İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ve Türk-Çin ilişkileri

Büyük bir kalkınma ve gelişim hamlesindeki Sinciang Bölgesi milli kültürümüzün bir temsilcisidir. Türklerin anayurt coğrafyasındaki bu bölge, Türk-Çin ayrışması için değil, Asya Yüzyılında karşılıklı kalkınma ve işbirliği için Türkiye Çin devletleri arasında köprü görevi yürütmelidir.

Çin’in 152 ülkeyi ticari, endüstriyel ve sosyo-kültürel alanlarda buluşturacak ‘Kuşak ve Yol Girişimi (BRI)’, 21. Yüzyıl jeopolitiğini, özellikle kalpgâh-kenar kuşak ilişkileri çerçevesinde temelden dönüştürecek ve değiştirecek büyük bir girişim. Girişim henüz altı yaşında ancak çok yol aldı. Devlet Başkanı Xi Jingping tarafından 7 Eylül 2013 tarihinde önce Kazakistan’da ‘Kuşak (İpek Yolu Ekonomik Kuşağı)’ girişimi açıklandı. Bir ay sonra bu kez Endonezya’da başlangıçta Güney Asya kıyı devletlerini birbirine bağlayacak ’Deniz İpek Yolu’ girişimi ilan edildi. Ancak kısa bir süre sonra bu yol Akdeniz, Afrika kıyıları ve Pasifik Okyanusu devletleri ile Latin Amerika’ya kadar uzadı.
GİRİŞİMİN BEŞ ANA HEDEFİ
Xi Jingping’in açıklamalarına göre girişimin beş ana hedefi var: Siyasi eşgüdüm; Yetenek geliştirme; Ticaretin kolaylaştırılması ve serbestiyeti; Mali işbirliği; Halklar arası yakınlaşma. Girişim sadece küreselleşmeye değil aynı zamanda fakirliğin azaltılmasına da hizmet edecek. Çin fakir batı kısmını dünyaya entegre ederken, zengin kıyı bölgesi üretim fazlasını 152 ülkeyle ticaret üzerinden paylaşabilecek.
Çin bu girişimle döviz rezervlerini etkin kullanmayı, ekonomik reformu, küresel ekonomi ile derin entegrasyonu ve enerji güvenliğini de hedefliyor. Tabi bunların sonucu ana hedef, endüstriyel gelişim ve sürdürülebilirlik.

