Avrupa’da nefeslerin tutulduğu ‘Kara Hafta’

Avrupa tarihi kara ve kanlı haftalarla dolu. Bunlardan biri Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından önceki son haftadır...

28 Haziran’da bir suikastın ardından tırmanan kriz, 23 Temmuz’dan itibaren derinleşmiş, kara savaş bulutları 28 Temmuz - 4 Ağustos arasında dağılmamacasına Avrupa’nın üzerine çökmüştü. “Kara Hafta” olarak bilinen ve diplomasinin havlu attığı bugünlerin ardından kan, barut ve yıkım dolu yıllar başlamıştı.

Cenaze töreni öncesi ziyarete açılan Arşidük Franz ve Sofia'nın tabutları

KUTSAL GÜNDE YAPILAN SUİKAST

28 Haziran 1914 günü Avrupa bir suikastla çalkalandı. Askeri bir tatbikat için Saraybosna’ya giden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Sofia, ayrılıkçı “Kara El” örgütü tarafından öldürülmüştü. Tatbikat için seçilen gün, Sırp tarihinde kutsal Vidovdan günü olarak bilinen ve anma törenleri düzenlenen önemli bir gündü. 1389 yılında Kosova’da Osmanlılara yenilen Sırplar için 28 Haziran, yenilginin ve uzun süren bir esaretin başlangıcıydı. Bu yüzden daha Franz Ferdinand Saraybosna’ya gelmeden Sırp milliyetçileri arasında tepki doğmuştu. Bosna-Hersek, Avrupa’da yükselen milliyetçi akımlarımdan fazlasıyla etkilenen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun azınlıklar bakımından en sorunlu bölgesiydi. Belli ki yükselen milliyetçiliğe karşı bir güç gösterisi yapmak için bu özel gün seçilmişti. Böylece Müslüman Osmanlıların terk ettiği toprakların ve Ortodoks Sırp azınlığın yeni efendisinin Katolik Habsburglar olduğu vurgulanmak istenmişti.

SUİKAST UNUTULDU DERKEN

Aynı topraklarda gözü olan Sırbistan, Bosna-Hersek’in ayrılıkçı Sırplarını destekliyor ve Kara El’i eğitiyordu. Kara El, 28 Haziran’da Saraybosna’daki ilk saldırı girişimde başarısız olmuştu ama aynı gün birkaç saat sonra yeniden doğan bir fırsatı kaçırmadı. Franz Ferdinand ve eşini taşıyan araç, aslında iyi bir silahşor dahi olmayan ama cebinde silahı olan Gavrilo Princip’in tam önüne gelmişti. Princip düşünmeden silahını ateşlemiş ve silahından çıkan iki kurşun iki can almıştı. Franz Ferdinand ve eşi Sofie’nin suikastı yıllardır İmparator Franz Joseph’in kişisel acılarıyla sarsılan Habsburg İmparatorluğu’nu bir kez daha sarsmıştı. Suikast kısa sürede Avrupa’nın gündeminden düştü ve unutuldu. Avusturya-Macaristan’ın askeri çevrelerinde ise unutulmadı! Askerlerin uzun zamandır çifte monarşi Avusturya-Macaristan imparatorluğunun varlığını tehdit eden Sırp milliyetçiliğine kesin ve son darbeyi vurmak için bekledikleri fırsattı bu! Bosna Hersek’in Sırp azınlığının Sırbistan krallığını kendilerine daha yakın gördüğü açıkça belli olmaktaydı. O halde suikasta tepki olarak Sırbistan cezalandırılmalıydı.

ALMANYA’NIN DESTEĞİ

Avusturya-Macaristan, yakın işbirliği içinde olduğu Almanya’nın koşulsuz desteğini alınca, suikasttan tam 3 hafta sonra 23 Temmuz’da, Sırbistan’a bir ültimatom verdi. “Kara Hafta”nın başlangıcı da aşağılayıcı bir dille ve çözümü imkânsız kılan taleplerle kaleme alınmış bu ültimatom oldu. Sırbistan beklendiği gibi ültimatomu reddetti. Bunun üzerine 28 Temmuz’da Sırbistan’a savaş ilan edildi. Savaş ilanı kendisini güney Slavlarının hamisi ilan eden Rusya’yı köşeye sıkıştırmıştı. Öyle ki Rusya, ne “Slav” kardeşlerini zor durumda terk ederek Balkanlar’da yaratmaya çalıştığı etkiyi kaybedebilirdi, ne de hayati önem verdiği boğazlara hakim olma politikasını terk ederek Karadeniz’de kapalı kalmayı kabul edebilirdi. Zor durumda kalan Rusya’nın çözümü 28 Temmuz’da Avusturya-Macaristan sınırında kısmi seferberlik ilan etmek olmuştu.

