24 Haziran ne getirecek?

'Akla gelebilecek daha onca soru var, bu tür soruları 24 Haziran’dan sonra daha çok tartışacağız. Kısacası 25 Haziran sabahı seçim sonucu ne olursa olsun, önümüzü görmüş olmayacağız. 24 Haziran’ın bir başka seçime gebe sonuç getirmesi olasılığı yok değil...'

Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, AKP’nin birinci turda düşmüş oyu, ister istemez ikinci turda Erdoğan’ın alacağı oyları azaltır, işini zorlaştırır. İşte AKP’nin endişesi bu. Bu koşulda bile Muharrem İnce ya da Meral Akşener’in ipi göğüslemeleri çok zor görünüyor

24 Haziran seçimi kapıda. Türkiye’nin gündemdeki sorusu, “Kime, hangi partiye oy vereceksiniz?” Olmak ya da olmamak gibi temel sorun bu soruda yatıyor. Seçim ne getirebilir diye değerlendirmek için gelişmelere, olasılıklarla bakmak gerekiyor.

YÜZDE 50 MEMNUN DEĞİL

Yüzde 50’yi alacak bir parti güçlü iktidar oluşturabilir, ama öyle oy alabilecek bir parti yok. Yüzde 40’ı bulan ya da aşan çıkarsa güçlü parti olacak. Yüzde 50’yi aşan aday Cumhurbaşkanı seçilecek. Kısacası yüzde 50, çok önemli bir rakam. Ancak, Türkiye’deki seçmenin yüzde 50’den çoğu içine rahat rahat sindirebildiği ne bir aday, ne de bir parti bulabiliyor. Türkiye’nin temeldeki sıkıntısı ve sorunu işte bu. Elbette her partinin bir tabanı var, ama taban seçmenin içinde bile kendi partilerini eleştiren ve kerhen oy vereceğini belirtenler de var. Partiler ve adaylar Türk seçmeninin önemli bir kesimini tatmin etmiyor!...

TÜRKİYE’NİN YERİ

Dünya yeni bir düzene gidiyor, Türkiye’nin haberi yok gibi. Yeni dünya düzeni adına dünya derin devletinin değişmezleri Rothschild ailesi ile Rockefeller ailesi bile, ABD’ye karşı Çin liderliğindeki dünya için çekişme, daha doğrusu çatışma içinde. Çin liderliğindeki yeni dünyada yerini almak için İngiltere Brexit ile AB’yi şutlamış durumda. Almanya şaşkın ve AB’yi Trump ABD’sinin karşında mevzilendirmiş bulunuyor. Çin ve Hindistan’ın ekonomik göstergeleri G-7 ülkelerini geride bıraktığından, Trump G-7’ye Rusya’yı alalım G-8 olsun diye hayal peşinde. İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’un başkanı ekonomist O’Neill, G-7 için “Geride kalmış çağın artığı” demiş. Yalnız o mu, AB de geride kalmış çağın artığı değil mi?

Oysa seçim meydanlarında adaylarımız hâlâ AB ilişkisini savunabiliyor. Bu aymazlık değil de nedir? Jeopolitik gelişmeleri doğru okuyabilen var mı? Bu ortamda, özel sektörün 317 milyar dolar, kamu sektörünün ve devletin 136 milyar dolar olmak üzere toplam 453 milyar dolar dış borcuyla ve sürekli artan cari açığıyla, Türkiye’nin silkinip üretim ekonomisine geçebilmesi için gerekli dış kaynak nereden bulunacak? Türkiye aradığı kaynağı çıkmazdaki Batı’dan değil, Doğu’dan bulabilir, ama meydan nutuklarına göre siyasilerimiz bunu anlayamamış görünüyor.

GÜVENLİ İTTİFAK

Türkiye’ye yönelik en büyük tehdit ABD’den ve onun askerî mekanizması NATO’dan geliyor. İsrail ile Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar şimdi ABD’nin stratejik ortağı. Sahibinin sesi Suudi Arabistan ABD’nin yanında. Avrupa’nın emperyalist kökenli devletleri fırsat peşinde. Peki, Türkiye için güvenli müttefikler ve ittifaklar nerede, Batı’da mı, yoksa Doğu’da mı? Siyasilerimiz bunu görüp meydanlarda söyleyebiliyor mu? ABD’nin sahte müttefikliğini savunuyorlar. ABD Kongresi’nde “Rusya’dan S-400 füzelerini alan Türkiye’ye teslim vakti gelmiş olan F-35 uçaklarını vermeyelim” diye kıyamet koparken, ABD’den medet uman siyasilerimizin tutumuna aymazlıktan başka ne denebilir.

