Atlantik politikalarının bedeli ağır oldu

Almanya'nın en büyük eyaletlerden Bavyera ve Hessen'de yapılan Meclis seçimlerinde, Federal hükümet partileri (Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller) ağır yenilgi aldı. Rusya ile dostluk ve ‘NATO’ya Hayır’ mitingleri yapan milliyetçi parti AfD yüzde 5 artırdı

Almanya’da son dönemde yapılan anketler, hükümet politikalarının ciddi sorgulandığını ortaya koymuştu. Hükümet partileri (SPD-Yeşiller ve Liberaller)Bavyera ve Hessen eyaletlerindeki seçimlerde büyük oy kaybetti. AfD oy patlaması yaptı ve ana muhalefet oldu. Seçimler eyalet siyasetinden daha çok Berlin'e yönelikti. Kime oy verirse versin herkeste ‘ülkenin kötü yönetildiği’ fikri hakim hale geldi.

Almanya ekonomisi açısından önde gelen eyaletlerden Bavyera ve Hessen'de geçen pazar yapılan Meclis seçimlerinde, Federal hükümeti oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Liberaller (FDP) büyük oy kaybı yaşadı. Hükümetin Atlantik ve NATO yanlısı politikaları başta olmak üzere, Rusya’ya savaş ilan etmesi ve Çin karşıtı söylemleri Alman seçmenler üzerinde ters etki yarattı. Denge politikasını savunan Hristiyan Demokratlar (CDU) ve Ukrayna’ya desteğin kesilmesini isteyen, Rusya ile dostluk mitingleri yapan, NATO’dan çıkmayı savunan milliyetçi parti AfD oy patlaması yaptı. Adeta genel seçimler havasında geçen oylamada medya ve kamu yaşamı üzerindeki baskı ortamının da artık yoğun tepki çektiği ortaya çıktı.

YEŞİLLER'DEN MİLLİYETÇİ PARTİYE…

Yapılan anketlerle uyumlu bir şekilde büyük eyaletlerdeki seçimlerde iktidar partilerinin oy kaybetmesi ve AfD'nin yükselmesi, siyasi tabloyu yeniden şekillendirdi. ‘Sol’ görünen partiler SPD ile Yeşiller'in tabanındaki erime kadar, AfD'de yükseliş oldu.
Hükümet partilerinin federal düzeydeki politikalarından memnuniyetsizlik, özellikle nükleer santrallerin kapatılması, dışarıya enerji bağımlılığı, sürekli artan enerji ve gıda fiyatları, evlerdeki ısıtma sistemleri zorunluluğu, Yeşiller'in hükümet ortaklarından çok daha sert Rusya ve Çin karşıtı politikalar sergilemesi, hükümetteki uyumsuzluk ve savaş çığırtkanlığı bu sonucun çıkmasında etkili oldu. Ampel (Trafik lambası) koalisyonunun birlikten uzak bir görüntü sergilemesi, ilk günden beri ülkeyi kimin yönettiği belli değil yorumlarına neden oldu. Kaçak göçmen sorunu da hükümete büyük oranda oy kaybettirdi. Tüm bunlar AfD politikalarının seçmenler üzerindeki etkisini artırdı. Hristiyan Birlik partileri (CDU/ CSU) de toplamda oylarını artırdı. Yeşiller Partisi’nin oyları, bir önceki seçimlere göre Bavyera’da 4,3, Hessen’de ise 5 puan azaldı.

