Mazlum ulusların ve emekçilerin gürleyen sesi yarım yüzyıllık partili hayat partili sanat

Önceki gün kaybettiğimiz 1 Mayıs Marşı'nın yaratıcısı Sarper Özsan, ömrü boyunca Aydınlıkçı olarak vatan ve üretim mücadelesinin önünde yer aldı. Özsan, her fırsatta Vatan Partili olarak emekçilerin yanında durmaktan mutluluk duyduğunu anlattı

İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs'ta işçi ve emekçilerin hep bir ağızdan coşkuyla söylediği 1 Mayıs Marşı'nın söz yazarı ve bestecisi Sarper Özsan 78 yaşında aramızdan ayrıldı.

Oktay Arayıcı’nın yazdığı “Asiye Nasıl Kurtulur?” oyununun müziği, Cem Karaca’nın seslendirdiği “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini” parçasının bestesi, “Bereketli Topraklar Üzerinde” filminin müziği gibi birçok unutulmaz müziğin yaratıcısıydı.

Ruhi Su’nun 20 Eylül 1985’te hayata veda etmesinden sonra Ruhi Su Dostlar Korosu’nu 1987-1991 yılları arasında Özsan yönetti. O müziğin toplumsal işlevini değerlendiren bestecilerimizin başında gelen bir müzisyendi.

Müziğe Kemal Eroğlu’dan aldığı mandolin dersleriyle başlamış, lise öğrenimi sırasında pop ve rock müziğiyle ilgilenmişti. 1962-1969 yılları arasında Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kompozisyon bölümünde öğrenim gördü. Burada boyunca Necil Kazım Akses ile armoni, kontrpuan, füg, orkestrasyon ve kompozisyon, İlhan Usmanbaş’la müzik formları ve müzik tarihi, Metin Öğüt’le solfej, Adnan Saygun’la modal müzik, Selçuk Gündemir, Tulga Cetiz ve Gülay Uğurata ile piyano çalıştı, ayrıca Kemal İlerici’den iki yıl Türk Müziği makamları, dil örgüsü, ölçüleri, biçimleri ve armonileme dizgesi dersleri aldı.

Yurtsever sanatçılar Birliği, İzmir (1977)

MEYDANLARDA YAŞAYACAK

Bir partili ve aydın olarak onurlu yaşadı. Bazı insanlar hiç ölmez. Sarper Özsan da onlardan biri. 1 Mayıs Marşı alanları her inlettiğinde, sıkılı yumruklarda, yüreklerde ve yoldaşlarının mücadelesine hep yaşayacak…

Üç yıl önce Aydınlıkçılar belgeseli kapsamında yaptığımız söyleşide, hayatını, müziğini, partili oluşunu, hapishane günlerini, Aydınlık Korosu’nun kuruluşunu, 1 Mayıs Marşı’nın ortaya çıkış hikâyesini, partili olmaktan ve partili yaşamaktan duyduğu mutluluğu paylaşmıştı bizimle.

Daha önce yayımlanmayan, Sarper Özsan’la yaptığımız söyleşinin ilk bölümünü veriyoruz bugün.

  • 1960’lı yıllarda Türkiye'de yükselen bir gençlik hareketi vardı. Siz sol görüşle ilk ne zaman tanıştınız?

Özellikle 1960 devriminden sonra 61 Anayasası’yla birlikte sol yayınların genişlediği zamanlardı. O dönemde herkes çok kitap okuyordu. Şimdi o kadar okuyan yok. Sadece Türkiye’de değil dünyada da devrim dalgası yükseliyordu. 1968’de biliyorsunuz bütün Avrupa’da, birçok ülkede gençlerin birtakım eylemleri oldu.Biz de 68 kuşağından sayılırız.

Biraz da ruhen öyleydik. O yıllarda vallahi herkesin gözleri parlıyordu. Bakın ben öğretmenim, 70’li yıllardan itibaren bugüne kadar sürekli öğretmenlik yaptım. Ama zaman geçtikçe, gelen her kuşağın gözleri bir öncekinden daha donuk bakıyor. Şimdi bizim Türkiye Gençlik Birliği (TGB)’nden arkadaşlarımız sayesinde biraz gözleri parlayan insanlar görebiliyorum.