Kafanızı karıştırmak istemiyorum, yalnız 2023’de Türkiye’nin 100’üncü yılını kutlayıp geleceğe hedefler koyacaksak, jeopolitik gelişmeler başta olmak üzere, dikkat çektiğimiz konuların bilinmesi, tartışılması gerek, tartışılmaması büyük eksiklik. Cumhur İttifakı olsun, Millet İttifakı olsun, bu konularda siyasi ideoloji ortaya koyabildiler mi? Havanda su dövme örneği, kuru gürültü ve polemiklerle siyasi kampanyalar yürütüldü. Meydanlarda kayıkçı kavgası yapılıyor.

Savaş halindeki Türkiye’yi belirsizlik ortamına iteleyecek seçimin, 2002 yılında olduğu gibi yine Bahçeli’nin oyunuyla ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek bir değişime yol açma tehlikesinden söz etmiştik. Seçimin getirdiği belirsizlik ortamında ABD, İsrail-Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı kullanma hazırlıklarından bir an geri kalmadı.

ABD, belirsizlik ortamında zayıf halkamız ekonomiyi vurdurdu. Ekonomimiz yabancı kaynağa bağlı olduğundan kumpaslarla para muslukları kapatıldı, sözde uluslararası mali derecelendirme kuruluşlarının notumuzu peş peşe düşüren olumsuz değerlendirmeleriyle TL/dolar dengesi altüst edildi. ABD, Suriye’deki kara gücü PKK-PYD/YPG’nin Afrin yenilgisinin acısını böyle çıkartmak istedi. Ancak sevinemedi, çünkü Türk Ordusu’nun Kandil’e Sincar’a yönelmesiyle yanıtını aldı. Türkiye’nin NATO ile ilişkileri gerginleştiğinden, Türkiye’yi kaybetmek istemeyen NATO komutanlarının baskısıyla ABD, Münbiç’de ister istemez siyasi ödün veren bir uzlaşmaya yanaştı, ama bu sözde uzlaşının ne kadar yürüyeceği belli değil. Kaldı ki Senato kararıyla Türkiye’ye F-35 teslimatını durdurması, Türkiye-ABD müttefikliğinin kalmadığının işareti.

OLASI SONUÇLAR

New York Times gazetesinin Türkiye’deki seçimi değerlendiren bir yazısında, “Erken seçim kararının ters tepeceği” öne sürüldü. Carlotta Gall imzalı 9 Haziran tarihli yazıda, “Muhalefetin nadir görülen ittifakının Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için zorluk yarattığı” savunuluyordu. (1) Carlotta Gall’in “ters tepme” tanısı incelemeye değer.

Carlotta Gall, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı İnce’nin Erdoğan’a karşı ciddi bir rakip olduğunu savlıyor. New York Times’ın yazısı ABD’nin görüş ve dileğini içeriyor gibi. İnce zaten Batı’dan, ABD’den, NATO’dan ve AB’den yana olduğunu ilk günden itibaren haykırıyor. PKK’nın adayı Selahattin Demirtaş’ı başkan yardımcısı yapmaktan söz ediyor. PKK-PYD/YPG güçlerini ezerek Afrin’e Türk bayrağını çeken, sınırımızdaki bir tehdidi yok eden, madalyayla ödüllendirilmesi gereken Org. İsmail Metin Temel paşamızın, sözde bir bahaneyle apoletlerini sökeceğini söylüyor. Bu tutumu Amerikalıları mutlu ediyor. İnce kazara kazanırsa, ABD’nin onu BOP Eşbaşkanı koltuğuna oturtması şaşırtıcı olmaz. (2)

ÇİMENTOSU OLMAYAN KUMTAŞI

CHP rozetini çıkarmış olsa da muhafazakâr İnce, CHP’yi dini siyasete bulaştıran 1949’daki Başbakanı Şemsettin Günaltay’a benziyor. İnce’nin Diyarbakır mitinginde CHP bayraklarının yanında, PKK’nın yönlendirdiği HDP bayraklarının yer alması, CHP tabanı için rahatsızlık vericiydi. Ecevit’i taklit ederek, elindeki güvercini uçururken, herhalde Demirtaş’a özgürlük istiyordu, çünkü o an İnce’nin eşi de Demirtaş’ın Diyarbakır’daki eşini ziyaret ediyordu. Demirtaş masum değil ki, PKK terörüne destek vermekten tutuklu. Hapishaneden Fransız Le Monde gazetesine yolladığı yazıda “Diyarbakır, Türkiye’nin Kürt bölgesinin başkenti” diyen bir bölücü o.