AfD ANA MUHALEFET PARTİSİ OLDU

Hessen Eyaleti seçimlerinde büyük sürpriz yaşandı. Burada SPD'nin oyları 19.8'den, 15.1'e indi. Yeşiller'in bir önceki seçimlerde yüzde 19.8 olan oyu 14.8'e geriledi. Liberallerin yüzde 7.5 olan oyu ise yüzde 5'e indi. Liberallerin eyalet barajını aşamama ve meclise girememe riski var.
Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi, 2018'deki yüzde 13.1 olan oyunu yüzde 18.4'e çıkardı. Eyalette oylarını yüzde 27'den yüzde 34.5'e çıkarıp birinci parti olan CDU'nun ardından ikinci parti ve ana muhalefet pozisyonuna yükseldi. Daha önceki protokollere göre Hristiyan Demokratlar, AfD ile eyalet hükümetlerinde koalisyon yapmayacağını açıklamıştı. Hessen eyaletinde SPD'nin Başbakan adayı Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser'di. SPD, bu eyalette yüzde 15 oranında oy alabildi. Alman medyasındaki haberlerde, Faeser'in bu sonuçlardan sonra İçişleri Bakanlığı görevini bırakıp bırakmayacağı merak ediliyor.

BAVYERA’DA SPD’YE TARİHİ HEZİMET

Ülkenin en büyük eyaleti olan Bavyera’da iktidar ortağı üç partinin de oylarının düştüğü görüldü. Hristiyan Demokratların kalesi olarak bilinen eyaletteki sonuçlar da Hessen gibi sürpriz olmadı. CSU, bir önceki seçime göre yüzde 0.8 oranında oy kaybetti ve yüzde 36.6'da kaldı. AfD, burada da ikinci parti oldu ve oyların yüzde 15.9'unu aldı.

Bavyera’da Sosyal Demokratlar tarihi bir hezimet yaşayıp 2. Dünya Savaşı'ndan beri en düşük oy oranına geriledi ve yüzde 7.9 oy alabildi. Bir önceki seçimdeki oy oranı yüzde 9.7 idi. Liberaller yüzde 2.9 ile barajı aşamadı ve meclis dışı kaldı. Yeşiller yüzde 17.6 olan oyunu koruyamadı, yüzde 14.9'a geriledi. Serbest seçmenler yüzde 15.1'le üçüncü parti oldu.

SCHOLZ HÜKÜMETİ SALLANIYOR!

Der Spiegel dergisi, iktidara gelmesinden iki yıl sonra sonuçların, Scholz'un koalisyon hükümeti için bir anlamda ‘ilk yarı karnesi’ gibi değerlendirildiğini yazdı. Sonuçları iktidar için ‘felaket’ olarak yorumlayan Alman dergisi, "İki yıl içinde yeniden seçilmek istiyorsa koalisyon hükümetinin baştan aşağı toparlanması gerektiği" yorumunu yaptı.

Alman medyası tarafından genel seçimlerin provası olarak tanımlanan seçimlerde alınan sonuçlara göre, Berlin’de koalisyonu yöneten partilerin politikalarını gözden geçirmesi gerektiği vurgulandı. Bu eğilimin devam etmesi çok muhtemel ve 2025 yılında gerçekleşecek federal seçimlerinin bir habercisi niteliğinde. Hükümet partilerine Hessen’de her üç seçmenden sadece biri, Bavyera’da ise her dört seçmenden biri destek verdi.

DÜZENSİZ GÖÇ KUTUPLAŞTIRDI

Seçimlere yönelik ilk analizlerde göç politikası tartışmaların önemli rol oynadığı belirtiliyor. Bu yılın ilk sekiz ayında Almanya’ya gelen sığınmacı sayısının 217 bine ulaşması partiler arasında büyük tartışmalara yol açtı. Düzensiz göç ve sığınmacı sayısındaki artışın toplumu kutuplaştırması ve buna karşı somut adımlar atıp önlem alınmaması konusunda muhalefetteki Birlik Partileri CDU/CSU ve AfD hükümete ağır eleştiriler yöneltmişti.

UKRAYNA’YA DESTEK SORGULANDI

Seçmenler, yaşanan enerji krizine rağmen Yeşiller’in savaş söylemini yükseltmesini, propaganda ve ideolojik baskı iklimiyle Ukayna Savaşının içine çekilmeyi kabul etmedi. Almanya’da üretim yapan son 3 nükleer santralin de 15 Nisan’da kapatılması da enerjideki diğer büyük yanlış olarak görüldü. Kalorifer Yasası olarak bilinen ‘Bina Enerji Yasası’(Heizungsgesetz) çerçevesinde 2024 yılı itibariyle yeni yapılacak konutlarda ve eski konutlarda en az yüde 60 yenilenebilir enerji tüketecek ısıtıcı sistem monte edilmesi planları seçmenlerde büyük tepkiye yol açtı. Yanlış politikanın faturasını Scholz hükümetine kesti.

