Arabesk salgını halk müziğini güçlendirdi

“…türkülerin tarihsel kökenlerine baktığımız zaman, toprağı o denli kökleşmiş, o dil o kadar sağlam kök bağlamış ki, onu ne İbrahim Tatlıses ne de Orhan Gencebay ya da diğerlerinin bozmaya gücü yetmez, yetmedi.”

Soldan sağa Işık Başel-Atakan Çelik-Neşe Dilekçioğlu-Bircan Pullukçuoğlu

Bu hafta, TRT İzmir Radyosu’nun önde gelen Türk halk müziği ses ve saz sanatçılarından, Yurttan Sesler korosunu yönetmiş Işık Başel, arabesk müziğin kökeninin Mısır müziği olduğunu ve halk müziğine etkisini anlatıyor. Halk müziğimizin bu türe karşı nasıl güçlendiğini gelin can kulağıyla dinleyelim.

  • Arabesk müzik dedikleri tarzı yorumlayabilir misiniz?

Bu alanda arabesk sözcüğü kullanılıyor ama ben sevmiyorum. Çünkü arabesk, mimarinin bir tarzıdır aslında, müzikle hiç ilgisi yoktur.

İbrahim Can: Ben bu müzik türüne arabesk değil, biraz fantezi müzik diyorum.

Orhan Gencebay’ın, “ben arabesk müzik yapmıyorum Hıdiv Kasrı aracılığıyla gelen bir müziği uyguluyorum” diye bir sözü var.

  • Sizce bu tanımlama doğru mu?

Bunu anlayabilmek için Hıdiv Kasrı'nın ne olduğunu, içeriğini, müziğini, orada müziğin nasıl üretildiğini incelemek gerekiyor. Çok da öyle bilimsel bir araştırmaya gerek yok. Mısır’dan söz ediyor. Hıdiv, Mısır demek. Mısır müziğini bugün bile zevkle dinliyorum. Ama sosyolojik bakış açısı ile değerlendirdiğim zaman bu, benim ülkem için kötü bir kültür unsuru oluyor.

Kamil Sönmez-Işık Başel

40 MİLYON KİŞİYE BULAŞTI

  • Yani bizim halk müziğimizin karşısında bir müzik mi?

Evet. Var olan kültürümüzü ilk önce örseleyip, zedeleyip daha sonra da ortadan kaldıran bir müzik biçiminden söz ediyoruz. Çünkü o yozlaşma bugün 40 milyon kişide var, ne yazık ki.
40 milyon kişi o yozlaşmanın etkisi altında. Bunu da çok iyi değerlendirmek gerekiyor.

İ. Can: Bir sanatçı gözüyle bakış var. Bir de gerçek anlamda, derinlemesine, bir tarihçi gözüyle baktığımız zaman, Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethettiği dönemde, Memlukler de bir Türk devleti idi. Yani Mısır da o zaman bir büyük Türk coğrafyanın ortak kültürü içinde idi. Bunlar birbirinden tabii ki müzik açısından da etkilenmişlerdir. Bu kültürel ilişki Orhan Gencebay’lardan çok çok önce başladı.

Çok haklısın. Esasında bu akımlar Farabi’den başladı.

İ. Can: 60’lı yıllarda Ahmet Sezgin de bu tür eserler okuyordu. Türkiye’de büyük kentlere göçlerle türkülerin taşınması, kent varoşlarında yeni oluşan bu müzik, var olan fantezi müzikle yarışır hale geldi. Ama Türk halk kültürünü de güçlendirdi. Bu arabesk akıma karşı türkülerimiz savunmaya geçti diyorum.

  • Türk halk kültürünü güçlendirdi mi sizce?

