Avrupa Şampiyonu Kübra Öztürk Örenli: Satranç hayatın bir yansıması
Kariyerde üst üste kazandığı iki Avrupa Şampiyonluğu bulunan Örenli, satrancın bireyin hayatına getirdiği disipline dikkat çekti. Satrancı, alınan kararlar ve yapılan hamleler bakımından hayata benzeten milli sporcu, bu kadim sporun felsefesini Aydınlık'a anlattı.
Satranç sayfamızda 6’ncı bölümdeyiz. Bu ayki konuğumuz, hem yurt içi hem de yurt dışında birçok derecesi bulunan Kübra Öztürk Örenli. Çocuk yaşlarda satranç sporu ile tanışan ve engelleri adım adım aşan 30 yaşındaki milli sporcu, “Kadın Büyükusta” unvanına sahip. Bireyin çalışma düzenine doğrudan katkıları olan satranç ile ilk tanıştığı andan itibaren yaşamında nelerin değiştiğini büyük bir özenle anlattı şampiyon sporcu...
Kübra Öztürk Örenli’nin yanıtları, satranç sporunun tüm derinliği ile kavranabilmesine yardımcı olacak ayrıntıları içeriyor.
AİLE DESTEĞİ HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ
- Kübra Hanım, öncelikle satranç ile kaç yaşında ve nasıl tanıştığınızdan bahseder misiniz? Satranca başlamanızı sağlayan bir dönüm noktası var mıydı?
Satranç sporu ile 8 yaşında tanıştım. Ankara’nın Mamak ilçesinde Kayaş Mahallesinde yaşıyordum. Evimizin yakınında bulunan semt pazarına prefabrik satranç eğitim merkezi açıldı. O yıl babamın işlerinden dolayı köye gitmemiştik. Ailem de yaz ayı olduğu için beni ücretsiz satranç eğitim merkezine gönderdi. Bir müddet eğitim aldıktan sonra satranç eğitim hocam rahmetli İslam Osmanlı beni çok başarılı buldu ve ailemle konuşarak satranç sporuna devam etmem gerektiğini söyledi. İslam hocam aileme “Bu kız Avrupa ve dünya şampiyonu olacak.” da demiş.
Hocam, beni İspanya’daki Dünya Yaş Gruplarına da götürmek istediğini söyledi. Yakın çevrem ve komşularımız satrancı o zamanlar spor değil bir kumar olarak gördükleri ve kız çocuğu olduğum için aileden uzak bir yere gitmeme itiraz etti. Aileme, devam etmemem için baskı oluştu. Ailem ise kimseye aldırış etmeden bana ne yapmak istediğimi sordu ve gitmek istediğimi öğrenince beni destekledi. O tarihlerde yaşadığım bölge çok tutucuydu ve kız çocuklarına karşı ön yargılıydı. Ailemin kimseyi dinlemeyerek, çevreden gelen eleştirileri de göz ardı ederek beni istediğim gibi yönlendirmesi hayatımın dönüm noktası oldu. 1999 yılında bir ay önce tanıştığım ve uluslararası bir müsabakaya katıldığım satranç, hayatımın her anında oldu ve olmaya da devam ediyor.
‘SATRANÇ BENİM İÇİN HAYATIN YANSIMASI’
- Satrançta sizi kendine çeken şey neydi? Satrancın size kattıklarını düşündüğünüzde, birey için öne çıkan faydalarını anlatır mısınız?
Satranç sporu, disiplinli çalışmayı, planlamayı, zamanı iyi kullanmayı, hata yaptığınız zaman sonuçları ile yüzleşmesini öğretiyor insana. Ben satranca başladıktan sonra hem evimde hem sporda hem de çalışma hayatımda düzenli ve disiplinli biri oldum. Çok küçük yaşta öz güvenim oluştu. Sporda, okulda ve hayatta başarının sadece zeka veya şansa bağlı olmadığını, düzenli çalışmanın başarının anahtarı olduğunu öğretti. Satranç sayesinde odaklanmayı, aynı zamanda başka şeylere de odaklanarak iyi planlama yapmayı öğrendim. Satranç sporunda masa başında; antrenmanlarınızda öğrendikleriniz, birikim ve deneyimleriniz ile mücadele edersiniz. Yaptığınız her hamlenin sonuçları ile yüzleşirsiniz.