BATIDA SİYASİ TABLO DEĞİŞTİ

Diğer yandan Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild, sonucu “AfD’nin zafer yürüyüşü Batı’da da devam ediyor!” başlığı ile verdi. Birçok analizde iddia edildiği gibi sadece Almanya’nın doğusunda değil, batısındaki eyaletlerde de başarılı oylar aldı. Hem Bavyera, hem de Hessen milli gelir açısından Almanya’nın en zengin eyaletleri arasında. Otomotiv, kimya sanayi, bilgisayar ve finans sektörlerinde ileri konumdalar. AfD’nin doğudaki eyaletlerde ise oy oranı yüzde 30’larda. Yapılan kamuoyu araştırmaları, partinin Brandenburg, Thüringen ve Mecklenburg Vorpommern eyaletlerinde birinci sırada olduğunu gösteriyor.

Yabancı karşıtı politikaları ve eylemleri de içinde barındıran AfD’nin bu yükselişi özellikle resmi rakamlara göre üç milyonu Türk olan 12 milyon göçmenin yaşadığı ülkede ciddi tedirginliğe de yol açıyor.

Hessen eyaletindeki seçimlerde hükümet koalisyonu partiler büyük oy kaybına uğrarken merkez sağ Hristiyan Demokratlar (CDU) oylarını yüzde 7,6, milliyetçi parti AfD 5,3 oranında artırdı. En dikkat çekici fark Yeşiller (Grüne) ve Sosyal Demokratların (SPD) toplamda yüzde 10 oy kaybının CDU ve AfD’ye gitmesi oldu.

NATO’CU SAVAŞ SİYASETİ VE ALMAN HÜKÜMETİNİN YENİ ÇİN STRATEJİSİ

İkinci Dünya Savaşı’ndan geçen seneye kadar dünyanın çeşitli yerlerindeki çatışmaların askeri olarak dışında kalan ihtiyatlı dış politikasından, en önemli ticari ortaklarından Moskova’ya yaptırımlarda yarışan ve Ukraynalıları silahlandıran Berlin’de ne değişti? Üstelik bu değişim sağ muhafazakar bir hükümetle değil sosyal demokrat, yeşiller ve liberallerin yönetiminde oldu.

John Hopkins Üniversitesi’ne bağlı Amerikan Çağdaş Almanya Çalışmaları Enstitüsü Başkanı Jeff Rathke, Foreign Policy’de yazdığı makalede bu soruyu şöyle yanıtlıyordu:

“Almanya siyaseti sürekli ihtiyatlı, özellikle dengeli ve değişen koşullara uyumda yavaş olarak bilinir. Bu sefer şaşırtıyor. Başbakan Olaf Scholz ve hükümeti Almanya’nın dış politikasında bir devrim gerçekleştirdi: Berlin’e ilişkin modası geçmiş söylemleri birkaç gün içinde bir kenara attı. Kaynakları ve ülkenin silahlı kuvvetlerini modernize ederken Rusya ile karşı karşıya gelmeyi önemli ölçüde göze alan bir yol belirledi.”

Scholz, Rusya-Ukrayna savaşını, “Almanya’nın Avrupa’da siyasi ve güvenlik düzeninin korunması için ülke olarak çaba göstermesini gerektiren bir dönüm noktası” olarak tanımladı. Alman ordusu için geçen yıl 100 milyar euroluk fon istedi. Almanya’nın NATO’ya katkılarını anlattıktan sonra, ‘Almanya’nın hava savunma sisteminin Doğu Avrupa’daki NATO üyesi ülkelerin kullanıma açma sözü’ verdi. Almanya’nın NATO’daki nükleer rolünün altını çizdi. Devlet televizyonlarından yapılan propagandalarla Ukrayna yanlısı tezahüratlar meydanlara indi.