OBOR GİRİŞİMİ VE MARSHALL YARDIMI
Böylesine büyük bir ekonomik projenin jeopolitik sonuçlarının olmaması mümkün değil. Yapılan liman, demiryolu ve karayolu altyapı yatırımlarının jeo stratejiyi etkilemesi de kaçınılmaz olacaktır. Bu projeler sayesinde Çin’in siyasi etki alanı mutlaka genişleyecek ve bu da jeopolitik kırılmalar yaratacaktır. Bazı batılı akademisyenler OBOR girişimini Marshall Yardımına benzetiyorsa da aslında her ikisi kıyaslanamayacak düzeyde ayrı projeler. II Dünya Savaşında yakılıp yıkılan Avrupa’yı toparlamak için verilen ABD kredisi 130 milyar dolar iken Kuşak ve Yol Girişimi sadece son 4 yılda 230 milyar dolarlık yatırım yaptı. 2025 yılında OBOR ticaret hacminin 2,5 trilyon dolar olması bekleniyor.
TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ VE ÖNCELİĞİ ARTACAK
Türkiye 2013 yılında ilan edilen Kuşak ve Yol Girişimine ’Orta Koridor’ adını verdiği Hazar geçişli ‘Kars-Tiflis-Bakü’ demiryolu hattı üzerinden destek veriyor. Bu alanda 2015 yılında Hükümetler arası bir mutabakat muhtırası imzalanmış durumda. Bu hattı güçlendirecek Kars-Edirne Hızlı Tren yolu da kabaca 3 milyar dolarlık bir bütçe ile Çin ortaklığında geliştirilecek. Bu hattın faaliyete geçmesi kara ipek yolunda (Kuşak) Türkiye’nin önemi ve önceliği artacak. Ancak bu güzergah, Türkiye’nin deniz ipek yolundaki büyük potansiyelini etkilememeli aksine tamamlayıcısı olmalı. Demiryolu, denizyoluna göre daha hızlı olabilir. Ancak mevcut koşullarda halen denizyolundan üç kat daha pahalı olduğu ve aynı zamanda bir gemi ile kıyaslanamayacak derecede az yük taşıdığı göz önünde tutulmalıdır. Dünya deniz ticaret yükleri bugün 11 milyar ton civarında. 2030 yılında bu yükler 25 milyar ton olacak. Yani deniz ulaştırması tartışılmaz üstün yerini muhafaza edecek. Türkiye, yarımada coğrafyası ve eşsiz jeostratejik konumu ile bu artan deniz ticaret trafiğinden gerekli payı neden almasın? Bu pay için en uygun deniz ticaret yöntemi, konteyner taşımacılığıdır. Türkiye’de konteyner taşımacılığı hızla gelişiyor. Sadece Marmara bölgesinin kapasitesi 6 milyon TEU oldu. 15 yıl önce transit konteyner yükü yok denecek kadar azdı. Konteyner transit yük artımı için demiryolu kara yolu entegrasyonu tamamlanmış, hinterlandı uygun büyük limanları, Çin girişimine entegre etmeliyiz. Üçüncü Köprü, Marmaray ve Avrasya tünelleri ile Çanakkale 18 Mart Köprüsüne ve 2030’larda Anadolu yarımadasını doğu-batı ve kuzey-güney eksenlerinde birleştirecek demiryolu projelerine entegre edilecek limanlarımız, Süveyş çıkışlı konteyner gemilerine Avrupa’ya, Balkanlara, Güney Rusya’ya, Kafkaslara erişim için en büyük kolaylığı sunabilecektir.
EN BÜYÜK VE EN GENİŞ LOJİSTİK MERKEZ
Kuşak ve Yol Girişiminin Çin iç dinamikleri açısından da önemi büyük. Öncelikle gelişmiş deniz kıyısı ile az gelişmiş karalar arasındaki dengesizliği hafifletmeyi hedefliyor. Bu kapsamda en çok dikkat çeken bölgenin Sinciang Uygur Özerk Bölgesi olduğunu söyleyebiliriz.
Sinciang, Çin ana karasının kuzey batısında özerk bir bölgedir. Merkezi Asya ülkeleri ile komşu olan bu bölge homojen dini ve kültürel bir yapıya ve aynı zamanda çok zengin doğal kaynaklara sahiptir. Dolayısıyla Çin’in ekonomik coğrafyasındaki en önemli bölgelerden biridir. Diğer taraftan Uygur Müslümanları ile Han Çinlileri arasındaki etnik ve din merkezli sorun alanları da varlığını korumaktadır. Sinciang Uygur özerk bölgesinin kalkınması için Çin merkezi Hükümeti’nin son yıllarda çok büyük yatırımları söz konusu olmuştur. Bu durum, çevre bölgelerde yaşayan Han Çinlilerinin yeni iş imkanları nedeni ile bölgeye göçüne ve dolayısıyla etnik tansiyonun artmasına neden olmuştur.

