Eğitim üretim içindir

Beşikdüzü’nde balıkçılık yapılırken Ortaklar’da pamuk, sebze, meyve, incir ve zeytin üretimi vardır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık, arıcılık, tavukçuluk da enstitülerin üretim alanları içindedir.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün önderliğinde, emperyalizme karşı, ilk Kurtuluş Savaşı'nı vermiş bir ülkedir. Kurtuluştan sonra tam bağımsızlık sağlanmaya çalışılmış, bu amaçla sosyal içerikli devrimler yapılmıştır. Cumhuriyet yönetimi, erkeklerde yüzde yedi, kadınlarda binde dört okuryazarlık devralmıştır. Eğitimin önemi kavranmış, eğitim ve okullaşma süreci kentlerde çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır. Atatürk’ün eğitimle ilgili sözlerinden esinlenerek Misak-ı Maarif adlı bir program hazırlanır. Fakat bu izlence uygulamaya tam olarak geçirilemez. Özellikle büyük bir köylü toplumu olan ülkemizin, büyükçe bir bölümünde, yarı feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğunu bilelim. En önemli eksiklik, üretim ilişkilerinin ve eğitim sisteminin bozukluğudur.

17 Nisan 2021 Köy Enstitüleri'nin açılışının 81.yıldönümüdür. Her şeyi ile yerli ve bize özgü bir eğitim kurumu olan Köy Enstitüleri'nin tarihçesini ve kuruluş amacını bilmek, günümüz için de önemlidir. Genç Türkiye Cumhuriyeti, kurtuluştan sonra, kent merkezlerinde, okuma yazma sorununu bir ölçüde çözmüştü. Ancak halkın büyük çoğunluğu yüzde 82’si köylerde yaşıyordu. Buralara eğitim ve öğretimin götürülmesinde, büyük sıkıntılar yaşanıyordu. 1930’lu yıllarda erkeklerde yüzde 17, kadınlarda yüzde 4,2 oranında okur yazarlık söz konusuydu.

1935 yıllarında bir taraftan devletçi ekonomi uygulanmakta, bir taraftan da yarı feodal, üretim ilişkilerinin tasfiye edilmesi düşünülmektedir. Bu amaçla hem eğitimde hem de toprak dağılımında, reformlar yapılmak istenir. Önce Saffet Arıkan’ın Milli Eğitim Bakanlığı sırasında, Atatürk’ün buyruklarıyla “Eğitmen Hareketi” başlatılır. Buna göre askerde çavuş olan gençlerden, açılacak kurslarda eğitmen yetiştirilecek ve onlardan kendi köylerindeki üç sınıflı okullarda eğitici olarak yararlanılacaktı. Bu amaçla Çifteler’de eğitmen kursu açılır. Bu dönemde İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne, İsmail Hakkı Tonguç atanır. Bu kurslarda yetişen eğitmenler başarılı olur. İsmail Hakkı Tonguç, John Dewey, Pestalozzi gibi uzman eğitimcilerden de esinlenir. Köy eğitimi konusunda Avrupa’da iki ay süren incelemeler yapar.

DOĞU'NUN RÖNESANSI

Türk köylüsü, Osmanlı’dan bu yana bir ömrün yükünü, omuzlarında taşıyordu. Devletine vergi vermiş, asker vermiş, yurdu için savaşarak canını vermişti. Ama köylü hep unutulmuştu. Yazgısıyla baş başa, karanlıklarda yaşıyordu. Doğunun Rönesansı denilen Köy Enstitüleri, yarım kalmış, bir mucizeyi yarattılar. ”Köy demek memleket demektir. Ulusal gücümüzün özü orada saklıdır. Köy kalkınmadıkça ülke kalkınamaz” diyordu, Köy Enstitüleri'nin babası İsmail Hakkı Tonguç.

17 Nisan 1940’ta, 3803 sayılı Köy Enstitüleri ve hemen ardından, 4274 sayılı Köy Enstitüleri Teşkilat Kanunu çıkartılır. Bakanlığın başında Hasan Âli Yücel vardır. Önce 14 enstitü açılır, daha sonra sayıları 21’e çıkar. Bu okullarda iş içinde eğitim ilkesi uygulanır. Öğrenciler hem kuramsal, hem de uygulamalı eğitim yaparlar. Örneğin, okul binalarını öğrenciler ve öğretmenler birlikte inşa ederler. Tarım alanlarını işlerler, kendi yiyeceklerini üretirler. Artanları da çevreye satarlar ya da diğer enstitülere gönderirler. Sınıfların yatakhanelerin, yemekhanelerin temizliklerini de öğrenciler yapar. Her okulun bulunduğu yöreye göre, üretim alanı değişiklik gösterir. Örneğin Beşikdüzü’nde balıkçılık yapılırken Ortaklar’da pamuk, sebze, meyve, incir ve zeytin üretimi vardır. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık, arıcılık, tavukçuluk da enstitülerin üretim alanları içindedir.