Ancak gelinen bu noktada hem anketler hem de Bavyera ve Hessen’de yapılan eyalet seçimleri gösterdi ki; hükümetin savaş bütçesini artırma ve Ukrayna’ya desteği, Dışişlerinin Yeşil şahin bakanı Annalena Baerbock’un neredeyse savaş bakanı gibi hareket etmesi diğer tüm gelişmelerle birlikte Alman seçmenlerin tokadıyla karşılaştı.

BAERBOCK SAFLAŞMAYI İŞARET ETTİ

Baerbock, 14 Eylül'de ABD ziyareti sırasında Fox News'e verdiği mülakatta Cinping için ’diktatör’ ifadesini kullandı. Baerbock, ‘Ukrayna'nın Rus işgaline karşısında zafer kazanması gerektiğini vurgulayarak, "Ukrayna bu savaşı kazanmalı. Eğer çatışma Rusya'nın zaferiyle sonuçlanırsa, bu Şi Cinping gibi bu dünyanın diktatörleri için bir işaret olacaktır" dedi. Bu cümle özenle seçilmiş ve Dünya’daki saflaşmanın NATO ile Avrasya devletleri arasında olduğunu net bir şekilde özetliyordu.

Ağustos ayında Çin'in "bu dünyada birlikte yaşama şeklimizin temellerine" meydan okuduğunu söyleyen Baerbock, daha önce de Çin'e yaptığı bir gezinin ardından "Pekin'in giderek bir ticaret ortağından ziyade sistematik bir rakip haline geldiğini" ifade etmişti.

Siyaset arenasında bu gelişmeler yaşanırken geçtiğimiz günlerde Federal Almanya Hükümeti adına önemli bir Çin Strateji belgesi yayımlandı.

“Çin değişti. Bunun ve Çin'in siyasi kararlarının bir sonucu olarak, Çin'e yaklaşımımızı değiştirmemiz gerekiyor. Federal Hükümet, Avrupa ve uluslararası ortaklarla birlikte, küresel sorumluluğumuzu yerine getirirken Almanya'nın Çin ile işbirliğinde çıkarlarının destekleneceği yeni parametreler tanımlayacaktır” vurgusuyla başlayan belgede şu analizler yapılıyor:

ALMANYA’NIN EN BÜYÜK TİCARİ ORTAĞI*

“Çin'e yaklaşımımız için bu strateji üç boyuttan oluşmaktadır: Çin ile ikili ilişkiler, Almanya ve AB'nin güçlendirilmesi ve uluslararası işbirliği.

Çin, Almanya'nın en büyük ticaret ortağıdır, ancak Çin'in Avrupa'ya bağımlılıkları sürekli azalırken, Almanya'nın Çin'e bağımlılıkları son yıllarda daha fazla önem kazanmıştır. Son on yılda, Almanya ve Çin siyaset, iş dünyası, bilim ve toplum alanlarında geniş ve yakın bir bağ ağı oluşturdular. Çin'de 5000'den fazla Alman şirketi iş yapıyor.”

‘AVRUPA ASYA’YA BAĞIMLI HALE GELİYOR’

“Siyasi ve ekonomik nüfuz giderek Hint-Pasifik'e kayıyor. Küresel nüfusun % 60'ından fazlası bu bölgede yaşıyor ve dünyanın 33 megakentinin 20'sine ev sahipliği yapıyor. Avrupa giderek artan bir şekilde buradaki gelişmelere bağımlı hale geliyor. Almanya ve AB, bölgedeki ülkelerle yakın ekonomik, dış politika ve güvenlik politikası ortaklıklarına güçlü bir ilgi duyuyor.