Akşener ve partisi İP, Batı ittifakından, NATO’dan, AB’den yana olduğunu tüzüğüne kazımış bir parti. Baraja takılmamak amacıyla ittifaka giren Karamollaoğlu ve partisi SP, Kürdistan’ı kabul edeceklerini söylüyor. Hatta SP bir de eklenti yapıp “Lazistan da deriz” diye, Rum Pontus hayaline bile yeşil ışık yakabiliyor.

Akşener, İP’nin milliyetçi tabanı nedeniyle PKK ve Kürdistan yaklaşımlarına karşı duruyor ve beyannamesinde Kürt sorunu yok. Zaten o soruna Güneydoğu sorunu diye baktığını söylüyor. Millet İttifakı aslında çimentosu olmayan kumtaşı gibi bir ittifak. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, bu ittifakın partilerinin birbirlerinin adaylarına oy vermeleri beklenmemeli. Akşener ve Partisi İP’nin, PKK/Kürdistan yandaşı CHP ve SP ile ittifakının seçim sonrası sürdürülemez olduğu görülüyor. Millet İttifakı’nın üç Cumhurbaşkanı adayından Karamollaoğlu’nun kazanma şansı zaten yok. Kalan iki Cumhurbaşkanı adayı İnce ve Akşener’in hangi turda olursa olsun Erdoğan’ı geçmeleri zor.

Açıklanan anket sonuçları İnce ve Akşener’in oy oranlarının yakın olacağını gösteriyor. Akşener, İP’yi Cumhurbaşkanı olabilme hırsıyla MHP’den kopardıklarıyla kurmuştu. Hedefine ulaşamazsa partisinin gelecekte varlığını sürdürmesi pek de olası değil. Çankaya hedefine ulaşması da İnce gibi, hatta daha zor. Lider olarak bir iki seçim daha götürebilir mi derseniz, o da zor görünüyor.

CUMHUR İTTİFAKI

Şimdi gelelim karşı cepheye. Cumhur İttifakı içinde AKP ve MHP uzun süre birlikte kalabilirler mi? Her ikisinin de tabandan gelen tepkilerle tedirginlikleri görüldüğü gibi, AKP ile MHP arasında karşılıklı sürtüşmeler de var. Bahçeli seçim barajı korkusuyla ittifak önermiş, Erdoğan’ın koruyucu kanatlarına ve AKP’ye sığınmıştı. Oysa gerek Erdoğan’ın ve gerekse AKP kurmaylarının Bahçeli’nin örtülü stratejik hedeflerini yutmuş olmaları beklenmemeli. Parlamentoda işbirliği yapmak gerekir diye, bir süre katlanacaklardır herhalde. AKP’nin parlamentoda gerekli çoğunluğu sağlayamayıp MHP’ye muhtaç kalması, herhalde Erdoğan ve kurmaylarının korkulu düşü olmalı.

Seçimden aradığını bulamayacak MHP’de Bahçeli’nin koltuğu mekanik titreşimle rezonansa takılabilir. Deyimimiz biraz teknik oldu, ama rezonans mühendislikte istenmeyen bir harekettir, yıkıma neden olur.

Cumhur İttifakı da BBP görünmez olduğu için iki partili, ama temel direği AKP, gücü de sadece Erdoğan’dan ve AKP’den geliyor. Türkiye’nin halen en büyük partisi olan metal yorgunu AKP, milletvekili adaylarını yenilemiş olsa da ideolojisini, siyaset mantığını yenileyememiş, vizyonunu geliştirememiş bulunuyor. Cumhuriyet’in temel ilkeleriyle ve kurucu kadrolarıyla uyuşmazlığı sürüyor. Yeni dünya koşullarında Türkiye’nin yerini alması konusunda kararlılık göstermeyip yalpaladığı, siyasi kuramları ve ağır sorunları çözümleyici plan ve programları oluşturamadığı için güç kaybı yaşıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimi birinci turda sonuçlanabilir, ikinci tura da kalabilir. Her ikisi de eşit olasılık gibi. Birinci turda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde alacağı oy oranının, AKP’nin milletvekili seçiminde alacağı oy oranından büyük olması ise büyük olasılık. Erdoğan birinci turda seçilir de partisiyle arasındaki oy farkı büyük olursa, böyle bir gelişme siyasette topal ördek denilen bir başkanlık getirir. Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, AKP’nin birinci turda düşmüş oyu, ister istemez, ikinci turda Erdoğan’ın alacağı oyları azaltır, işini zorlaştırır. İşte AKP’nin korkulu düşü ve endişesi bu. Bu koşulda bile İnce ya da Akşener’in ipi göğüslemeleri çok zor görünüyor.

