Banliyöler patlamaya hazır bomba

Fransa’da Nael M.'nin polis kurşunuyla öldürülmesi sonrasında yaşanan olaylar ülkeyi yangın yerine çevirdi. Fransa’da bu olaylar neden yaşanıyor? Merak edilen konuları gazeteci Ali Rıza Taşdelen ve Uluslararası ilişkiler uzmanı Öznur Küçüker Sirene Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi.

Fransa’da 17 yaşındaki Nael M.'nin polis kurşunuyla öldürülmesinin ardından ülke eylemlerle sarsılıyor. Göçmen kökenli insanların daha önce de benzer kitlesel gösteriler yaptığı Fransa, son yıllarda Sarı Yelekliler ve artçısı eylemlerin yoğunluğuyla karakterize oluyor.

Fransa’da yaşananları toplumsal, tarihsel ve ekonomik boyutlarını, uzun yıllar Fransa’da yaşayan gazeteci Ali Rıza Taşdelen yaşanan olayları Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi. Taşdelen şunları ifade etti:

Ali Rıza Taşdelen

“Fransa’da başta Paris, Lyon, Marsilya ve Toulouse gibi büyük kentlerin çevreleyen banliyölerin gettolarında yaşayan göçmenlerin çocukları bir hafta boyunca Fransa’yı salladı. Paris’in kuzey batısında yer alan Nanterre kentinde, 27 Haziran'da 17 yaşındaki Cezayir kökenli Fransız vatandaşı Nail’in polis kurşunuyla vurulmasının ardından ülkenin dört bir yanında patlak veren sokak olayları banliyö isyana dönüştü.

İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, bir haftalık isyanın bilançosunu Senato'nun hukuk komisyonunda şöyle açıkladı: 273’ü polis karakolu olmak üzere 2 bin 508 bina yandı veya hasar gördü, ayrıca 105 belediye binası ve 168 okulun yakıldı veya tahrip edildi, toplamda 12 bin 31 araç ateşe verildi ve 17 seçilmiş şahsiyete yönelik saldırının kaydedildiğini" söyledi.”

‘YILLARDIR BİRİKEN ÖFKE PATLADI’

“Nail’in polis kurşunu ile öldürülmesi yıllardın biriken öfkenin patlamasına neden oldu. Yabancı kökenli gençler, Fransız vatandaşı olmalarına rağmen etnik kökenlerinden dolayı daima potansiyel suçlu olarak görülmüş, kendi kaderlerine terk edilen banliyölere hizmet yerine daha çok polis ve güvenlik tedbirlerine başvurulmuş, yeni karakollar yapılmış, polislerin yetkisi artırılmış ve sosyal devletin yerini polis copu almıştır.”

FRANSA’DA ARTAN İŞSİZLİK VE YOKSULLUK

Bugün sorun göçmen sorunu değil. Bu sorun arkada kaldı. Ama Fransa göçmen sorununu da çözememişti. Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da bolluk dönemi 70’lerde başlayan krizle birlikte sona ermiş ve krizin yol açtığı ekonomik ve sorunlar sosyal sorunları da beraberinde getirmişti. Artan işsizlik ve yoksulluk Fransa’nın alt kesimlerini derinden etkilemişti. Toplumda göçmenlere karşı tepkiler tavan yapmaya başlamıştı. Afrika’dan gelip Fransız’ın işini, ekmeğini “elinden alan” bu göçmenlere karşı ırkçı saldırılar çoğalırken, dönemin hükümetleri de göçmenleri banliyölerdeki gettolara hapsetmişti.

2000’li yıllar Fransa’da banliyö gençliğinin ailelerinin elinden kayıp gittiği, cihatçı örgütlerin ve uyuşturucu çetelerin eline düştüğü yıllardır. Cumhurbaşkanları Sarkozy ve daha sonra Sosyal Demokrat Cumhurbaşkanı Hollande’ın güvenlikçi politikaları ve polisiye tedbirleri bu gençleri kurtaramamış, aksine çetelerin eline düşmesine neden olmuştu.

Bu gençler Paris, Lyon, Marsilya ve Toulouse gibi büyük kentlerin banliyölerinde mantar gibi çoğalan cihatçı gruplar tarafından beyinleri yıkanarak Suriye’ye gönderildiler.

‘EMPERYALİST FRANSA DEVLET AKLINI KAYBETTİ’

1789 Burjuva Demokratik Devrimini gerçekleştiren ve İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisini 1791′de kabul ederek Anayasası'na önsöz olarak ekleyen ülkedir Fransa. Devrimler ülkesi olarak da bilinir. Ama bunlardan bugün eser kalmamıştır, tarih olmuştur. Bugünün emperyalist Fransa’sı devlet aklını kaybetmiş, yöneticileri halktan kopmuştur.

