TÜRKİYE’YE GÖZDAĞI! İsrail, Güney Kıbrıs’a konuşlanıyor...
İsrail’in Kıbrıs’ta artan askeri varlığı, Türkiye ve KKTC’yi tehdit ediyor. İsrail’in Kıbrıs’taki çıkarı ne? Türkiye ve KKTC hangi önlemleri almalı? KKTC Cumhurbaşkanlığı Eski Müsteşarı ve Özel Temsilcisi Ergün Olgun ve Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, gelişmeleri Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere tarafından son yıllarda gittikçe daha fazla silahlandırılan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) üzerinde İsrail’in askeri varlığı da artıyor. Daha önce bölgede askeri tatbikatlar yapan ve siber güvenlik üssü kuran İsrail, aynı zamanda insansız hava araçlarına (İHA) ve taktik balistik füzelere karşı koruma işlevi amacıyla tasarlanan Barak MX hava savunma sistemini de GKRY topraklarına yerleştirmişti. Geçtiğimiz hafta ise İngiliz milletvekili ve İngiltere’nin Türkiye ticaret ataşesi Afzal Khan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ziyaret ettikten ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüştükten sonra gelen baskılar üzerine istifa etti. İstifa İngiliz hükümeti ve GKRY tarafından “memnuniyetle” karşılandı.
Kıbrıs’taki gelişmeleri Aydınlık Avrupa’ya değerlendiren KKTC Cumhurbaşkanlığı Eski Müsteşarı ve Özel Temsilcisi Ergün Olgun Suriye’den Ege’ye ortak bir cephenin oluştuğuna dikkat çekerken KKTC’nin tanıtılmasının aciliyetini bir kez daha vurguladı.
‘İKİ TARAFIN DA DİNLENMESİ ADALETİN GEREĞİ
İngiltere İşçi Partisi milletvekili Afzal Khan, KKTC ziyaretinin ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüşmesinin ardından gelen baskılarla Türkiye ticaret ataşeliği görevinden istifa etti. İstifayı değerlendiren Olgun, İngiltere içindeki farklı yaklaşımlara dikkat çekti:
“Bir ihtilafta veya davada muhakkak ki ilgili tarafların dinlenmesine ihtiyaç vardır. Bu, adaletin gereğidir. Tarafların sadece birini dinleyerek karar verirseniz, bu adaleti tecelli ettirmez. Dolayısıyla İngiltere’de bir takım çevreler tabii ki Kıbrıs Türk tarafının da dinlenmesi gerektiği yönünde bir görüşe sahip. Khan, ilk gelen milletvekili değil. Son üç yıl içerisinde birçok milletvekilinin yanında daha üst düzey ziyaretler de oldu. Benim de bulunduğum bir toplantıda dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı da gelmiş ve ‘iki tarafı da dinleme ihtiyacı var’ demişti.”
‘İNGİLTERE SIĞ ULUSAL ÇIKARLARI ZEMİNİNDE HAREKET EDİYOR’
“Rum tarafının tabii ki temel amacı Kıbrıs Türk tarafının eşit statüye sahip olmaması. Eşitliğin üç ayağı var Kıbrıs bağlamında: eşit haklar, eşit statü ve eşit fırsatlar. Rum tarafı Türk tarafının eşitliğini reddediyor ve bunu bir tehlike olarak görüyorlar.
İngiltere temelde garantör bir ülke, BM Güvenlik Konseyi üyesi. Adaletin gereği iki tarafın da dinlenmesidir. İngiltere, sığ ulusal çıkarları zemininde hareket ediyor. ABD ile birlikte kullandığı iki üssü var Rum tarafında. Dolayısıyla her ikisi de mevcut statükodan memnun.
Kıbrıs konusunda parti politikasından öte, Dışişleri Bakanlığı içindeki bürokrasinin yerleşmiş olan ve bence çağ dışı değerlendirmelerine bağlı politikaları var. Yani bu İşçi Partisi hükümetine özel bir politika değil ancak Muhafazakâr Parti içerisinde daha fazla vekil, Türk tarafının bir nevi haksızlığa uğradığına dair bir düşünce içerisindeydi.”