HUDA PAR VE HDP

İttifakların dışında kalan ve baraj sorunuyla karşı karşıya bulunan üç parti daha var. Oy pusulasındaki sırasıyla Hüda Par, Vatan Partisi ve HDP. Her üç partinin alacağı oy oranları merak konusu. Barajı aşabilirler mi? Aşmamaları AKP’ye yarar.

Hüda Par (Hür Dava Partisi) Kürt kökenli muhafazakârların oluşturduğu, PKK’ya zıt ve siyasi rekabet içindeki bir parti. Siyasi İslâm kimliği ağır basan bu parti, ilk kez seçime katılıyor.

HDP, PKK ile göbek bağı olan ve kapatılması gereken bir parti. AKP şimdi o kapatma işini engellemiş olduğuna pişman, Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu olarak aday gösterilmesi yolunu tıkamadığına da pişman. Dün siyasi kazanç beklentisiyle HDP’yi kapattırmamıştı, ama bugün HDP’ye gidecek oyları kendisi açısından kayıp görüyor. Hüda Par ve HDP’nin baraja takılması Türkiye’nin yararına olur.

VATAN TÜRKİYE PARTİSİ

Vatan Partisi ise her iki partiye taban tabana zıt bir Türkiye partisi. CHP’nin terk ettiği Atatürk’ün 6 okunu ilke edinmiş bir parti. ABD, NATO, AB’ye karşı. Temelde emperyalizmin her türlüsüne karşı olan, Avrasya’da ve Batı Asya’da olduğu kadar Batı dünyasında da tanınan ve izlenen bir parti. Ülkenin hemen her soruna karşı reçetesi var görünüyor. Terörün kökünü kazıma iddiasını taşıyor. Cumhurbaşkanı adayı ve Vatan Partisi Başkanı Perinçek, Türkiye’nin başını ağrıtan Ermeni sorunu için “Emperyalist yalandır” teziyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden soykırım yalanını çökerten karar çıkartan hukuk bilimcisi bir lider. Önceki seçimlerde oy oranı yüzde 1’in altında olsa da bu seçimde ne alacağı merak konusu.

25 HAZİRAN SABAHI

Seçmenin tercihine saygı göstermek demokratik etik gereğidir ve demokrasinin olmazsa olmazıdır. Adaylar ve partiler eteklerindeki taşları döktüler, döküyorlar, yapacaklarını hatta yapamayacaklarını vadettiler. Türk seçmeni, var olan seçenekler arasında ülkeye en yararlı gördüğünü seçme kararını verecek, ama Türkiye’nin beka sorunu göz önünde tutarak ulusal bilinçle oyunu verebilmeli.

Başta da vurguladığımız gibi, Türkiye Ege ve Doğu Akdeniz’den Basra Körfezi’ne kadar uzanan kuşak içinde ciddi dış tehditlerle karşı karşıya. Türkiye’nin ağır ekonomik sorunları ise şu anda açmazlar içeriyor. Ulusal ekonomi öncelikle üretime yönelik yapısal değişiklikler gerektiriyor, bu da kaynak sorununun çözümlenmesine bağlı. Sorunların üstesinden gelmek ise devletin gücüne bağlı. Devletin gücü de yasama, yürütme ve yargının birbirini denetler biçimde işlemesine bağlı. Seçim getireceği sonuçlarla sorunların çözümüne yol açabilmeli de, açabilecek mi acaba?

Akla gelebilecek daha onca soru var, bu tür soruları 24 Haziran’dan sonra daha çok tartışacağız. Kısacası 25 Haziran sabahı seçim sonucu ne olursa olsun, önümüzü görmüş olmayacağız. 24 Haziran’ın bir başka seçime gebe sonuç getirmesi olasılığı yok değil...

KAYNAKÇA:

1-Turkish Opposition Hopes 4 Parties Are Mightier Than 1 Against Erdogan, by Carlatto Gall, The New York Times - June 9, 2018. (https://www.nytimes.com/2018/06/ 09/world/asia/turkey-election-erdogan.html).

2-BOP: Kürdistan’ın kurulmasını öngören, Ortadoğu’da sınırları değiştirmeyi hedefleyen ABD’nin lanetli Büyük Ortadoğu Projesi.

Sonraki Haber