Takım sporu da olduğu için, satrançta sadece siz değil yaptığınız hamlenin sonucunda takım arkadaşlarınız da etkilenir. Hayat da böyle. Bir karar verirseniz, bu karardan aileniz de etkilenir. Yaşadıklarımdan, satranç sporuna ait hayat ile bağlantılı birçok örnek verebilirim. Satranç benim için hayatın yansıması. Beni en çok bu içine çekti.
- Türkiye ve Avrupa şampiyonluklarınız, dünya çapında dereceleriniz var. Kritik bir maça ya da bir turnuvaya nasıl hazırlanırsınız? Çalışma düzeniniz nasıl? Satrançta fark yaratan etkenler nelerdir?
Satranç, 6 farklı taş ile 64 kare üzerinde oynanan, dünyanın neresine giderseniz gidin aynı kuralları olan bir spor dalı. Ancak satranç her geçen gün yenilenen, devamlı gelişim halinde bir spor dalı. 64 kare üzerinden sonsuz olasılık var ve her olasılık sizi farklı bir olasılığa taşıyor. Bu yüzden bir satranç sporcusu iseniz çalışmanız, takip etmeniz gerekiyor. Bir satranç sporcusu olarak şampiyona ve turnuvanın olmadığı zamanlarda günde birkaç saatimi çalışmaya ayırıyorum. Her gün mutlaka bir maç analizi yaparak, güncel önemli maçları takip ediyorum. Haftada birkaç saat antrenörümden eğitim almaya devam ediyorum.
BESLENMENİN MAÇ KONSANTRASYONUNA ETKİSİ
Maçlar öncesinde çalışmamı daha bireysel bir alana taşıyorum. Bir turnuvaya katılacaksam, güçlü rakiplerimi belirleyerek onların maç analizlerini yapmaya başlıyorum. Rakibim belli olduysa önemli maçlarını ve son dönemdeki maçlarını mutlaka analiz ediyorum. Bu analizleri antrenörümle beraber değerlendirip, farklı görüşleri de alarak bir planlama yapıyorum. Maçlar öncesinde ise en önem verdiğim şeylerden biri beslenme oluyor. Maç saatlerime göre uyku yapmayacak ve rahatsız etmeyecek düzeyde besleniyorum. Yeme alışkanlıklarınız uzun maçlarda konsantrasyonunuz için çok önemli. Uykunuz gelmemeli, mideniz rahatsız olmamalı. Bunun nazarında fark yaratan şey ise, kendinize inanmanız, sonsuz olasılıkta rakibiniz kim olursa olsun kazanma ve kaybetme şansınızın eşit olduğunu asla unutmamanız gerekiyor. Satrançta kolay rakip yoktur; çok çalışmak, analiz etmek ve konsantre olarak doğru hamleleri yapmak vardır.
ANAHTAR KELİME: VAZGEÇMEMEK
- Olimpik branşlar başta, Türk kadını birçok spor dalında atılım içerisinde. Satrançta kadın sporcuların yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Başarılı bir kadın sporcu olarak ailelere ve kız çocuklarına seslenmenizi rica ediyorum. Satranç özelindeki önerileriniz neler olur?
Son yıllarda Türk kadınları takım sporlarında ve bireysel sporlarda çok önemli başarılar kazandı. Ben de Avrupa şampiyonu olduğumda ülkemiz için bir ilki başarmıştım. Bu benim için ve ülkem için tarif edilemez bir mutluluk ve övünç kaynağıydı. Hentboldan voleybola, cimnastikten boksa kadar birçok başarı elde edildi son dönemde. Sporda kadının varlığı da başarısı da artmaya devam ediyor, ülke olarak gururlanıyoruz.
MİLLİ TAKIM SPORCULARININ YARISI KADIN
Satranç sporunda da uzun yıllardır kadın sporcular olarak milli takım düzeyinde ve bireysel anlamda başarılı bir süreç yürütüyoruz. Özellikle kız çocukların çok küçük yaşta bu spora ilgi göstermesi de çok sevindirici. Bir milyonu aşkın lisanslı satranç sporcusu var, kadınların oranı şu anda satrançta yüzde 40 düzeyinde. 220 kişiden oluşan milli takım havuzu rahatlıkla yarı yarıya erkek ve kadınlardan oluşturulabiliyor. Yeni gelen arkadaşları takip ediyor ve kadınların satranç sporunda ileride çok daha başarılı olacağını düşünüyorum.
