‘Türkiye’nin çıkarlarını gözeten kazanacak’

Avrupa Birliği Liderler Zirvesi sonuç bildirisini değerlendiren ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, “Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamadığını görüyoruz” dedi.

Erol, Avrupa’nın ABD’ye karşı bağımsızlık mücadelesi verdiğini, bu mücadelenin Türkiye, Rusya ve Çin’le geliştireceği ilişkilere bağlı olduğunu bildirdi.

Avrupa Birliği Liderler zirvesi “Türkiye-AB ilişkileri” gündemi ile toplanmışken, Türkiye ve Çin stratejik ortaklık hedeflerini yineledi. Aydınlık TV’ye konuşan ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Türkiye’nin yol haritasının belli olduğunu söyledi. Erol, “AB liderler zirvesinin neredeyse olduğu saatlerde Çin Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’de olması güçlü bir cevap. Türkiye aslında AB liderlerine selam gönderdi. Dedi ki ‘Ya Türkiye-AB ilişkilerinde adil, yeni dünya gerçekliğine dayalı bir ilişkiyi benle konuşursunuz ya da Türkiye kendi yol haritasını çizdi, o yol haritasında da tavrını belirleyecek'” ifadelerini kullandı.

Öte yandan, Avrupa’nın ABD’ye karşı bağımsızlık mücadelesi verdiğini söyleyen Erol, “Bugün asıl hesaplaşma Batı’nın kendi içerisindedir. Rusya ve Çin hedef olarak gösterilmeye çalışılmasına rağmen AB bunu kabul etmiyor, direniyor. Bu mücadelenin geleceği, çok büyük ölçüde Türkiye, Rusya ve Çin’le geliştireceği ilişkilere bağlı” diye konuştu.

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol sorularımızı yanıtladı:

'AKDENİZ’DE OLMAYAN YENİ SİSTEMDE VAR OLAMAZ'

Toplantı sonucu yayınlanan bildiriyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu belgeye bakıldığında yeni Batı oluşumu içinde Almanya merkezli Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamadığını görüyoruz. Bugün bu belgeden çıkan sonuçta, AB, Türkiye karşısında hezimete uğramıştır. Dün bu uluslararası konjonktür olmasaydı, AB böylesi esnek, anlayışlı bir tavır ortaya koymazdı. Çok daha sert bir şekilde Türkiye’ye saldırır, taleplerini ortaya koyardı. Türkiye burada tercih yapması gereken bir aktör olmaktan ziyade, Batı’nın Türkiye karşısında adil ve gerçekçi bir tercih yapması gerektiğini ortaya koydu. Bugün Türkiye mevzusu sadece Doğu ve Batı bağlamında değil AB ve genel anlamda Batı dünyası içerisinde güç mücadelesinin önemli adreslerinden biri.

Türkiye'nin tutumunu nasıl görüyorsunuz?

Türkiye çıkarlarından ve haklı davasından vazgeçmeyeceği mesajını çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu konuda muhatabı kim olursa olsun, Türkiye diyor ki “ben kendi çıkarlarımı, hakkımı koruma konusunda kararlıyım. Bunun gereğini yapmaktan bir an olsun tereddüt etmem” diyor. Bu mesaj Batı tarafından alındı. Doğu Akdeniz gerilimi sadece bugüne mahsus bir gerilim değil. Uluslararası sistemin yeniden inşasında, Akdeniz jeopolitiği daha belirleyici bir role çıkmış durumda. Akdeniz’de olmayan, yeni küresel sistemde var olamayacak. AB Türkiye’nin yeni uluslararası sistemdeki gücünün farkında ve bunu engelleyemeyeceğini anlamış durumda.

'TÜRKİYE İLE İYİ İLİŞKİLER KURAN KAZANACAK'

Doğu-Batı merkezli bu güç inşa sürecinde olduğu gibi yeni AB oluşumunda da Türkiye ile hareket eden, Türkiye’yi kazanan, Türkiye’nin de çıkarlarını gözeten ülkeler kazanacak. Rusya bunun çok önceden farkına vardı. Çin Dışişleri Bakanı’nın ziyareti de bunu ortaya koyuyor. Batı, Türkiye ile krizler üzerinden bir takım pazarlıklar yapmak sureti ile bir ilişki geliştirmeye çalışırken, özellikle Rusya ve Çin, işbirliği üzerinden Türkiye’yi kazanma, Asya merkezli yeni dünyanın şekillenmesinde var olma mücadelesi veriyor.

'BATI ARTIK YEKPARE DEĞİL'

Avrupa Birliği içerisinde de Türkiye’ye karşı iki farklı tavır var. Almanya “Ankara güvenilir ortak” derken, Fransa’nın Türkiye’ye yönelik ciddi suçlamaları var. AB içindeki durum nasıl?