Uluslararası düzenin alacağı şekil bu bölgede başka yerlere göre daha fazla belirleniyor. 2020'de Federal Hükümet Hint-Pasifik için Politika yönergelerini kabul etti ve AB'nin işbirliği stratejisini destekliyor”

BALKANLAR, AFRİKA, KÖRFEZ’DE ÇİN’LE REKABET VE İŞBİRLİĞİ

“Küresel ortaklıklar Almanya'nın yakın çevresinde başlıyor: Batı Balkan ülkeleri ve Doğu Avrupa ülkeleri ile özellikle yakın ve çok yönlü bağlar kuruyoruz. Batı Balkan ülkeleri ve Doğu Avrupa ülkeleri için önemli olan konular da dikkat çekmektedir, çünkü Çin'in bu bölgelere nüfuz etme yeteneğini genişletme fırsatı var.

Avrupa Birliği'nin Afrika için müreffeh, huzurlu ve dayanıklı olması temel bir amaçtır. AB, Afrika'nın en büyük ticaret ortağıdır ve AB'nin Afrika'daki toplam yabancı yatırımı Çin'in altı katından fazladır. Aynı zamanda Çin, Afrika'da çok aktif ve kıta üzerindeki etkisi giderek artıyor.

Körfez bölgesinde, Orta Doğu ve Afrika Boynuzu ülkelerinde, Çin etkisi arttıkça, diğer gelişmelerin yanı sıra, hem ekonomik faaliyeti hem de askeri varlığı ve İran ile ilişkilerini yoğunlaştırıyor.

Orta Asya, Avrupa ile Çin, Rusya ve Orta Doğu arasında bir köprüdür. Orta Asya ülkelerinin dış politikada egemenliklerini, güvenliklerini ve serbestliklerini sürdürmeleri sağlanmalıdır. Bunun için Federal Hükümet, bölge ile Avrupa arasında daha güçlü ekonomik alışverişi aktif olarak desteklemektedir.

Son yıllarda Çin, Latin Amerika ve Karayipler'deki varlığını ve etkisini önemli ölçüde artırdı. Latin Amerika ve Karayipler, demokrasiyi teşvik etmek ve kurallara dayalı uluslararası düzeni güçlendirmek için birlikte çalıştığımız için iş, bilim ve politika alanlarında Almanya ve Avrupa için doğal ortaklardır.”

İLİŞKİLERİ ARTIRMAYI TAAHHÜT EDİYORUZ

“Çin, sürdürülebilir kalkınma, küresel sağlık ve pandemilerin önlenmesinin yanı sıra daha fazla küresel kamu malının sağlanması için önemli bir aktör olabilir. Federal Hükümet, işbirliğinin sağladığı fırsatları değerlendirecektir. Ekonomik ve ticari ilişkiler, Çin ile ikili işbirliğinin önemli bir unsuru olmaya devam etmektedir. Federal Hükümet, bu işbirliğinin daha adil, daha sürdürülebilir ve daha fazlası olmasını sağlamayı taahhüt eder.”

ÇİN-RUSYA İŞBİRLİĞİNDEN RAHATSIZIZ

Diğer yandan Almanya’nın son dönem dış politikasına yön veren Yeşiller Partisinin bakış açısına uygun olarak, Çin’in Rusya’ya verdiği destekten rahatsızlık içeren ifadeler ve uyarılar da strateji belgesinde yer alıyor:

“Çin'in Rusya ile ilişkisi, özellikle Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlık savaşından bu yana, Almanya için acil bir güvenlik sorunudur. 4 Şubat 2022 tarihli ortak bildirilerinde Çin ve Rusya, işbirliklerini tüm alanlarda önemli ölçüde yoğunlaştırmayı taahhüt ettiler. İçinde NATO'nun daha da genişlemesini reddediyorlar ve mahallelerindeki bölgesel etki alanlarında hak iddia ediyorlar.

Çin, Ukrayna'nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmazken, aynı zamanda NATO'ya yönelik Rus anlatılarını da destekliyor. Çin ile diyalog içinde olmaya devam ediyoruz ve Çin'i Rusya'nın saldırı savaşına karşı olduğunu açıkça ilan etmeye çağırıyoruz.”

*Ara başlıklar tarafımızca konulmuştur.

Sonraki Haber