Bütün dünya bilir ki, Fransız polisi bugün olduğu gibi dün de hakkını aramak, demokratik, ekonomik ve sosyal taleplerini dile getirmek için sokağa çıkan eylem yapan işçiye, memura, emekliye, çiftçiye, esnafa ve öğrenciye de vahşice saldırmıştır.

Banliyö gençlerinin isyanı 10 gün sürmüştür. Ama Fransız devletinin halka kapılarını kapatan ve polis şiddetini sürdüren politikası devam ettiği sürece yarının garantisi yoktur. Banliyölerdeki yoksulluk, işsizlik, dışlanmışlık ve ırkçılık devam ettiği sürece Fransa yeniden eylemlerle sarsılacaktır.”

Ayaklananlar ayrımcılık ve şiddete isyan ediyor

Uluslararası ilişkiler uzmanı Öznur Küçüker Sirene Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtladı. Sirene olayların neden yaşandığını ve Fransa’nın bu konuda izlediği siyaseti değerlendirdi.

Fransa’da yaşanan olayların perde arkasında neler var. Gerekçeleri neler?

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Mevcut isyan olayları Fransa'da ilk kez yaşanmıyor. Benzer nedenlerden dolayı 2005 yılında da banliyö olayları yaşanmış ve 21 gün boyunca özellikle banliyöde yaşayanlar ayaklanmıştı. 2005 yılında da polis kontrolünden kaçan, Kuzey Afrika kökenli iki genç yüksek gerilim trafosuna sığınıp elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmişti. Bu olaylardan yaklaşık 20 yıl sonra yine Cezayir kökenli bir genç polisin dur ihtarına uymadığı için öldürüldü.

Her iki ayaklanmada da şu iki temel soruna dikkat çekildi: Bir yandan banliyölerde yaşayan ve Fransız vatandaşı olmalarına rağmen sürekli kökenleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayan göçmen kökenli gençliğin olumsuz hayat koşulları, diğer yandan da özellikle onlara karşı artan baskı, polis kontrolü ve şiddeti.

Fransa 2005 banliyö olaylarından gerekli dersi almak şurada dursun, daha da baskıcı, güvenlik güçlerinin yetkilerinin arttırıldığı bir "polis devletine" dönüşme yolunda. "Ayrılıkçılıkla mücadele" adı verilen ve de güvenlik güçlerinin görüntülerinin yayımlanmasını yasaklayan güvenlik yasa tasarıları ülkede çok tartışılmıştı. Bu son isyan olayları yaşanırken de Fransa Ulusal Meclisi, kolluk kuvvetlerine suçluların telefon kameralarına ve mikrofonlarına uzaktan erişme yetkisi veren bir tasarıyı onayladı.

Ayaklananlar işte bu baskı, aşırı kontrol, ayrımcılık ve şiddete isyan ediyorlar.

Eylemlerdeki şiddeti kim besliyor?

Sarı Yelekliler'in eylemlerinde olduğu gibi Fransa'da yaşanan olaylar ilk önce haklı gerekçeler ile cereyan etse de daha sonra haksız şiddet ve vandalizme dönüşüyor. Örneğin bu son isyan olaylarında da bir grup L'Hay-les-Roses Belediye Başkanı Jeanbrun'un evine saldırdı, aile üyeleri yaralandı.

‘KAOS GÖÇMEN DÜŞMANLIĞINI KÖRÜKLÜYOR’

Peki bu şiddet ve kaos görüntüleri kimin işine yarayabilir? İşte bu noktada iyi düşünmek gerekiyor. Şuna dikkat çekmek istiyorum: Tam bu ayaklanmalardan önce, Annecy şehrinde Suriyeli kökenli bir saldırgan bir parkta bıçakla çocukları yaralamıştı. Benzer şekilde, Afrika kökenli bir göçmenin, anneannesi ile bir bina önünde bekleyen küçük bir kızı kaçırmaya çalıştığı kamera görüntüleri ülkeyi ayağa kaldırmıştı. Son isyan olayları yine göçmenlere mal edildi. Hatta Nahel'i öldüren polisin ailesine yardım için başlatılan destek kampanyasında tam 1,6 milyon euro toplandı.

İşte bu kaos ve şiddet görüntüleri ırkçılık ve göçmen düşmanlığını daha da körüklediği gibi ülkedeki aşırı sağcı siyasetçiler tarafından bolca siyasi malzeme olarak da kullanılıyor. Bazı uzmanlara göre, bütün bunlar bir sonraki seçimlerde aşırı sağı iktidara taşıma planları dahilinde yaşanıyor.