TRT yönetim kurulu toplantısı (1978)

ÖZGÜVENLİ VE MUTLUYDUK

  • Sizin gözleriniz hep parlak mı bakardı?

Bizim o dönemlerde müthiş parlaktı gözlerimiz. Biz hakikaten çok inançlıydık, kendimize güveniyorduk, doğru bir noktada olduğumuzu biliyorduk hatta bunu o kadar ileriye de götürdüğümüz zamanlar oldu ki, üç gün sonra devrim yapacağımızı bile düşünebiliyorduk. Bu derece iyimserdik. Bütün bunlar, hepimizde vardı. Benim gençliğim ve tüm geçmişim de bu insanların içinde geçti.

  • Sizi etkileyen başka neler vardı?

60’lı yıllarda benim solcu olarak gelişmemde önemli iki unsur vardı. Bir tanesi Türk Solu dergisidir. Onu her hafta alırdım ve neredeyse yutarcasına okurdum. Benim çok paylaşmacı huyum var, oradaki yazıları birçok kişiyle de paylaşırdım. Hâlâ devam ediyor bu huyum. Bir de işte Muzaffer İlhan Erdost’un Sol yayınları, biliyorsunuz o dönemde kurulmuştu. Onlardan da sürekli kitap alıp okurduk.

SANATLA DA İLGİLENİYORDUK

  • Etkinliklere de katılıyor muyduz?

Ankara’da nerede açık oturum varsa, nerede sergi varsa, nerede tiyatro varsa, nerede opera varsa, konser varsa, miting varsa valla ben oradaydım. Bunlar hepsi birbirini destekleyen şeyler.

Çocukluğumuzda paralarımızı denkleştirip birlikte gittiğimiz sinemalarda hep yüreğimiz ezilenlerden yana oldu. Haksızlığa uğrayanlara kayıyordu yüreğimiz. Bu şekilde yetişmiş bir insanım. Benim için solculuk çok doğal bir şeydi. Hele okudukça hakikaten kendimi buluyorum. İster istemez kendinizi bu tarafa koyuyorsunuz.

  • Soldaki bölünmüşlük sizi nasıl etkiliyordu?

1960’lı yılların sonuna doğru yığınla hareket vardı, değişik değişik görüşler çıktı ortaya. Neredeyse moleküllerimize kadar bölünmüştük. Zaten biz, genellikle çok fazla birleşebilen bir toplum değiliz, birçok konuda hâlâ birleşemediğimiz açık, görüyorsunuz.

Ama onun dışında kendimi evet o dönemlerde solcu olarak görmeme rağmen, birçok da sol örgütün ya da hareketin içinde tanıdığım arkadaşlar olmasına rağmen, bir türlü hangisine gireceğim konusunu açıklığa kavuşturamamıştım. Hep bir şeyleri eksik ya da yanlışlık görüyordum.

  • Erkan Yücel size partili olmanızı nasıl teklif etti?

“Senin partiye üye olmanı istiyoruz” dedi. Tam nasıl konuştuğunu hatırlamıyorum. Öyle zannediyorum ki ben zaten, okuldan daha sonra da işlerimin dışında kalan bütün zamanını arkadaşlarla birlikte, onların oluğu yerde geçiriyordum. TRT’de çalışıyordum o zaman. Demek ki partideki arkadaşlarımız ben de o potansiyeli görmüş ki, böyle bir öneride bulundular. Çocukluğumdan beri tanıdığım Erkan’a da sen konuş demişler. Beni o partiye üye yaptı. Zaten ben de böyle bir duruma hazırdım.

Doğu Perinçek, Gani Nar, Sarper Özsan birlikte 1 Mayıs Marşı'nı söylüyor (7 Temmuz 1991)

ÜYE OLURKEN YEMİN ETTİM

  • Üyeliğiniz nasıl oldu?

Bunları anlatmayayım. Orak çekiçli bir bayrağa el basarak, yemin edip üye oldum.

  • Yemini hatırlıyor musunuz?

Hatırlamıyorum.

  • Size ne görev verildi?

Özel olarak bir görev hatırlamıyorum. Ama toplantılara giriyordum. İnsan belli bir olayın içinde olduğu zaman zaten kendi alanıyla ilgili katkıda bulunuyor. Benim alanım da müzik ya da sanattı. Bu da yaşadığın bir şeyi başkalarıyla bir bakıma paylaşmaktır. Başka başka işler de yapıyordum. Tiyatro müzikleri yapıyordum, ama bir yandan devrimci tiyatrolar için yapmış olduğum müzikler vardı.