Çağın Suçu! Kim Yaptı! (Bütün ülkelerin birbirini suçladığı, arkada Avrupa barışının öldürülmüş olarak gösterildiği karikatür)

ARDI ARDINA GELEN SAVAŞ İLANLARI

Rusya’nın tutumundan rahatsız olan Almanya 29 Temmuz’da kısmı seferberliğin durdurulmasını istedi ama reddedildi. 31 Temmuz’da Rusya’ya nota veren Almanya genel seferberlik başlattı. 1 Ağustos tarihinde Almanya Rusya’ya savaş ilan etmişti bile. Almanya 31 Temmuz’da Fransa’ya da bir ültimatom vermişti. 3 Ağustos’ta da Fransa’ya savaş ilan edildi. Almanya, Schlieffen’in meşhur iki cephede savaş planını uygulamaya başlamıştı artık. Ama hesapta olmayan bir sorun vardı. Almanya ve Fransa arasında yer kalan Belçika tarafsızlık ilan etmişti. Böylece Fransa’ya ulaşmak isteyen Almanya’nın yolu kesilmişti. Bu durumda Almanya’nın Belçika’yı işgal etmekten başka çaresi yoktu. 4 Ağustos’ta işgal başladı. Öte yandan uzun süre Avrupa’nın sorunlarından uzak duran İngiltere, Fransa ile 1912 yılında yenilenen bir anlaşma yapmıştı. İngiltere Fransa’nın sahillerini ve barışı koruyacak, saldırıları engelleyecekti. İngiltere bu anlaşmayı ileri sürerek hemen savaşa girme kararı aldı. 4 Ağustos’ta tüm Avrupa’nın nefesini tutarak korkuyla beklediği savaş başlamıştı. Artık dünya daha önce hiç yaşanmamış boyutta bir savaşa sahne olacaktı. 1918 yılına kadar süren savaş yaklaşık 15 milyon sivil ve askerin ölümüne 7 milyonun da esir düşmesine yol açtı.

Kayzer II.Wilhelm'in İstanbul ziyareti sırasında Yavuz zırhlısında yapılan tören

Yıl 2024, büyük paylaşım savaşından bu yana tam 110 yıl geçti ama emperyalistlerin paylaşım talebi bitmedi. Savaş kışkırtıcılığı had safhada! Silah fabrikaları uzun süredir tam vardiya çalışıyor, silah satışları patlamış durumda. Bloklar belirginleşiyor, yeni anlaşmalar yapılıyor, demeçler birbiri ardına geliyor. NATO tüm Avrupa’yı kıskacına aldı. Hedef gösterilen ülkeler belli! Adımlarımızı doğru atabilmek için tarihten ders almak önemli. Yeni bir “Kara Hafta” öncesi dikkat!

Dostluk Zinciri karikatürü (Sırpları dövmek isteyen Avusturya, Avusturya'yı tehdit eden Rusya, Rusya'ya karşı çıkıp Avusturya'yı koruyan Almanya, olaya dahil olmaya çalışan Fransa ve İngiltere)

Franz Ferdinand’ın federatif yapı isteği ayrılıkçıları durduramadı

İmparator Franz Joseph’in yeğeni olan veliaht prens Franz Ferdinand ordunun modernleşmesinden ve imparatorluk donanmasının geliştirilmesinden sorumluydu. İmparatorluğun güvenliğini sağlamak için yeni bir yönetim modeli önermekteydi. Farklı etnik kökenlerin temsilinin sağlanması için güçlü bir merkezi hükümet ile ortak orduya dayalı küçük devletçiklerden oluşan federatif bir yapı kurulmasını planlıyordu. Avusturya ve Macaristan gibi Slavlara da eşit hakları sağlayan “trial-üçlü bir yönetim” fikrini geliştirmişti. Böylece ayrılıkçı fikirlere karşı imparatorluğun birliğini sağlayacağını düşünüyordu.

