Asıl tehdit Finlandiya

Ankara, İsveç'in NATO üyeliğine yönelik müzakere sürecini dondururken, Finlandiya'ya sıcak mesajlar veriyor. Oysa Rusya’nın kuşatılması planında esas strateji, Finlandiya üzerine kurulu

Ankara, PKK ve FETÖ ile ilişkilerini kesmeyen, istenen suçluları iade etmeyen ve üstüne Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonuna engel olmayan İsveç'in NATO'ya üyelik görüşmelerini askıya alırken, Finlandiya'ya yönelik sıcak mesajlar vermeye başladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üç gün önce Bilecik'te düzenlenen bir programda konuşmuş ve İsveç'i sert sözlerle eleştirerek, “Biz icabında Finlandiya ile ilgili farklı bir mesaj verdiğimiz zaman, İsveç şok olacak.” ifadelerini kullanmıştı.

Önceki gün de Cumhurbaşkanı'na destek veren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “İsveç'in NATO üyeliğinin derin dondurucuya alınmasından yanayız. Buna karşılık Finlandiya'nın kendi özel şartları çerçevesinde NATO üyeliğinin makul olduğu hususunda Cumhurbaşkanımız ile aynı görüşü paylaşıyoruz.” diye konuştu.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da dün, “Finlandiya'ya başından beri daha pozitif baktığımızı söylemiştik.” dedi.

Türkiye'den gelen sıcak mesajlara Finlandiya da karşılıksız kalmadı. Finlandiya Ulusal Polis Teşkilâtı, aldığı son karar ile kutsal kitaplara saygısızlığa ve İsveç ile Danimarka’dakine benzer eylemlere izin verilmeyeceğini açıkladı. Kararı alkışlayan Hürriyet gazetesi, dün “Helal Sanna Marin” manşetiyle çıktı.

1340 KİLOMETRE SINIRI VAR

Stratejik açıdan Finlandiya, Rusya'nın kuşatılmasında İsveç'e nazaran daha kritik bir rol oynuyor. İsveç'in Rusya ile sınırı bulunmazken, Finlandiya'nın 1340 kilometre sınırı bulunuyor. Üstelik bu bölge, Rusya'nın stratejik platformlarını da içinde barındırıyor.

Bugün Rusya'nın kuzeyinde bulunan ve Norveç ile Finlandiya sınırında kalan yarımadaya “Kola Yarımdası” deniliyor. Bu bölge dünyanın en yoğun nükleer silah koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapıyor. Rus caydırıcılığının bir numaralı unsuru olan nükleer denizaltılar, bu yarımadada bulunan Murmansk'taki üslerde konuşlanıyor. Benzer şekilde Rus Hava Kuvvetlerinin uzun menzilli stratejik bombardıman uçakları ile en kritik hava unsurları da Kola Yarımadası'nda. Tupolev Tu 160 Blackjack'ler, Tu 122N Backfire'lar ve Tu 95 Bear'lar... Kola Yarımadası'ndaki koridor boyunca hepsi sıralanmış durumda. Bunun yanında nikel madenlerinden balıkçılığa, hidroelektrik santrallerine kadar Rusya için çeşitli ekonomik kaynaklar da bölgede yer alıyor.

BOĞAZ TEHLİKEYE GİRER

Bu noktada temel sorun, Kola Yarımadası'nın tamamının yalnızca bir karayolu ve bir demiryolu ile Rusya'nın geri kalanına bağlanması. Yaklaşık 700 kilometrelik bu hat, Rusya için stratejik bir boğaz durumunda. Uzmanlara göre şu anda Rusya ile NATO savaşa girecek olsa, bu hat nispeten güvenli kalabilir çünkü NATO'nun buraya ulaşmasının tek yolu Norveç'teki dar bir geçit. 30 kilomtrelik bu geçitten de saldırı olasılığı oldukça düşük. Fakat Finlandiya'nın NATO'ya katılmasıyla birlikte tehlikenin boyutu katlanıyor. Rusya'nın Kalingrad sayılmazsa NATO ülkeleri ile 450 kilometrelik bir sınırı bulunuyor. Bu sınır Finlandiya ile birlikte 1650 kilometreye çıkıyor. Özetle stratejik boğaz tehdit altına giriyor ve buranın savunması için yüzbinlerce askerden oluşan birliklere ihtiyaç olduğu değerlendiriliyor. Çünkü NATO'nun bu boğazı keserek Rusya'yı üslerden uzak tutması için Finlandiya üzerinden göndereceği birkaç sabotaj grubu yeterli. Üstelik hat boyunca uzanan çam ormanları da oldukça iyi kamuflaj sağlıyor.