‘AVRUPA'YI KARIŞTIRMAK İSTEYENİN ABD OLABİLECEĞİ DE DÜŞÜNÜLEBİLİR’

Fransa’da milliyetçi bir yükselişin olduğu son dönemde anketlere yansıdı. ABD ve Fransa arasında zaman zaman yaşanan karşıtlıkları da düşünürsek bu eylemleri nasıl okumak gerekir? Bu eylemlerin arkasında herhangi bir dış güç ya da ABD’nin bir etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu eylemlerden önce de Rusya'da Wagner isyanı yaşandı. Enteresan olan Afrika'da iki sıkı rakip olan Rusya ve Fransa'nın art arda isyan olayları ile sarsılmış olmaları. Wagner isyanından hemen önce Macron bir televizyon konuşmasında Rusya'nın, Afrika'nın istikrarını bozan, 21. yüzyılın sömürgeci güçlerinden biri haline geldiğini söylemiş, Afrika'daki Wagner güçlerini hedef almıştı. Fransa'daki olayların tam Wagner isyanı sonrası yaşanması, ilk bakışta karşılıklı bir hesaplaşma olduğunu düşündürse de, bu iki ülkenin de çatışmasını ve karışmasını isteyecek gücün İngiltere veya ABD olabileceği ihtimali de göz ardı edilmemeli.

ABD'nin Rusya'ya düşmanlığı aşikar. Uzun süredir devam eden Ukrayna savaşı Ukrayna'ya yapılan bütün maddi yardım ve silah desteklerine rağmen sona ermiyor. Öte yandan, Fransa da "bağımsız bir AB ordusu kurma" isteğiyle NATO ve ABD'yi rahatsız etmişti. ABD müttefik gibi gözükse de güçlü bir AB istemiyor. Macron'un yakın zamanda Çin'e ziyaret düzenlediğini ve ziyaret sonrası, ABD'yi rahatsız eden birçok açıklamada da bulunduğunu hatırlatalım. "ABD'nin takipçisi olmamalıyız" diyen Macron, "dolar bağımlılığı vassallık yaratıyor" ifadelerini de kullanmıştı. O yüzden Rusya ve alternatif müttefik arayışında olan Fransa'yı birbirine düşürmek ve isyan olaylarının Avrupa'ya yayıldığını da hesaba katarsak Avrupa'yı karıştırmak isteyenin ABD olabileceği de düşünülebilir.

‘NATO ülkelerinde artık huzur yok’

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek , 4 Temmuz’da Ulusal Kanal’daki Çıkış Yolu programında Fransa’da yaşanan olayları değerlendirdi. Perinçek şunları ifade etti:

NATO ülkelerinde artık huzur yok. Artık kontrol yok. Asayiş yok. Bir devletin en önemli görevi nedir? Halkın can ve mal güvenliğini sağlamasıdır. Fransa’da artık devlet; huzuru, barışı sağlayamayan durumda. Çünkü devlet haksız. Fransız devleti, emperyalist kapitalist bir devlet büyük bir sömürgeci mirası var. Hepimiz biliyoruz. Tarihi haksız. Fransız devrimi tabii ki bütün insanlık için değerli bir devrim ama emperyalist Fransa, sömürgeci Fransa tarihi haksızlık zulüm, zorbalık tarihi. O devam ediyor. Dikkat edersek Fransa’daki ayaklanmada en çok kimler var. Kuzey Afrika’dan, Afrika’dan gelen berberiler, mağribiler, Afrikalı siyahlar, özellikle bunların isyan halinde olduğunu görüyoruz. Fransız halkının da bir devrimci geleneği ve karakteri var. Fransız gençliği de onlarla birlikte hareket ediyor. Bu NATO ülkelerinde çok derin bir bunalım olduğunu gösteriyor. Almanya’daki hareketlerde Avrupa ülkelerindeki hareketlerde devamı. Ukrayna savaşı nedeniyle huzursuzluklar ve sisteme karşı kalkışmalar uç vereye başladı. Fay hatların üzerinde büyük sarsıntılar var. Bu sistemin çöküşe doğru gittiğini gösteren alametler görüyoruz.

Fransız hükümeti sorunları çözemiyor. Ülkeye bir huzur barış getiremiyor. Şimdi önümüzdeki ekonomik derinleşen büyük kriz karşısında NATO’nun ve ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin işleri çok zor. Almanya ne oldu resesyona girdi. Yani Alman ekonomisi ilk defa gerilemeye başladı.

Sonraki Haber