Köy Enstitülerinin kuruluş gerekçesini, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel şöyle açıklıyor: ”Biz Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek istedik. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardı. Bu imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar manen köylünün hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik. İşte Köy Enstitüleri fikri böyle doğdu.” (İmece, Ocak 2011)

Köy Enstitülerinin fikir ve eylem adamı, dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, enstitülerin eğitim felsefesini ve insanın uygarlaşmasını şöyle dile getirir: ”İnsan, sanat, demokrasi merkezli, ezbersiz öğrenmeyi, hayatın gerçek problemleri üzerinden gerçekleştirmeyi hedefleyen bir eğitim” (...) “İnsanı öteki varlıklardan ayıran, ayakta durabilmesi ve elini kullanabilmesidir. El doğanın insana verdiği, en kullanışlı araçtır. Uygarlık insan eliyle, insan beyninin birlikte yarattığı bir sonuçtur. İnsan, eliyle beynini birlikte kullanmaya başladığı gün, uygarlığı da, tarihi de başlatmış olmaktadır.” ( İmece, Ocak 2011)

DEMOKRATİK EĞİTİM

Bu okullarda, demokratik bir eğitim uygulanmaktadır. Öğrenciler okullarındaki uygulamaları, hafta başında yapılan toplantılarda rahatça eleştirebilmektedirler. Kuramsal ve uygulamalı derslerin yanı sıra her gün zorunlu okuma saatleri vardır. Tiyatro, halk oyunları ve spor en önemli etkinlikler arasındadır. Öğrencilerin hem öğretmen, hem de toplum lideri olarak yetiştirilmeleri, kendi köylerinde öğretmen olarak çalışmaları, kurulu düzen savunucularını, özellikle toprak ağalarını çok rahatsız eder. Çok partili düzene geçince, önce 1947’de okulların yapısı ve işlevi değiştirilir. Öncelikle Hasan Ali Yücel bakanlıktan alınır, yerine CHP’nin sağ kanadından Reşat Şemsettin Sirer atanır. O doğal olarak bir süre sonra Tonguç’u görevden alır. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatılır. 1947 yılında ABD ile yapılan ikili antlaşmalar, buna göre Ford Vakfı'na eğitim sistemimizin yeniden düzenleme yetkisinin verilmesinin, CHP içindeki toprak ağalarının, Köy Enstitüleri'ne direnişi, çok partili yaşama geçilirken dinsel güçlere ödünler verilmesi, İmam Hatip Enstitülerinin gündeme getirilmesi, Köy Enstitülerinin sonunu getirdi. Seçimler sırasında, Vanlı toprak Ağası ve Milletvekili Kinyas Kartal, DP Başkanı Adnan Menderes’e, Köy Enstitülerini kapatırsanız size oy veririz diyecektir. Bunları yıllar sonra anılarında anlatacaktır. 1951 yılında, DP döneminde kızlar ve erkekler ayrı okullarda toplanır. Nihayet 1954 yılında, 6234 sayılı yasayla adları ilköğretmen okulu olarak değiştirilir. Eğitim sistemi, bundan sonra kuramsal ve ezberci bir sisteme dönüşür.

Bu okulların açılışından bu yana 81 yıl geçmiştir. Enstitülerin eğitim tarihinde yer aldığı 14 yıllık kısa süre içinde 17,250 öğretmen, 8,750 eğitmen, 1,650 sağlık memuru yetiştirilmiştir. Bu insanlar, ilköğretim sorununun ve köy kalkınmasının, bilinçli öncüleri olmuşlardır. Bu kurumlar yaşatılsaydı hem eğitim, hem kalkınma sorunlarımız çözülmüş olacaktı. Günümüzde de bu kurumların özü olan eğitim üretim içindir anlayışına dayalı, eğitim kurumları açılmalı, aynı anlayışla kent enstitüleri açılmalıdır. Bize özgü, bu eğitim kurumlarının, Birleşmiş Milletler’in tavsiyesiyle günümüzde İsrail’de, Seylan’da ve Yeni Zellanda’da yaşatıldıklarını da söyleyelim. Günümüzde, sayısal yönden kentli, fakat kültürel yönden kentlileşememiş bir köylü toplumuyuz. Bu yüzden bu kurumlara daha çok eğilmeliyiz.

Bu okullar kapatılmasaydı, köylerimiz birer üretim merkezi olacak, ülkemizin sosyo-kültürel sorunları çözülecek, köyden kente göç olgusu sorun olmaktan çıkacak, ülkemiz sağlıklı, demokratik, laik, çağdaş, ileri, kalkınmış bir ülke durumunda olacaktı. Tam bağımsız, gelişmiş, borçsuz, terörsüz saygın bir duruma gelecek, Atatürkçü Düşünceyi sonuna kadar uygulayacaktık.

Köy Enstitülerinin kurulmasında büyük hizmetleri geçen Ulu Önder Atatürk’ü, Milli Eğitim Bakanlarımız Saffet Arıkan’ı, Hasan Ali Yücel’i ve Köy Enstitülerinin fikir babası, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u saygı ve rahmetle anıyoruz. Ayrıca Köy Enstitülü öğretmenlerimizin de aramızdan ayrılmış olanlarına rahmet, yaşayanlara da sağlıklı bir ömür diliyoruz.

Sonraki Haber