BALTIK NATO GÖLÜ'NE DÖNÜYOR

Diğer yandan Finlandiya'nın İttifak'a katılması, Baltık Denizi'ndeki Rus Filosu'nu da tehdit ediyor. Şu an Rusya'nın Baltık Filosu'na bağlı gemiler, St. Petersburg limanından demir aldıktan sonra Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya karasularına uğramadan Danimarka'ya kadar ulaşabiliyor. Fakat Finlandiya'nın NATO'ya girişiyle birlikte Rusya için 'temiz' deniz alanı kalmıyor. Limandan ayrılan gemiler doğrudan Finlandiya Körfezi'nden geçiyor. Bu nedenle bugün Rus savaş gemileri, özellikle denizaltılar, Atlantik'e çıkarken Finlandiya tarafından tespit edilseler bile, NATO tarafından tespit edilmeden seyredebiliyorlar. Fakat son İskandinavlar da NATO'ya katılırsa, tüm radar tespitlerini NATO ile paylaşmaya başlayacaklar.

ARKTİK ROTASI VE NADİR METALLER

ABD için Finlandiya'nın Baltık'a olan kıyıları kadar Arktik'le olan ilgisi de önemli. Her ne kadar Finlandiya'nın Arktik Okyanusu'na kıyısı bulunmasa da, konumu itibarıyla Arktik Konseyi'nin bir üyesi. Bölge, hem buzulların erimesiyle yeni bir ticaret rotasının sinyallerini vermesi hem de barındırdığı hidrokarbon kaynakları bakımından dünyaya yepyeni fırsatlar sunuyor ve 'Geleceğin Ortadoğusu' olarak adlandırılıyor. Şimdilik yılda 2 ay geçişlere izin veren Arktik rotası, Süveyş rotasına göre Busan ile Rotterdam arasındaki mesafeyi 7 bin mil kısaltıyor. Bu da gemilere yaklaşık 16 günlük bir avantaj sağlıyor. 2050 yılına kadar Asya ve Avrupa arasındaki toplam konteyner ticaretinin yüzde 10'unun bu rota üzerinden yapılacağı tahmin ediliyor. Bölgede ise tartışmasız bir Rus üstünlüğü var.

Diğer yandan Arktik Okyanusu'nun küresel doğalgaz rezervlerinin yüzde 30'u ile ham petrol rezervlerinin yüzde 13’ünü barındırdığı düşünülüyor. Fakat bundan çok daha önemlisi, nadir metaller bakımından zengin bir bölge olması. Dünyada 17 çeşit nadir metal bulunuyor ve bu elementler askeri ekipmanlardan yüksek teknolojili elektroniğe kadar birçok alanda kullanılıyor. Nadir metaller güdüm sistemleri ve İHA'lar gibi önemli sistemlerin de olmazsa olmazı. Şimdilik Çin bu konuda bir monopol durumda ve nadir metallerin yüzde 80'ini üreterek tüm dünyaya ihraç ediyor. ABD ise bir şekilde bölgeye girerek bu tekeli kırmanın peşinde. O nedenle Shell'den Total’e ve ExxonMobile’e kadar pek çok enerji devi, şimdiden bölgeye gelmiş durumda.

ÇEVRELEME POLİTİKASI NEDİR?

1946 yılının soğuk bir kış gününde Rusya'da bulunan ABD'li diplomat George Kennan, Washington'a gönderdiği 17 sayfalık meşhur “Long Telegram”ı ile Soğuk Savaş'ın düşünsel temellerini attı. Kennan daha sonra Temmuz 1947’de Foreign Affairs dergisinde “X” imzasıyla “Sources of Soviet Conduct” (Sovyet Tutumunun Kaynakları) başlıklı bir makale de yayımlayarak ABD’nin “Çevreleme Politikası”nın temel parametrelerini ortaya koydu.

Çevreleme Politikası (Containment Policy), ABD’nin Soğuk Savaş’ın ilk yıllarından başlayarak izlediği ve SSCB’nin II. Dünya Savaşı sonrasında artan etkisini sınırlamayı hedefleyen doktrine verilen isim oldu. Doktrin, “yayılmacı eğilimleri durdurulduğunda komünist yönetimlerin çökmelerinin kaçınılmaz olacağını” ileri sürüyordu. Kennan’a göre, “Rus yayılmacı eğilimlerinin önü uzun erimli, sabırlı, ancak kararlı ve uyanık bir çevreleme yoluyla” alınabilirdi. Politikasının ilk somut örneği 12 Mart 1947’de açıklanan Truman Doktrini olmuş, Soğuk Savaş boyunca ABD’nin küresel politikalarına biçim vermeyi sürdürmüştür.

Sonraki Haber