‘İSRAİL GÜNEY KIBRIS’I ÇIKIŞ KAPISI OLARAK GÖRÜYOR’
İsrail’in Güney Kıbrıs’a yönelik artan siyasi ve askeri ilgisini değerlendiren Olgun, İsrail’in genişleyen tehdidine vurgu yaptı:
“İsrail-GKRY-Yunanistan ve ABD arasında ciddi bir fark var. İsrail-GKRY-Yunanistan tabii ki Türkiye’yi karşıt olarak görüyor, ulusal davaları nedeniyle. Fakat ABD’nin şu anki konumunu, özellikle Trump döneminde, biraz daha farklı görüyorum. ABD, ekonomik menfaatlerine bağlı bir politika izleme eğilimi içerisine girdi.
İsrail, Güney Kıbrıs’ı batıya güvenli çıkış kapısı olarak görüyor. Kendini tehdit altında gören İsrail’in tek çıkış kapısı Güney Kıbrıs. Ayrıca Güney Kıbrıs, İsrail ile birlikte Türkiye’ye karşı bir ittifak oluşturma ve müzakere gücü kazanma niyetinde. İsrail de Rum tarafını ve Yunanistan’ı AB içerisindeki birer müttefiki olarak görüyor.”
‘İSRAİL, GİRİT’E KADAR TATBİKAT YAPABİLME OLANAĞI KAZANDI’
“Üçüncüsü İsrail, Doğu Akdeniz’de Girit’e kadar tatbikat yapabilme olanağını elde etmiş oldu Güney Kıbrıs üzerinden. Bu tabii stratejik öneme sahip. Kıbrıs’taki dinleme istasyonları, İngiliz üsleri ve ABD’lilerin konuşlanması, bunlar İsrail için yaşamsal önem arz eden bir noktaya gelmiş durumda. Kıbrıs’ta Türk varlığının bulunmasını, stratejik çıkarları açısından bir çıban başı olarak görüyorlar.
Rum tarafı, Türk askerinin bulunmasını kendine bir tehdit olarak görüyor. Bu silahların, hava savunmasının alınması yönünde ilk müracaatı Güney Kıbrıs yaptı. 1974’te Kıbrıs’ta Türk Hava Kuvvetleri’nin üstünlüğü nedeniyle kaybettiklerini söylüyorlar. Bu doğrultuda bir savunma sistemi geliştirmek mecburiyetinde oldukları yönünde değerlendirme yapıyorlar.”
‘ÇELİK KUBBE, KUZEY KIBRIS’I KAPSAMALI’
“Türkiye’nin Suriye üzerinde artan etkinliği de sonuncu faktör. Buradan bir nevi sopa göstererek “Suriye’de bunu yaparsanız, ben de Kıbrıs’ta bunu yaparım” diyebilecek bir anlama geldiğini düşünüyorum. Bir nevi Demir Kubbe’nin unsurları GKRY’ye yerleşiyor. Bu, Türkiye’ye karşı bir hareket olarak ortaya çıkıyor.
Çelik Kubbe’nin, Kuzey Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde planlanması gerektiğini düşünüyorum. Buna hazırlıklı olmak için Kuzey Kıbrıs’ın savunmasının, onların seviyesinde bir savunma düzeyinde olması gerektiğini düşünüyorum.”
Suriye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege kesinlikle ortak bir cephedir. Kıbrıs adası hem Ege’yi hem de İsrail’i denetlemek için Kıbrıs Türkünün ve Türkiye’nin elindeki en büyük koz.”