Artık Batı yekpare değil. Batı lider değil. ABD sadece küresel anlamda liderliği kaybetmedi. Bugün Batı içerisinde liderliği tartışılan ve liderliğine meydan okunulan aktör konumunda. Bunun adresi de Almanya merkezli Avrupa Birliği’dir. Dolayısıyla, Almanya’da Gabriel-Almanya eski Dışişleri Bakanı- döneminde “ABD artık Batı’nın lideri değildir” çıkışı, hiç bir şekilde gözardı edilemez. Şu anki Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Trump’ın himayeci politikaları gündeme getirmesi ve ticaret savaşlarını başlatması ile birlikte ortaya koyduğu şu husus çok önemli “ABD himayeci politikaları ile liberal kapitalist sistemin lideri olamaz. Bu liderliği Avrupa almalı” dedi.

AVRASYA ÜÇLÜSÜ

Yol ayrımında olan Batı’nın kendisi. Almanya’nın verdiği mesaj çok net. ABD’nin Almanya merkezli AB politikasına bakıldığında “ya AB’yi kontrol altına alırım ya da ben bunları dağıtırım” diyor. Avrasya merkezli güç mücadelesinde Almanya, Avrasya eksenine bir adım daha yakın. ABD bütün hatları ile birlikte, Avrupa’yı tekrar kazanmak istiyor. Bu ABD’nin her geçen gün daha da yalnızlaşması ile sonuçlanıyor. O yüzden ABD iki güçlü sac ayağından biri olan AB’yi çok ciddi bir şekilde kaybetme durumu ile karşı karşıya. Eğer ABD Avrupa’yı kaybederse, küresel anlamdaki iddiası büyük ölçüde biter. O yüzden ya ABD bu yeni jeopolitik gerçekliğe uygun bir şekilde çok kutupluluğu esas alan, dayatmacı politikaları bir kenara bırakan, Rusya ve Çin benzeri bir işbirliği anlayışı geliştirecek, ya da bu zemini kaybedecek ve ABD bırakın Avrupa’yı, kendi yakın çevresini de kaybedecek. Son seçimlerde Trump ve Biden seçimi, sadece iki lider arasındaki sandıkta bir hesaplaşma değildi. Bu Amerikan sisteminin kendi içerisindeki bir hesaplaşmasıydı. Bugün asıl hesaplaşma Batı’nın kendi içerisindedir. Rusya ve Çin hedef olarak gösterilmeye çalışılmasına rağmen AB bunu kabul etmiyor, direniyor. Avrupa Biriği’nin ABD karşısında bir bağımsızlık mücadelesi var. Ve bu mücadelenin geleceği, çok büyük ölçüde Türkiye, Rusya ve Çin’le geliştireceği ilişkilere bağlı.

ERDOĞAN VE ATATÜK ÇATIŞMASIYLA SONUÇ ALAMAYACAKLARINI ANLADILAR

NATO’da da Atatürk ve Erdoğan birlikte hedef alınmıştı. Yükselen ve gelişen Türkiye bir tehdit unsuru olarak mı görülüyor?

Artık Batı şunu çok net bir şekilde görüyor. Hatta bunu ABD ve İsrail’de yayınlanan raporlarda da görüyoruz; mevzu Erdoğan değil. “Mevzu sadece Ak Parti değil” diyorlar. “Karşımızda farklı bir Ankara ve farklı bir irade var. Farklı bir Türkiye var” diyorlar. Sayın Erdoğan, Ankara’daki iradenin bu mücadelesini devam ettireceğini, söylüyor. Graham Fuller’in raporlarına, Makovsky’nin Aralık ayında çıkan son raporuna bakıldığında, onlar şunu net bir şekilde söyledi “Ankara’daki iradeyi anlamaya yönelik bir siyaset izlemeliyiz”. Bunu anlayanlar Rusya ve Çin, kazananlar safında. “Farklı bir Ankara var, farklı bir Türkiye var ve bu iradenin şu anki temsilcisi Cumhurbaşkanı Erdoğan”, Rusya ve Çin bunu gördü. Almanya da şunu anlamış vaziyette, “Biz, Sayın Erdoğan’la artık farklı bi dil geliştirmeliyiz.” Artık Mustafa Kemal Atatürk ve Erdoğan çatışması üzerinden bir sonuç elde edemeyeceklerini çok net anladılar.

ERDOĞAN MİLLİ MÜCADELE POLİTİKASI İZLİYOR

Fransa Devlet Televizyonu’nun yayınladığı Erdoğan belgeselinde “Erdoğan’ın idolü Atatürk” ifadeleri yer aldı...

Sayın Erdoğan’ın izlediği politika, “güçlü, bağımsız bir Türkiye politikası”. Mustafa Kemal Atatürk’ün izlediği politikalara baktığımızda, Erdoğan’ın izlediği politika, Atatürk’ün milli mücadele döneminden beri izlediği politikanın kendisidir. Çünkü milli mücadelede Atatürk, Rusya ile bir denge oluşturmaya çalışırken, aynı zamanda Batı’nın kendi içerisindeki güç mücadelesi noktasındaki ihtilaflarıda kullanmak suretiyle, Batı’nın kendi içerisinde de bir denge politikası izliyordu. Bugün Doğu ve Batı arasında bir güç mücadelesi ve Batı’nın da kendi içerisinde bir güç ve liderlik mücadelesi söz konusu.

Sonraki Haber