MEDYANIN HALLERİ... Tom Barrack’ın mesajlarını doğru okumak
ABD'nin Türkiye'de göreve başlatan yeni büyükelçisi Tom Barrack, son açıklamasıyla gündemde. Suriye'yi böldüklerini söylemesi medyamızda günah çıkarma olarak yorumlandı. Soruyoruz; ABD emperyalist hedeflerinden vazgeçti mi?
ABD’nin Ankara’daki yeni büyükelçisi Tom Barrack’ın sözleri tartışılıyor.
Barrack, “Sykes-Picot, Suriye’yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil, emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mal oldu. Bunu bir daha yapmayacağız.” dedi.
Okuyunca “ne güzel mesajlar” diyor insan, değil mi?
Zaten basınımız da üstüne atlamış. Özeleştiri diyenler var, Yeni Şafak yazarı gibi konuşan büyükelçi diyen var, parmak sallayan büyükelçilerin dönemi kapandığını iddia edenler var…
Zannederseniz, ABD emperyalist karakterini bırakmış, artık insanlığın iyiliği ve barış için savaşacağı bir döneme geçmiş… Tabiî bu durum Trump aşkıyla birleşiyor. Şu an sınırımızda, Dedeağaç’taki ABD/NATO namlularına gözünü kapatanlar, Trump’ın Doğu Akdeniz’e odaklanma stratejisini yok sayanlar; ABD Büyükelçisi’ni güzelleme yarışında.
Peki, bayram değil seyran değil Barrack Amcanız sizi niye öptü?
ABD İÇİNDEKİ İKİ SİYASET
Başta da sorduk, ABD emperyalist hedeflerinden vazgeçti mi?
Hayır ama ABD şu anda bir bölünme yaşıyor. ABD’nin tekelci sermayesi ikiye ayrılmış durumda. Bunun sonucu ABD içinde iki çizgi ortaya çıktı. Bir: Küreselciler. Son seçimde Biden’ın temsil ettiği, ABD’nin saldırgan ve tek kutuplu dünya hâkimiyetini sürdürme taraftarları. İki: Gerçekçiler. Trump’ın temsil ettiği, Çin’le Pasifik’te, Rusya ile Ukrayna’da boy ölçüşemeyeceğinin farkında olan, Arktik ve Doğu Akdeniz’e odaklanarak rakiplerini buradan engellemeye çalışan çizgi. Şu an iktidarda olan bu. ABD Büyükelçisi de bu çizginin Türkiye’deki uygulayıcısı.
Doğu Akdeniz’e odaklanma stratejisini, yalnızca ABD’nin donanma planlarına bakınca bile görebiliyoruz. Fakat dahası da var. Yunanistan’daki ABD üsleri, Doğu Akdeniz’de ABD-Güney Kıbrıs-Yunanistan-İsrail işbirliği bunun bir göstergesi. ABD/NATO’nun sınırımıza 30 kilometre uzaklıkta yaptığı Anında Müdahale-25 (Immediate Response 25) tatbikatı da bunun bir yansıması. Tatbikatta kullanılacak teçhizat ve askeri araçlar Gümülcine’ye taşınırken Türk basınının suskunluğu dikkat çekiyor. ABD Büyükelçisi övenler, namlulara sessizler!
NATO tatbikatını görmeyen gözler, bu gerçeğin üzerini örtüyor.
SİLAH BIRAKMA SÜRECİNDE İKİ ÇİZGİ
Türkiye’deki PKK’nın silah bırakma sürecinde de başından beri iki çizgi var. Bunun Barrack’ın sözleriyle birleşen bir yönü var. Birinci çizgi; “Türkiye himayesinde Kürdistan” plancıları. Bunlar başından beri, “Öcalan Meclis’e gelsin”, “PKK Kongresini Muş’ta yapsın”, “Suriye’ye geçen kuvvetlerin gözlemi yapılsın” gibi iddialarla silah bırakma sürecini zora sokanlar.