İbrahim çok güzel anlattı. İbrahim'in anlattıklarından şuraya gelmek istiyorum. İbrahim kültürel bir alışverişten, Türklerin İslamiyet’i kabul ediş öncesinden ve sonrasından söz ediyor. Türklerin zaten Orta Asya'dan getirdikleri müziğin “pentatonik dizi” dediğimiz beş ses kökenli bir melodik yapısı var. İslamiyet’i kabul ettikten bir süre sonra makamsal bir sürece giriliyor. Makamsal sürece girildiği zaman bu kültürel alışveriş içerisinde olağanüstü güzel melodiler, ezgiler oluşuyor. Sosyo-ekonomik bakış açısıyla değerlendirildiğinde şuna itirazım var. Arabesk müzik, köyden kente göç edip ne köylülükten kurtulabilen ne de kentli olamayan kesimin yerleştirildiği varoşlarda, bilerek, isteyerek, onları besleyerek, üretildi. Arabeske o nedenle karşıyım.

İbrahim Tatlıses

TRT’DEKİ 66 VE 82 KUŞAĞININ HAKKI ÖDENMEZ

İ. Can: Bir çocuk doğdu ise “bu niye doğdu” denmez sonuçta. Şimdi onun kendi içindeki değerlendirmesini zaten tarih yazacaktır. Bu akım karşısında, müziğimiz de folklorik açıdan savunmaya geçmiştir. 1966 kuşağıyla başlayan (Recep Kaymak, Ali Rıza Gündoğdu, Ümit Tokcan, Seyit Al…) kadro, 1980'lerde gelişerek 82 kuşağını yarattı. Siz yetiştiniz, biz yetiştirildik. 82 gurubundan sonra gerek sazlar bakımdan gerekse sesler bakımından daha iyi akort, daha iyi orkestra, altı bine çıkan repertuvar oluştu. Ben 80 kuşağını altın bir kuşak olarak da görüyorum. Bu konuda da düşüncenizi almak isterim.

  • Burada Türk halkına dayatılan nedir ve nedenleri?

Güzel bir sayfa açtınız oraya geleceğim. İbrahim söylediklerin gerçekten, benim canı gönülden katıldığım konular hepsi. Biz 80 kuşağı olarak senin söylediklerini gerçekleştirdik.
Sözünü ettiğin hocalarımız Arif Sağ hocamız olsun, Musa Eroğlu abim, Yavuz Top kardeşim olsun, Muhlis Akarsu rahmetli, bunların hepsi zaten vardılar. Arabesk altmışlı yıllarda vardı ama altmışlı yılların sonunda ivme kazandı. Rahmetli Abdullah Yüce ile ben çalıştım Ankara'da. Türkiye'de arabeski ilk başlatan mimarlardan biridir Abdullah Yüce.
Yalnız sanat müziğinde, film müziği gibi bestelere fantezi müzik deniliyor. Ama Orhan Gencebay'ın 60 kişilik bir orkestra ile çaldığı bir melodi, bir ezgi bütünlüğü söz konusu. Onu yalnızca dinlediğinizde bana güzel geliyor.

İBRAHİM TATLISES’İN OLUMLU VE OLUMSUZ ETKİSİ

  • Burada Türk halkına dayatılan nedir ve nedenleri?

Hayır, engelleyemedi. Çünkü halk müziğini hiçbir güç engelleyemez. Hele ki günümüzde daha saf, ellerinde satırla, baltalarla gelenlere karşı engellenemeyen bir müzik söz konusu. Bir tek kulakları çınlasın, İbrahim Tatlıses çok güzel türkü okuyordu. Fakat daha sonra türküleri de arabeskvari okumaya başladı. İbrahim Tatlıses'in türküleri arabesk ile birleştirerek okumasından sonra bozulma var açıkçası. Sevgili İzzet Altınmeşe abimiz hiç çizgisini bozmadı.

İ. Can: İbrahim Tatlıses’in türkülerin yayılmasına da inanılmaz bir katkısı var. Edirne'den Kars'a, Trabzon'a kadar herkese, bir stil, bir kulak zevki yaşattı. Tarihsel bir çizgi var. Bir milat koyuyorum. Ne zaman, İbrahim Tatlıses türküleri arabesk biçiminde okundu, o zaman bozulmalar başladı.

