken ise birilerine bir şey öğretmenin en azından yardımcı olmanın altında yatan insanca değerlerin ayırtında olmayan insanlar bir de değişimden başka hiçbir şeyin kalıcı olmadığını yadsıdığında ortaya çıkan görüntü Acun’un televizyonundaki gibi oluyor. Yani rezalet!Birbirlerine tekme atanlar, birbirlerini yumruklayanlar, bu yüzden futbol oynanan alana izleyicilerin girmesi, salon kültürüne yakışmayacak şekilde oyuncu ve izleyici davranışlar birbiri peşi sıra ekranlardan evimize yansıyor. Sonuçta kendine hâkim olamayan bir yığın insanı televizyonlarının başında izleyen karşılıklı şiddet kültüründen beslenmek durumu, henüz uyku saatleri gelmeyen çocuklarımızı bile etkiliyor. Ne için? Belki biraz eğlence biraz da ticaret için. İyi de, bizim en temel özelliklerimizden biri eğlenmesini de sevmesini de bilmediğimiz değil mi? Çok sevdiğimizi söylediğimiz insanlara en fazla eziyeti bizler etmiyor muyuz?Türk gibi başla İngiliz gibi bitir diye bir söz vardır ve bunu hepiniz bilirsiniz. Bu özlü sözün açılımı başlangıçtaki dikkatinizi oyunun ya da etkinliğin devamında da vermeniz gerektiği olmalı. Devamına ve özellikle de sonuna gerekli dikkat ve özeni göstermediğiniz bir etkinlikte başarılı olma şansınız yoktur. Bu gerçeklerin farkında değilseniz kendinize hâkim olamazsınız. 2000 küsür yıldır dünya üzerinde matematik eğitimi alan herkesin öğretmeni olan Pisagor (Pythagoras) der ki “Kendine hâkim olamayan hiç kimse özgür değildir.”