PKK Kongresi’de kullandığı PKK’nın fesih sürecini zehirliyor.
Bir yanda da “devletin kadife elinin altındaki demir yumruğu” hazır tutanlar var.
ABD-İsrail, PKK’nın silah bırakmasını istemiyor. Bu çok açık.
Burada da iki çizgi görüyoruz ABD içinde.
Küreselciler, PKK/PYD’ye desteğin devam etmesini, Türkiye içinde de muhalefete desteği artırmayı ve Erdoğan yönetime baskıyı büyütmeyi savunuyor. Stratejik hedefleri Erdoğan’ı devirmek.
Gerçekçiler ise, daha yumuşak bir çizgi izliyor. PKK/PYD’yi Türkiye himayesine vererek Türkiye’yi kontrol edebileceklerini ileri sürüyorlar. Trump’ın Erdoğan sevgisi, işte buradan geliyor.
İşte Tom Barrack’ın sözleri, ikinci çizginin ifadeleridir.
Ama şunu unutmamak lazım. ABD hiçbir planını açıktan yapmaz. O kurşunu şekere bulandırır.
Örneğin, “Ben Irak’ı işgal ediyorum.” demez. “Ben demokrasi getiriyorum” der.
“Ben Ukrayna’yı Rusya’nın üzerine salıyorum.” demez. “Rus saldırganlığına karşı koruyorum.” der.
“Ben PKK’ya silah veriyorum, ülkeleri bölmek istiyorum.” demez. Adını SDG yapar, “Benim DEAŞ’la mücadele ortağım.” der.
Tom Barrack da, “Ben Türkiye himayesinde Kürdistan” taraftarıyım demiyor. “Sykes-Picot, Suriye’yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil, emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mal oldu. Bunu bir daha yapmayacağız.” gibi şekere bulanmış kurşunlarla Suriye’yi bölmeyi ve “Türkiye himayesinde Kürdistan” planlarının savunuculuğunu yapıyor.
Barrack’tan antiemperyalist çıkarmaya, günah çıkarma yaftası yapıştıranlara, Trump âşıklarına duyurulur.
Diyet borcu
ZAFER ŞAHİN-MİLLİYET
Ömer Seyfettin’in meşhur “Diyet” hikâyesinin başkahramanı Koca Ali, usta bir demircidir. Bir iftira sonucu kolunun kesilmesine hükmedilir. Şehrin zengin fakat cimri kasabı Hacı Kasap, kolunun kesilmemesi için gereken diyeti ödemeyi teklif eder; ancak bir şartla: Koca Ali, ölene dek onun yanında ücretsiz çalışacaktır!
Koca Ali, başka çaresi olmadığı için bu teklifi kabul eder. Hacı Kasap, Koca Ali’ye sürekli olarak yaptığı iyiliği hatırlatarak onu aşağılar ve ağır işlerde çalıştırır. Bir gün, Koca Ali bu aşağılamalara daha fazla dayanamayarak, kendi kolunu keser ve Hacı Kasap’ın önüne atarak, “Al, diyetini ödedim” der. Bu hareketiyle, özgürlüğünü ve onurunu geri kazanır.
Teşbihte hata olmaz. Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu ilişkisi fena halde Koca Ali-Hacı Kasap ilişkisine benziyor. Özel’in İmamoğlu’na nasıl bir diyet borcu var bilmem, hem kendisi hem partisi tünelden önceki son çıkışta.
Bütün stratejisi bir yolsuzluk operasyonu ve onun baş şüphelisini kurtarmak üzerine kurulu parti mi olur?
Yargı süreci devam eden bir yolsuzluk operasyonunu uluslararası baskıyla durdurmak için İngiltere’ye “Senin menfaatlerini en iyi ben korurum” mesajı vermek nasıl bir siyaset yapma tarzıdır?
Özgür Bey… Acilen bir Koca Ali performansı göstermek zorundasınız… Özgürlüğünüzü geri alamazsanız işiniz zor.