AVRUPA’YA GÜVENEREK ADAYA SAHİP OLMA ŞIMARIKLIĞI
Ergün Olgun, Güney Kıbrıs’ta aşırı milliyetçiliğin tırmandığının altını çizdi:
“Şu anda Güney Kıbrıs’ta aşırı milliyetçilik tırmanışta. ELAM partisinin oylarının süratle arttığı görülüyor. Üçüncü parti olma ihtimali yüksek. AKEL, DİSİ ve ELAM’ın ilk üç parti olma ihtimali yüksek. Bu yükseliş, Avrupa’ya güvenerek bütün adaya sahip olabileceklerine dair şımarıklıklarından kaynaklanıyor. Son Cumhurbaşkanlarının aşırı milliyetçi olması bunlara güç katıyor. Ciddi bir tehditle karşı karşıyayız.
Her şeyden önce Kıbrıs meselesinin tek nedeninin daha iyi anlatılmasına ihtiyaç var. Rum tarafının anlatımı, Kıbrıs meselesinin 1974’te Türkiye’nin işgali ile başladığı yönünde. Oysa Kıbrıs meselesi 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgaliyle başlamış bir mesele. Bu konuda Türkiye’nin dış temsilcilikleri, düşünce kuruluşları vs. bunu daha etkin bir şekilde anlatmalı.”
FEDERASYON, KIBRIS TÜRKÜNÜN YOK SAYILMASINA YOL AÇAR
“İkincisi, muhakkak ki Kıbrıs’ta bir çözüm, Rum tarafının fanatik duruşu karşısında iki devletli çözümün savunulmasıyla gerçekleşebilir. Federasyon, Türkiye’yi Kıbrıs’tan çıkarır ve Rum tarafının uluslararası bağlantıları sebebiyle Kıbrıs Türkünün varlığı yok sayılır.
KKTC ekonomisinin yükseltilmesine, Kıbrıslı Türk gençlerinin adada tutulmasına, yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türklerin adaya gelip katkı sağlamasına ihtiyaç var diye düşünüyorum. Sırf bu tehditle mücadele edebilmek için yönetsel, ekonomik, psikolojik boyutlarıyla adımlar atılmalıdır.”
‘KKTC’NİN TANITILMASININ BÜYÜK ACİLİYETİ VAR’
“Kesinlikle KKTC’nin tanıtılmasının büyük bir aciliyeti var. Daha etkin bir şekilde lobi çalışmaları yapmamız, müttefik ağı oluşturmamız gerekiyor. Etkin uluslararası kuruluşlarla diyaloğumuzu güçlendirip kendimizi daha iyi anlatmamıza ihtiyaç var diye düşünüyorum. Kıbrıs Türkünü Kıbrıs’ta tutacak ekonomik altyapının güçlendirilmesi gerekiyor.”
Güney Kıbrıs’ın silahlanması durdurulmalı
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli Aydınlık Avrupa’ya yaptığı değerlendirmede İsrail’in adada artan askeri varlığına dikkat çekti. Gözügüzelli, GKRY topraklarına yerleştirilen Barak MX hava savunma sistemiyle siyasi bir mesaj verildiği görüşünde.
Gözügüzelli, İngiltere’nin Türkiye ticaret ataşesi Afzal Khan’ın istifasını şöyle değerlendirdi: “Afzal Khan, İngiltere’de Türk ve Müslüman seçmenlerin desteğini alan ve toplumlar arası köprü rolü oynayan bir siyasetçidir. KKTC’yi ziyaret etmesi hem kişisel hem de ideolojik motivasyonuna dayanmaktadır. İngiltere’deki seçmenler üzerinde de etkili olmak istediği düşünülebilir. Ancak aynı zamanda Türkiye’de ticaret ataşesi görevinde bulunması, bunun sadece bireysel bir hareket olmaktan çıktığını göstermektedir. Khan’ın bu adımı, Türkiye’nin dolaylı bir diplomatik etkisiyle, yumuşak güç diplomasisi üzerinden kurduğu bağların etkili olduğunu ortaya koymaktadır. İngiltere’nin tepkisi çok ciddi ve sert olmuştur. Bu sert refleks aslında Türkiye’nin diplomatik varlığından duyduğu rahatsızlığı yansıtmaktadır. İngiltere ayrıca KKTC’nin uluslararası alanda görünür kılınmasına karşı çıktığını da göstermiştir. Burada İngiltere’nin çifte standardı görülmektedir. Güney Kıbrıs’ı tek meşru yönetim olarak tanıyarak, uluslararası hukukun eşitlik ve tarafsızlık ilkelerini ihlal etmektedir.”
