MEHMET ALİ GÜLLER/ 28 Şubat’ın zaafları-(TAMAMI)

Fethullah Gülen’in 28 Şubat’ın neresinde olduğunu incelediğimiz yazıyı olumlu bulanların yanında, itiraz edenler de oldu.

Gülen’in 28 Şubat 1997 kararlarından 45 gün sonra, 16 Mart 1997’de Kanal D ekranlarından Erbakan hükümetine şöyle seslendiğini anımsatmıştık: “Erbakan bu işi beceremedi, eline, yüzüne bulaştırdı; emaneti hemen vermelidir, millet adına yapmalıdır bunu...”

28 Şubat sürecinde Refah-Yol iktidarının görevi bırakmasını isteyen, türbanın “teferruat” olduğunu söyleyen Gülen’in aslında Çevik Bir’ci olduğunu; Bir’in de 28 Şubat’ta “Truva atı” olduğunu belirtmiştik. ABD’nin Genelkurmay Başkanı yapamadığı Çevik Bir’i, daha sonra Cumhurbaşkanı adayı ilan etmesine dikkat çekmiştik.

Çiçek’in Refahyol karşıtı oyu

Bazı okurlarımız, 28 Şubat’ın neredeyse tek mağdurunun Fethullah Gülen olduğunda ısrarcılar. Diğer mağdurlardan Abdullah Gül’ün bugün Cumhurbaşkanı, Cemil Çiçek’in TBMM Başkanı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın da Başbakan olduğunu belirten okurlarımız, Gülen’in bugün bile Genelkurmay’ın baskısı nedeniyle ülkesinden uzakta yaşamak zorunda kaldığını söylüyorlar.

Gülen mağdur mu gerçekten? İnceleyeceğiz...

Ama önce bugün devletin protokolünde ikinci sırada yer alan Cemil Çiçek’in, 28 Şubat’ta Refah-Yol hükümetine karşı nasıl konumlandığını anımsatalım.

Fethullah Gülen’in “Refah-Yol hükümeti görevi bırakmalıdır” çağrısı yapmasından 1,5 ay sonra TBMM’de hükümetin düşürülmesi için gensoru önergesi verildi. 271’e karşı 265 oyla, yani 6 farkla Refah-Yol hükümeti düşmekten kurtuldu.

Peki, o gün TBMM’de Refah-Yol’un düşmesi için “evet” oyu kullananlar arasında kimler vardı? Bugün devletin iki numarası olan Cemil Çiçek!

Çevik Bir - Cemaat buluşması

Gelelim Fethullah Gülen’in 28 Şubat’taki mağduriyet meselesine...

Odatv çok iyi bir iş yaptı ve Zaman yazarlarından Faruk Mercan’ın “Fethullah Gülen” kitabını inceledi. Böylece bugün kendilerini demokrasi havarisi ilan edenlerin ve 15. yılında 28 Şubat’a toplu taarruza geçenlerin tarihteki rollerini de kayda geçirmiş oluyoruz.

Fethullah Gülen’in 28 Şubat’çı olmayıp, Çevik Bir’ci olduğu şeklindeki saptamamızı güçlendiren bir olguyla karşılaşıyoruz kitapta... Bugün kendilerinde, o tarihlerde Genelkurmay binasının önünden geçenleri bile suçlama hakkı görenlerin, Genelkurmay Karargâhı’nda Çevik Bir’le baş başa görüştüğünü öğreniyoruz.

Evet, 23 Aralık 1997 günü Zaman gazetesinin sahibi Alaattin Kaya, Genelkurmay Karargâhı’na gidiyor ve Çevik Bir’le baş başa görüşüyor. Ne görüşüyor? Bilmiyoruz...

Ama bildiğimiz bir başka gerçeği de Faruk Mercan kitabında şu sözlerle saptıyor: “28 Şubat sürecinde imam hatip liselerinin orta kısımları kapatılırken, Gülen’in öncülük ettiği 150 civarındaki kolejden bir tanesi bile kapanmadı.”

Gülen davasında ‘hukuk çizgisi’

Faruk Mercan’ın kitabından devam edelim. Nuh Mete Yüksel’in Gülen’e açtığı dava bildiğiniz gibi onun mağduriyetini savunanların sarıldığı bir silah.

Bakın Mercan, kitabında bu konuda ne söylüyor: “Yüksel davanın sonlarına doğru son çare olarak, Gülen aleyhine bazı belgeler almak umuduyla Genelkurmay Başkanlığı’na başvurdu. Ancak Genelkurmay, Gülen davasına doğrudan taraf olmadı. Nitekim Genelkurmay’ın bu tutumu, Gülen için verilen beraat kararının ana gerekçelerinden biri oldu. Genelkurmay, Gülen karşıtı devrimci grupların bütün baskılarına rağmen, Gülen davası boyunca ‘hukuk çizgisi’ içinde kalmaya özen gösterdi.”

İşin ilginci, Genelkurmay’ın davaya gönderdiği ve Fethullah Gülen’in avukatlarının lehlerine kullandığı belgenin altında, bugün Ergenekon sanığı olan Erdal Şenel’in imzası var!

Meğer bugün F tipi operasyona uğrayan TSK’nin “ille de hukuk” yaklaşımı, o tarihlerde de “hukuk çizgisi” adı altında sergileniyormuş!

Çıkarılacak dersler

Faruk Mercan’ın kitabı aslında 28 Şubat’ın neden tam bir başarı sağlayamadığına da işaret ediyor. Cumhuriyetçi bir hareketin NATOcu unsurlarla başarı kazanamayacağını, bu unsurların Cumhuriyet karşıtlarıyla birleşeceğini ve hareketi zaafa uğratacağını gösteriyor.

1999’daki ve 2001’deki kırılmalar yani “AB aday üyeliği” ve Batı’ya bağımlı ekonominin krize açıklığı, Atlantikçilerin 28 Şubat’ı bastırmasının dayanağı olmuştur.

Sonraki Haber