CEZAEVİ VE SÜRGÜN

  • O dönemde partinin sanat komitesi var mıydı?

O sıralarda değil, Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP) döneminde komitemiz vardı. İçeri girip, çıktıktan sonra TİKP kuruldu.

  • Siz de mi hapse girdiniz?

20 ay yattım. 141’e 1’den 8 yıl ceza aldım. Bir de 3,5 yıl Eğirdir komando okulunun yanında mecburi ikamet sürgünü aldım. Tabii ki, bütün amme haklarımdan da men edilmiş durumdaydım.

  • Neden sadece 20 ay yattınız?

Ben arkadaşlarımızdan çok önce yakalandım. Cezaevinde 20 ayı doldurduğumda, beni büyük TİİKP davasına bağladılar. Benim dosyam o kadar kabarık değildi. O nedenle de bu son iddianamede, esas hakkındaki mütalaada benim adım bile geçmiyordu. Sadece sonunda 8 yıl hapis istiyorlardı.

PARTİNİN SANAT KOMİTESİ

  • TİKP’de sanat konusunda hangi çalışmalarınız oldu?

1970’li yılların sonuna doğru o sırada bizim İstanbul Unkapanı’nda parti faaliyetlerinin yürütüldüğü binanın üst katında bir de teras katı vardı. Çalışmalarımızı orada yürütüyorduk. Burada normal partinin şimdi olduğu gibi işleri de yapılıyordu. O dönemde dediğim gibi komitemiz vardı. Birçok arkadaşımızla birlikte ben de komitedeydim. Ben komitede müzik konusunda görevliydim.

  • Komitede neler tartışıyordunuz?

Orada devrimci sanat konusunda ya da aktif ve güncel konularda tartışıyorduk. Genişleyebilmek için neler yapmamız gerektiği filan konuşuyorduk. Ama tabii bunun yanı sıra sanat olayı çok fazla gündeme gelmiyordu.

Siyaset o kadar baskın çıkıyordu ki, sanat olayı hep ikincil üçüncül bile demeyim belki de sonuncu durumdaydı. Komitemizdeki arkadaşlarımız hakikaten değerli arkadaşlardı. Mesela Erkan Yücel de bunların arasında vardı. Onun için de hakikaten biraz daha iyi ilerliyordu.

YOKTAN VAR OLAN KORO

  • Koroyu nasıl kurdunuz?

Aslında bir koro kurma fikri gene benden çıktı. Daha önceden herhangi bir şekilde, “Sarper koro kur” şeklinde bir görüş gelmedi. Ama madem ben bu işin içindeyim, madem okumuşum, hatta öğretmeniyim, ben yapmayacağım da kim yapacak dedim kendi kendime.

Üstelik zaman zaman, devrimci geceler oluyor ve bunlara derme çatma korolar çıkıyordu. Ama benim kafamdaki koro ilk başlarda tek sesli bile söylese, aslında çok sesli söylemesi gerektiği inancındaydım. Ama Aydınlık Korosu 35 kişiyi aşamadı maalesef. Oysa sesleri eğitimli olmayan birtakım kişilerle en az 60 kişi olması gerekiyordu. Ancak böyle güzel tınlayabilirdi.

Bir de çok ciddi bir disiplinle çalışılması gerekiyordu. Bütün arkadaşlar başka işlerde çalıştığı için tam istediğim gibi olmadı.

SANATÇIYI SANATLA PARTİYE ÇEKERİZ

  • Siz nasıl bir koro hedefliyordunuz?

Öyle yetiştirmek istiyordum ki, gerektiğinde yurt içinde ve dışında yarışmalara katılalım. Eğer öyle olabilseydi o zaman, sadece marşlar söyleyen korodan çıkacaktık. Onun dışında gerektiğinde Batı müziğinden yapılmış koro için yazılmış parçalar da söyleyecektik. Ve bu işi iyi bilen kimseler gerçekten iyi bir koro diyebilmeliydi. Eğer olabilseydi, o zaman çevremizde daha çok sanatçılar olacaktı. Biz sanatçıları sadece siyasetle kendimize çekmeye çalıştık, sanatla çekmeye çalışmadık. Sanat konusunda çok kaliteli şeyler yapıp da “valla bravo çocuklara, ben de orada şunu yapmak isterim” diyebilecek duruma hiç gelmedik.