BARAK MX, SİYASİ BİR MESAJ
Gözügüzelli, İsrail’in GKRY’ye yerleştirdiği Barax MX hava savunma sistemine ilişkin de şu değerlendirmelerde bulundu:
“İsrail, özellikle Doğu Akdeniz’de ‘Mavi Vatan’ doktrininin ortaya çıkmasıyla Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile müttefiklik ilişkilerini geliştirmiştir. Barak MX hava savunma sisteminin kapasitesiyle, KKTC’de Geçitkale’deki SİHA/İHA üssünde bulunan Türk gücüne karşı GKRY’nin İsrail üzerinden hava savunma kapasitesini artırma girişiminde bulunduğu görülmektedir. Ancak Barak MX kapasitesi sınırlıdır ve tek başına caydırıcılık teşkil etmesi mümkün değildir. Bu, daha çok moral üstünlük ve siyasi mesaj sağlama adına ortaya konan bir çabadır.”
İSRAİL VE BATI ÜLKELERİ, GÜNEY KIBRIS’I SİLAHLANDIRIYOR
“Bu çabayı ulusal güvenlik açısından değerlendirdiğimizde, söz konusu sadece İsrail değildir. Avrupa Birliği, Fransa, ABD ve İngiltere, yani Batı ittifakı ülkeleri İsrail ile birlikte Güney Kıbrıs’ta ciddi bir silahlandırma faaliyeti yürütmektedir. Bunun amacı, Türkiye’nin savunma sanayisindeki gücüne karşı Kıbrıs üzerinden bir dengeleme ve caydırıcı statü yaratmaktır. Ancak tüm gayretlere rağmen bu hedef şu ana kadar gerçekleşememiştir.
KKTC için Barak MX tek başına bir tehdit değildir. Ancak genel anlamda GKRY’deki silahlanma, uluslararası anlaşmalara tamamen aykırıdır. Bu silahlanma aynı zamanda Rumların müzakerelerde uzlaşmaya yanaşmamasını sağlamak amacı taşımaktadır. İsrail açısından KKTC’nin egemenliği kabul görmemekte, tehdit olarak algılanmaktadır. Bu nedenle GKRY silahlandırılmaktadır. Silahlanma, ulusal güvenlik meselesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tip hamleler, barışı bozmak ve bölge dengelerini değiştirmek için yapılmaktadır.”
‘SURİYE İLE DENİZ YETKİ ALANLARI ANTLAŞMASI GÜNDEME GELEBİLİR’
Gözügüzelli, Hindistan’ın Türkiye ve KKTC’ye karşı oluşturulan ittifaka dahil edilmesi çabalarına ilişkin yaptığı değerlendirmelerde, Batı ile Türkiye ve KKTC arasındaki karşıtlığın uluslararası alana yansıdığına dikkat çekti. Gözügüzelli ayrıca Türkiye’nin gündeminde Suriye ile deniz yetki alanları antlaşmasının da olabileceğini ifade etti:
“Türkiye ve KKTC’ye karşı hem askerileşme anlamında Kıbrıs bir üs olarak kullanılmakta, hem de çerçeveleme politikası kapsamında Türkiye’nin sıkıştırılması ve KKTC’nin güçlenmemesi için ekonomik alanda bir strateji izlenmektedir. Bu strateji, Avrupa’nın enerji ve ekonomik güvenliğini sağlamak adına Türkiye’yi ve KKTC’yi dışlama hedefine dayanmaktadır. Hindistan’ın bu ilişkilere dahil edilmesi, ittifak sisteminin küresel boyuta taşınması için bir yol gibi görünmektedir. Türkiye’nin son dönemde Afrika’da yaptığı anlaşmalar, Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan doktrini, Karadeniz’deki ve karadaki keşifler, enerji filosuna iki yeni yedinci nesil sondaj gemisini dahil etme stratejisi; Libya ve KKTC ile yapılan deniz yetki alanı anlaşmaları da bu sürecin bir parçasıdır.