Kurum bizi görevlendirir, ülkemizin illerine gider, o yörenin sesleriyle ilgili yöre birincileri seçmek için sınavlarına girerdik. Doğuya çok gittim, GAP TV'nin on yıl kadar müzik danışmanlığı ve jüri üyeliği yaptım. Sınava giren çocukların yüzde 60'ı-70'i türküleri İbrahim
Tatlıses gibi okudular. Dünyada güneşi görmediği sürece bozulmayan tek yiyecek baldır, biliyorsunuz. Türkülerimiz de biraz öyle. Tabii bu yüzeysel bir benzetme, türkülerimiz bal gibi çok güzeldir. Fakat türkülerin tarihsel kökenlerine baktığımız zaman, toprağı o denli kökleşmiş, o dil o kadar sağlam kök bağlamış ki, onu ne İbrahim Tatlıses ne de Orhan Gencebay ya da diğerlerinin bozmaya gücü yetmez, yetmedi.

SİVAS ELLERİNDE YİTİRDİĞİMİZ BÜYÜK OZAN: MUHLİS AKARSU

Muhlis Akarsu

Muhlis Akarsu 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi Minarekaya köyünde doğdu. Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde Alevi-Bektaşi kültürü içinde saz çalıp türkü söylemeye başladı. 1970 yılında İstanbul'a yerleşti. Sanat hayatına, Davut Sulari, Mahzuni Şerif, Feyzullah Çınar, Daimi gibi dönemin ünlü ozanlarından etkilenerek başladı. Bu etki özellikle gırtlak hançerini kullanırken ön plana çıkar. 1980'li yılların başında “Büyürsen Vururlar Seni” (1980), “Vururlar Seni/ Sivaslı Kardaşım” (1981) ve “Bahar Seli Gibi” (1982) adını verdiği albümleri yayınlandı.
1983 yılında Arif Sağ ve Musa Eroğlu ile birlikte “Muhabbet 1” adında bir albüm yayınladı. Albüm çok büyük ilgi gördü ve bir yıl sonra aynı kadro ile “Muhabbet 2” albümünü yayınladı. 1983-1989 yılları arasında toplam yedi albümü yayınlandı.
Üçüncü albüm çalışmasına Yavuz Top da katıldı. “Muhabbet” albümü serisi modern Türk Halk Müziğinin en önemli eseri olarak bilindi. Muhlis Akarsu, 1980'li yıllarda “Muhabbet” albümü serisinin yanı sıra on beş solo albüm de yayınladı. 1985 yılında Mahsuni Şerif ile birlikte “2 Saz 2 Söz” adlı bir albüm daha yayınladı. 1986 yılında ise Ali Ekber Çiçek ve Mehmet Erenler ile birlikte “Gönülden Gönüle” adlı albümü yayınladı. Bu dönemde sürekli yurt içi ve yurt dışında turnelere çıktı. 1990'lı yılların başında “Dam Üstüne Çul Serer” (1990), “Dünü ve Bugünü” (1990) ve son olarak “Karlı Dağlar” (1991) albümleri yayınlandı. 2 Temmuz 1993 tarihinde Pir Sultan Abdal Şenlikleri'ne katılmak için eşiyle birlikte gittiği Sivas’ta, düzenlenen kanlı tertipte Madımak Oteli'nde 34 kişi ile birlikte 45 yaşında katledildi. Katliamda eşinin yanı sıra birçok sanatçı da hayatını kaybetti.
Muhlis Akarsu, yaşamı boyunca 40'dan fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 38 albüm ve yüzlerce deyiş bıraktı. Ölümünün ardından “Sivas Ellerinde Ömrüm Çalınır” (1993) adında bir albüm yayınlandı. Akarsu, Türk Halk Müziğinin en önemli ve en etkili isimlerinden birisiydi. Şairlik yanı da olan Akarsu’nun Pınar, Çınar, Damla isimli evlatları vardır. Politik görüşleri nedeniyle 12 Eylül Darbesi sonrası yargılandı ve aldığı ceza nedeniyle 2,5 yıl hapis yattı. 1983 yılında ise özgürlüğüne kavuştu. Esprili, sempatik ve sade kişiliğiyle sevilen insan oldu.

Sonraki Haber