PAKİSTAN-ÇİN EKONOMİK KORİDORU
Bugün Sinciang Eyaleti, Çin’in kuşak ve yol girişiminin en önemli merkezleri arasında Batı Asya ile Merkezi Asya için giriş ve çıkış kapısı olarak öne çıkmaktadır. Sinciang bölgesinden çıkan kara ulaştırması Türkiye dahil, Avrupa’ya kadar uzanmaktadır. Kuşak ve yol girişimindeki en büyük ve en geniş lojistik merkez burasıdır. Örneğin Güney Sinciang demiryolu hattı Kaşgar’dan başlar ve Pakistan-Çin ekonomik koridoru üzerinden (CPEC) bağlantı sağlar. Sinciang Özerk Bölgesi 2016’dan bu yana çok büyük yatırımlarla gelişmiştir. Sadece Korla bölgesine 50 milyar dolarlık yatırım söz konusu olmuştur. Bölge (CPEC) Çin Pakistan ekonomik koridorunun Orta Asya kapısı olarak deniz ipek yolunu iç Asya ile buluşturan özelliğe sahiptir. Bir nevi karanın içinde büyük lojistik merkez veya limandır. Bugünlerde Çin’in Malakka Boğazına bağımlılığını azaltacak ve jeopolitik oyun değiştirici etki yaratacak CPEC emperyalizmin en önemli hedeflerinden biri haline gelmiştir. Başta Keşmir sorunu olmak üzere bölgede yaratılacak çatışma potansiyeli yüksek sorun alanları ile CPEC’in fonksiyonel etkinliği zayıflatılmaya çalışılacaktır. Çin etkisindeki Pakistan ve Rusya etkisindeki Hindistan’ın bölgede ABD çıkarlarına hizmet edecek bu tuzağa düşmeyeceklerini ümit edelim.
Diğer yandan Büyük bir kalkınma ve gelişim hamlesindeki Sinciang Bölgesi milli kültürümüzün bir temsilcisidir. Türklerin anayurt coğrafyasındaki bu bölge, Türk - Çin ayrışması için değil, Asya Yüzyılında karşılıklı kalkınma ve işbirliği için Türkiye Çin devletleri arasında köprü görevi yürütmelidir.
ABD TARAFINDAN HER DÖNEM KULLANILDI
Sinciang Bölgesi ve etnik Uygur halkının bölgede karşılaştığı sorunlar, Çin’in örselenmesi ve iç sorunlarla uğraştırılmasına yönelik olarak her dönem ABD tarafından kullanılmıştır. Maalesef bu sorun alanı Türkiye’de uzun yıllar Türk - Çin ilişkilerinin gelişmesinde en önemli engel olarak yerini korumuştur. Atlantik etki ve çekim alanında bulunan Türk müesses nizamı maalesef ABD ile ilişkili istihbarat ajansları tarafından karıştırılan ve teşvik edilen bu kışkırtmalara itibar edebilmiştir. Çin’in 2019 Şubat ayı içinde İzmir’deki konsolosluğunu kapatma kararında bu tip kışkırtmalar önemli rol oynamıştır.
‘TÜRKİYE, 'TEK ÇİN' POLİTİKASINA BAĞLIDIR’
Bu kapsamda Cumhurbaşkanının 2019 Temmuz başında gerçekleştirdiği Çin devlet ziyaretinin başarılı sonuçları da meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu ziyaret sırasında Uygur sorunu üzerinde Cumhurbaşkanı tarafından aşağıdaki yorumlar yapılmıştır:
"Türkiye, ‘tek Çin’ politikasına bağlıdır. Çinli dostlarımızın buna verdiği önemi biliyor, biz de bu hassasiyetle adımlarımızı atıyoruz. Ancak Türkiye’nin Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Afrika’dan Güney Doğu Asya’ya kadar akrabalık ve kardeşlik içinde olduğu ülkeler ve topluluklar var. Ülkemizin sınırları 780 bin kilometrekare olsa da gönül coğrafyası çok daha geniştir. Türkiye’nin bu topraklarda vuku bulan gelişmeleri takip etmesi gayet doğaldır. Sinciang Uygur Özerk Bölgesi de milletimizin derin kültürel, tarihi ve beşeri bağlarının olduğu bir coğrafyadır. Senelerdir ülkemizin farklı şehirlerinde yaşayan on binlerce Uygur kökenli vatandaşımız var. Biz, Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’ndeki soydaşlarımızın Çin’in ayrılmaz bir parçası olarak, barış, huzur, refah ve özgürlük içinde yaşamasını istiyoruz. Bunun için de Çin makamlarıyla işbirliği halinde çalışmaya özen gösteriyoruz."
ASYA YÜZYILINDA…
Türkiye, Çin ile ilişkilerimizi ipotek altına alan Sinciang Uyur sorununda kışkırtmalara kapılmamalıdır. 2010 yılından itibaren ilişki düzeyi stratejik seviyeye çıkan Türk-Çin yakınlaşması dünya barışına ve Asya yüzyılına büyük katkı sağlayacaktır. Xi Jingping ile görüşmesi sonrası Cumhurbaşkanı tarafından yapılan aşağıdaki açıklama gelecek açısından önemlidir:
“Türkiye-Çin ilişkilerini her alanda uzun soluklu bir anlayışla ve stratejik bir bakışla güçlendirme noktasında mutabık kaldık. Binlerce yıllık ilişkilere sahip, İpek Yolu ile birbirine bağlanan kadim medeniyetler üzerine kurulu Türkiye-Çin işbirliğinin güçlendirilmesi için potansiyelin büyük olduğuna inanıyorum. ‘Tek Çin’ politikası, Türkiye için stratejik önemdedir. Çin’i ziyaretim bu defa küresel barış ve istikrara yönelik sınamaların arttığı bir dönemde gerçekleşiyor. Türkiye-Çin ilişkilerin güçlenmesi, bölgesel ve küresel istikrara da büyük ve farklı bir katkı sağlayacaktır.”

Sonraki Haber