Kara El örgütü

Eline silah verilen suikastin silahşoru Gavrilo Princip'in yakalanış anı

“Birlik ya da Ölüm” sloganıyla kurulan “Kara El” örgütünün lideri Apis kod adlı Dragutin Dimitriyeviç, Sırbistan Genelkurmay İstihbarat Şefi idi. Daha önce iki defa daha suikast girişimde bulunmuştu. Ancak her iki çabası da başarısız olmuştu. Mart 1917 tarihinde Sırbistan hükümetinin Kara El örgütüne yönelik operasyonunda diğer üyelerle birlikte tutuklanan Dimitriyeviç, Arşidük Ferdinad ve eşine suikasttan değil ama vatana ihanet suçundan Haziran 1917’de kurşuna dizildi. 1953 yılında yapılan yeni bir yargılamada ise aklandı!

Kara El örgütü tarafından eğitilen Gavrilo Princip ve diğer 8 saldırgan ise polis tarafından yakalanmış, kısa sürede saldırının Sırbistan tarafından planlandığı ortaya çıkarılmıştı. Bir yıl süren dava sonucu saldırganlardan biri kurşuna dizilmiş, Princip dahil yirmi yaşın altında olan diğer saldırganlar hapishaneye gönderilmişti. Princip çocukluğundan beri tüberküloz hastasıydı. Ne başlamasına sebep olarak gösterildiği bu savaşın bittiğini görebildi, ne de hayalini kurduğu Sırp, Hırvat ve Slovenlerin krallığının kurulduğunu. 1918 yılında hapishanede tüberkülozdan öldü.

Kutsal Vidovdan günü

Pagan ve Hıristiyan kökenleri olan St.Vitus günü, Jülyen takvimine göre 15 Haziran, Miladi (Gregoryen) takvime göre 28 Haziran’da kutlanır. Sırp Ortodoks kilisesi tarafından Kosova Savaşı’nda (28 Haziran 1389) hayatını kaybeden Sırp şehitleri anma gününe adanmıştır. İlginçtir ki Birinci Dünya Savaşı’nın ardından büyük törenle kutlanan Versailles Barış Anlaşması da 28 Haziran’da imzalanmıştır. Fransa Devlet Başkanı Mitterand, 1992 yılında yaklaşık 200.000 kişinin hayatına mal olan son Balkan Savaşı sırasında, Saraybosna’yı ziyaret etmek için yine 28 Haziran gününü seçmiştir.

Habsburgların acıları

Suikasttan sonra Franz Ferdinand ve Sofie anısına çıkarılan pul

Avusturya-Macaristan imparatoru Franz Joseph’in amcası I.Ferdinand, Avrupa’yı sarsan 1848 devrimlerinde tahtını terk etmişti. Franz Joseph’in babası Franz Karl da tahttan feragat edince imparatorluk tahtı 1848’de oğul Franz Joseph’e kalmıştı. İmparatorluk önemli siyasi sorunlarla sarsılırken, Franz Joseph de üst üste gelen aile facialarıyla zor günler geçirmekteydi. Kardeşi Maximilian, 1867 yılında Meksika İmparatorluğu tahtından indirilerek kurşuna dizilmişti. Oğlu Rudolf, 1889 yılında Mayerling faciası olarak bilinen dramatik bir olayda hayatını kaybetmişti. Kız kardeşi 1891 yılında bir yangında, eşi kraliçe Elisabethde 1898 yılında Cenevre’de İtalyan bir anarşistin saldırısı sonucu hayatını kaybetmişti. Üstelik tek varis olan veliaht prens Franz Ferdinand, imparatorun hiçbir zaman kabul etmediği bir evlilik yapmış, asaleti aileye uygun görülmeyen Bohemyalı aristokrat bir kadınla evlenmişti. İmparatorluk protokolüne göre veliaht prensin eşi Sofie hiçbir zaman Arşidük Franz’ın yanında yer alamayacak, asla kraliçe unvanı taşıyamayacaktı. Yaşlı kral, suikastı “tanrının bu evliliği cezalandırması” olarak nitelemiş ve çift için kraliyet cenaze töreni yapılmasını dahi engellemişti. Bu nedenle cenaze törenine hiçbir Avrupa kralı katılmamıştı. Suikast çabucak unutulmuştu. Acaba bütün krallar bir araya gelseydi suikastıve riskleri değerlendirseydi savaşa girmek bu kadar kolay olabilir miydi?

