Başkanlık sistemi yalnızlığa ve yanlışa dayanır

"Ta Abdülhamit’e kadar içinde devlet kurumlarının başkanlarının yer aldığı Divan’ı vardı! Ne zaman ki Abdülhamit, Meclis-i Mebusan’ı kapatıp Meşrutiyet’i lağvetmekle kalmayıp Divan’ı da işlevsizleştirdi, o zaman ülkede bozgun başladı!"

Tansu Bele / Yazar

Günümüz siyasetçilerinin pek özendikleri Osmanlı padişahlarının da kesinlikle yönetimde söz sahibi devlet “erkânı” her zaman vardı. Ta Abdülhamit’e kadar içinde devlet kurumlarının başkanlarının yer aldığı Divan’ı vardı! Ne zaman ki Abdülhamit, Meclis-i Mebusan’ı kapatıp Meşrutiyet’i lağvetmekle kalmayıp Divan’ı da işlevsizleştirdi, o zaman ülkede bozgun başladı! Osmangazi’nin Şeyh Edebâlî’sinden yoksun Abdülhamit, bütün kararları kendisi verip Osmanlı Donanmasını da Haliç’te çürütünce, I. Dünya Savaşı sonunda Türkiye paylaşıldı.

Bugün yine Abdülhamit özlemi var! Meclis’in yerine ülke için kararları tek başına verecek Abdülhamitvari bir Başkan seçimi, Türkiye’yi iç ve dış savaşa götürme tehlikesi taşıyor. Hele dünyanın giderek neredeyse 3. Büyük Savaş eşiğine dayandığı şu günlerde!.. Türkiye başkanlık sistemiyle böyle bir gidiş içinde yine paylaşıma sürüklenecektir. Dış (emperyalist) güdümlü başkanlık isteğinin gerçek amacı budur.

Atatürk’ü örnek verenler var: Atatürk, TBMM’yi kurarken halkın devletçe (siyaseten) örgütlenmesini öngörmüştü. O, halkının sözcülerine (vekillerine) danışan bir Cumhurbaşkanıydı. Oysa Ortadoğu’da başkanlığa özenenlerden “halk adına hayır” gelmedi, gelmez. Emperyalizm adına “evet” gelir. Bu yüzden de onlardan ancak “devrilebilecek” başkanlar çıkar. Çünkü onlar tek başınadırlar, kararlarını sarayda, “gizli kapılar” arkasında alırlarken örgütlerine yani halka ve halkın sözcülerine ne güvenir ne de sorar! Yalnızdırlar, yanlıştırlar. Bu yüzden kolay devrilirler. İşte bu yüzden ben, herkese bir tek şey öneriyorum: “HAYIRDA BİRLEŞ!”

Sonraki Haber