En temel prensibim, çok çalışmak ve vazgeçmemek oldu. Sizi eleştirenler, başarınız ile mutsuz olanlar ya da hayata dair başka şeyleri önceliğiniz yapmak isteyenler olabilir. Başarının sırrı ise bir şeyi sevmek ve çalışmakta. Satrancı sevdiyseniz ve çalışabiliyorsanız kim ne derse desin mutlaka başarılı olacağınızı kendi hayatımı örnek vererek söyleyebilirim. Ülkemizde ilk defa üst üste iki kere Avrupa şampiyonu olmuş biri olarak dahi eleştiri almış bir kişiyim. Bazıları bunu şans olarak gördü bazıları kadın olduğum için umursamak istemedi. Bunun gibi birçok zorluk ve engelle karşılaşacaksınız. Tavsiyem vazgeçmemek olacaktır. Satranç sporunda başarılı olursanız maddi anlamda da bağımsızlığınızı kazanabilirsiniz. Bu spor size hem maddi hem de manevi anlamda çok şey katar.
‘SATRANÇ HER EVE GİRMEYE BAŞLADI’
- Ülkemizde satrancın gelişimini nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye’de satranç; özellikle son on yıllarda çok gelişti ve popüler oldu. Türkiye Satranç Federasyonunun satranç sporunun yaygınlaşması için yatay düzeyde gerçekleştirdiği projeler çok etkili. Satranç görünür hale geldi, her eve girmeye özellikle çocuklarla tanışmaya başladı. Bu gelişim, geçmiş yıllarda satrancın okullarda seçmeli ders olması ile daha da hızlandı. Türkiye Satranç Federasyonu ve Türkiye İş Bankası’nın satranç sınıfı olmayan devlet okulu kalmasın diyerek başlattıkları Satranç Sınıfı projesi çok başarılıydı.
Bugün gelinen noktada 30 bini aşkın satranç sınıfına ulaşıldı. Bunun yanında satranç sporunun gelişimi için dikey anlamda yani profesyonel sporcuların da desteklenmesi gerekiyordu. Satranç Milli Takım havuzu geniş tutuldu ve başarı gösterebilecek sporcular desteklenerek aileler ile iletişime geçildi. Altyapıdan birçok sporcu profesyonelliğe imza attı. Kadın sporcuların bireysel başarıları, erkek milli takımının Olimpiyatlarda dünya 6’ncısı olması ilgi ile karşılandı, ailelerin çocuklarını satranç sporuna yönlendirmesini sağladı. Türkiye İş Bankası, Arzum Elektrikli Ev Aletleri gibi kuruluşların satranç sporuna destek vermesi de büyük katkı sundu.
‘SPOR KÜLTÜRÜ DEVLET POLİTİKASI OLMALI’
Ülkemizde satranç, diğer spor branşlarına örnek olacak bir gelişim sergiledi. Bununla birlikte, satranç sporunun dünyada daha da söz sahibi olması için atılması gereken adımlar elbette var. Türkiye’de sporda olimpik ve olimpik olmayan diye bir ayrım var. Destekler ve görünürlük bu ayrıma göre belirleniyor. Ancak bir kişi bir spora başladığı zaman bu ayrıma göre değil ilgisine ve becerisine göre ilgi gösteriyor. Bu ayrım da özellikle satranç gibi amatör sayılan branşların gelişimini olumsuz etkiliyor. Profesyonel sporcular diğer olimpik sporlara tanınan çoğu ayrıcalıktan faydalanamıyor. Bu ayrıcalıklar genel olarak bir sporcunun maddi kazanımlarına yönelik. Bir spor branşını yapabilmenizin aynı zamanda maddi bir boyutu da var. Kazandığınız başarılardan elde ettiğiniz gelir yeterli olmuyor.
Bence satranç ve diğer amatör sporların gelişmesi için ihtiyacımız olan şey bu ayrımın son bulması ve milli düzeyde sporcuların profesyonel olarak devam edebilmeleri için desteklenmeleri. Bu yük federasyonun ya da sponsorların üzerine kalmamalı. Bu kültürün ülkemize yerleşmesi, devlet ve millet politikası olması gerekiyor. Olimpik olsun ya da olmasın mili takıma kadar yükselmiş bir sporcu; maddi kazanım gayesinden öte ülkesinin adını dünyada en iyi şekilde duyurmak ve Milli Marşımızı söyleterek, Bayrağımızı dalgalandırmak ister. Bunu yapabilmesi için de maddi ve manevi anlamda onu hazırlayacak ortamın oluşturulması gerek. Bu ortam sadece ilgili federasyonun ya da bakanlığın çalışması ile değil, ülke geneline yaygınlaştırılacak spor kültürü ile olacaktır.