KKTC’nin uluslararası görünürlüğünü artırmaya yönelik çabaları kırmak adına Batı çıkarlarını Güney Kıbrıs üzerinden koruyan bir strateji izlenmektedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde Libya sahalarında veya KKTC çevresinde yeni hamleleri olacaktır. Suriye ile deniz yetki alanları anlaşmasının gündeme gelmesi de olasıdır. Bunun yanında KKTC’nin egemenlik statüsünün uluslararası alanda daha fazla gündeme taşınması süreci devam etmektedir.”
‘İLK GÖREV ULUSAL GÜVENLİĞİN KORUNMASIDIR’
EOKA faaliyetlerinin yeniden canlandırılması çabalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Gözügüzelli, bu faaliyetlerin 1974’ten sonra da devlet politikası halinde devam ettiğinin altını çizdi:
“EOKA, Türklere sadece saldırmakla kalmamış, aynı zamanda bir soykırım politikası yürütmüştür. Eğitim sisteminde ve siyasette EOKA fikri her zaman var olmuştur ve bugün Kuzey’in sözde ‘işgalden kurtarılması’ sürecinde önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. GKRY’nin tüm bölgelerinde EOKA gençlik teşkilatları bulunmaktadır. Yani bu, 1974’ten sonra ilk kez gündeme gelen bir olgu değildir.
Bugün gelinen noktada güvenlik ve gelecek için acil görevlerin ilki, ulusal güvenliğin korunmasıdır. KKTC’nin güvenliğinin sahada caydırıcı askeri varlıkla güvence altına alınması elzemdir. Bunun için asker sayısının artırılması, askeri üslerin güçlendirilmesi, deniz ve hava üslerinin açılması, Rumların tek taraflı silahlanma çabalarına ve EOKA kışkırtmalarına karşı uluslararası hukuk mücadelesinin sürdürülmesi gerekmektedir ve bu yapılmaktadır.”
TÜRKİYE, TEDBİR ALMA HAKKINA SAHİPTİR
“1960 Garanti Antlaşması halen yürürlüktedir. Güney Kıbrıs’ın tek taraflı silahlanması ve dış aktörlerle üs anlaşmaları bu dengeyi ve statükoyu ihlal etmektedir. Türkiye, hem diplomatik hem de gerektiğinde askeri tedbir alma hakkına sahiptir. KKTC de her anlamda bunu isteme hakkına sahiptir. Bu durum, hukuken müdahale değil, antlaşmadan doğan bir yetkidir. Bu doğrultuda adada deniz üssünün açılması, hava üssü olarak KKTC’deki Geçitkale Üssü’nün modernize edilmesi ve hava sahasının bir parçası haline getirilmesi önemlidir.
İkinci husus, Birleşmiş Milletler zemininde verilen mücadeledir. BM Şartı’nın birinci ve ikinci ilkesi dikkate alındığında, Güney Kıbrıs’ın İsrail, Fransa ve ABD destekli silahlanma faaliyetleri bu maddelerle çelişmektedir. Ayrıca BM Antlaşması’nın 39. maddesine göre, bir devletin attığı adımlar uluslararası barış ve güvenliği tehdit ediyorsa BM Güvenlik Konseyi buna müdahale etmelidir. Bu çerçevede GKRY’nin silahlanmasının durdurulması, devamlı suretle talep edilmelidir.”