  • Aydınlık geleneğinin etrafında bir sürü sanatçı var…

Bu tohum, bu anlayıştaki toprakta yetişmesi çok zor. Bunu bütün sanatçı arkadaşlarımız görüyor. Onun için de çok fazla bir şey yapamazlar. Ancak bireysel olarak bir şeyler yapılabilir.

PİYANOSUZ KASET DOLDURDUK

  • Aydınlık Korosu’nun kasetlerini nasıl doldurdunuz?

Komik bir stüdyoya gittik, orada piyano, miyano yoktu, küçücük bir klavye vardı, onu ben çaldım. Piyano sesiyle güya çaldım, ama çıkan ses, hele o dönemde yapılmış olan çalgılarda felaket bir şeydi. Beni bunlar o kadar rahatsız ediyor ki, ben hakikaten piyano başında çocukları çalıştırayım istiyordum. Bunların hiçbiri olamadı.

Normal olarak böyle bir kasetin en az 15-20 günde çıkması gerekirken biz altı saatte yaptık onu. Yani ben çaldım, zaten beş arkadaş vardı, ikisi kız, üçümüz erkek. Ben de bir yandan çalarken bir yandan da okudum.

Ondan sonra bir kanala galiba piyano aldık, iki kere de okuyunca beşer beşer on kişi olduk. İşte en azından bir fikir verecek kadar oldu. Tabii benim için böyle bir çalışma hiç hoş değil. Çünkü bütün çalışmalarında çok titiz davranırım.

  • Hoş değil dediniz ama anlatımınızda çok hoş olduğu anlaşılıyor…

Ama o bir sanatçıya hitap etmez. Söylediğim nedenden dolayı. Bir kere zaten devrimciyiz, olanaksızlıklar içinde bir şey ortaya koyuyoruz. Ondan başka zaten dinleyeceğin bir şey yok. Eğer otuz tane olsaydı belki de hiç dinlemezdin bizimkini. Bilmem anlatabiliyor muyum? Orada tekti zaten, üstelik de bizim hareketimizin marşlarıydı. Neyi dinleyeceğiz ki, tabi ki onu dinleyeceğiz. Benim de zaman zaman dinlediğim oluyor, ama tabi hep bu düşüncelerle, bu ruh haliyle dinliyorum.

  • Kasette bir anlatıcı var?

O yanılmıyorsam, 28 Mayıs TİKP’nin Birlik ve Dayanışma Gecesi’nde kayıt edildi. Ankara’da Spor ve Sergi Sarayı vardı. Orada yaptığımız bir geceydi, Cem Karaca da vardı. Kocaman hoparlörler getirdiler, oradan kaydedildi. Orada tabi sunucularımız olduğu için arada onlar da var. İlkinde aradaki takdimleri Erkan Yücel yaptı.

  • Koroyu nerede çalıştırıyordunuz?

Şişhane’deki parti binasının üst katında. Alet yoktu ben hep sesimle öğretmeye çalışıyordum. Kayıt da aldığımız bir alet bile yoktu.

AHMET KAYA DA AYDINLIK KOROSU'NDAYDI

  • Koroda olup da müziğe devam eden var mı?

Mesela Ahmet Kaya oradaydı. Kendisi de bir söyleşi de “Ben Aydınlık korosundaydım” demiş. Hatta beni biraz abartarak övmüş. “Onun sayesinde ben böyle oldum” demiş. Gülsuyu’ndan gelen aşık geleneğinden arkadaşlarımız da vardı.

ERKAN YÜCEL PARTİ ÜYESİ YAPTI

  • İlk olarak ne zaman örgütlü oldunuz?

İlk örgütlü oluşum 60’lı yılların sonunda, sanıyorum 1968 yılında olmuştu. Artık o kadar çok işin içindeyim ki, demek ki parti beni izlemiş üye olmama karar vermiş. Sevgili arkadaşım hatta çocukluk arkadaşım Erkan Yücel geldi bana, partiye üye yapmak istediklerini söyledi. Tabii parti illegal. Ben de kabul ettim ve Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’ne üye oldum.

Yarın devam edecek

Sonraki Haber