Mayerling Faciası

İmparator Franz Joseph oğlu Rudolf ile anlaşamıyordu. Liberal rüzgarlardan etkilenen Rudolf saray ve monarşi sorunları yerine halkın sorunları ve yönetim biçimleriyle ilgilenmekteydi, cumhuriyet yönetimini araştırmaktaydı. Takma isimle gazetelerde yazıyordu. Evliliği de bir faciaydı! Ailesinin baskısıyla Belçika prensesi Stephanie ile evlendirilmişti. Rudolf çok geçmeden Viyana sosyetesinden Marie Vetsare isimli genç bir kızla ilişki kurmuş, babasının tüm hışmını üzerine çekmişti. İki sevgili 30 Ocak 1889’da Rudolf’un Viyana yakınındaki Mayerling beldesindeki av köşkünde başlarından tabancayla vurulmuş olarak ölü bulundular. İntihar mıydı yoksa planlı ve siyasi bir devlet cinayet miydi bilinmez ama imparator baba oğlunu hanedan mezarlığa defnedebilmek için Papa’dan “akli dengesi yerinde değildir” raporu almıştı. Yoksa intihar eden bir kişi asla Hristiyan mezarlığında gömülemezdi.

İngiltere-Fransa Anlaşması

Fas krizinden sonra 1906 yılında İngiltere ve Fransa askeri yetkilileri arasında başlatılan görüşmeler bağlayıcıolmaksızın, 1912 yılına kadar “zaman zaman” şeklinde yürütülmüştü. 1912 yılında İngiltere hükümetinin kabul etmesiyle, İngiltere Dışişleri Bakanı Grey bir mektup yazarak sözlü görüşmeleri yazılı hale getirmişti. Bu anlaşmanın bir sonucu olarak Fransa donanması esas olarak Akdeniz’de, İngiltere donanması ise Kuzey Denizi’nde bulunmaktaydı. Fransa’ya tarafından yapılacak bir saldırı durumunda Fransa’nın korunmasız kalan kuzey sahillerininİngiltere tarafından korunacağı da İngiltere’deki Alman elçisine bildirilmişti.

Parasını verdiği zırhlılarını dahi alamayan bir imparatorluk

Savaşın başlamasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun konumu da önem kazanmıştı. Osmanlı hükümetinin bedelini peşinen ödediği ve imalatı tamamlanan iki zırhlı gemisini (dretnot) uzun süre teslim etmeyen İngiltere’nin 1 Ağustos’ta gemilere el koyduğunu açıklaması krize yol açmıştı. Kriz, Osmanlı hükümetinin savaşta alacağı tavırda etkili olmuştu. Almanya Osmanlı hükümeti ile ittifak yapmak için kapıda hazır beklemekteydi. Dretnot krizi nedeniyle İngiltere’ye güvenini kaybeden Osmanlı hükümeti de yeni ittifak arayışlarına başlamıştı. Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kesişen yolları, 8 maddelik bir ittifak anlaşmasıyla sonuçlandı. Ama bu anlaşma o kadar gizliydi ki Osmanlı hükümetindeki nazırların yarıdan fazlası olayın farkında bile değillerdi.

Yavuz ve Midilli Osmanlı donanmasında

Yavuz zırhlısı

Osmanlı İmparatorluğu’nda 3 Ağustos’ta genel seferberlik ilan edilmişti ama savaşa girme konusunda bir fikir birliği oluşmamıştı. Trablus ve Balkan Savaşları kaybedilmişti. Yorgun ve dağınık ordu yeni bir savaş için hazır değildi. Almanya Osmanlı İmparatorluğu’na kendi yanında savaşa girmesi için, İtilaf Devletleri ise tarafsız kalması için baskı yapmaktaydı. Almanya’dan şeklen satın alınan Goeben ve Breslau gemileri de İstanbul’a demirlemişti. Yavuz ve Midilli adıyla Osmanlı donanmasına katılan gemiler, 25 Ekim’de tatbikat için Karadeniz’e çıkarıldı. Artık Osmanlı Ordusu ve Donanması yüksek rütbeli Alman subaylarının emir ve denetimindeydi. Yavuz ve Midilli’nin ardından bir Osmanlı filosu daha Karadeniz’e açıldı. Gemiler 29 Ekim’de Rusya’da Sivastopol, Odessa, Novorossisk limanlarını bombalayınca tatbikat Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştaki yerini belirleyen bir harekâta dönüştü. 2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da da İngiltere ve Fransa Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. 11 Kasım’da bu ülkelere savaş ilan edilerek cevap verildi. Artık Osmanlı İmparatorluğu da alev topunun tam ortasında ve hedefindeydi.

Sonraki Haber