Yıldız Ayhan, Aydınlık'a konuştu -2: Türkülü bir aşk hikayesi

'Ahmet’in ellerini, saz çalan ellerini özledim. O kadar güzel sazına hâkim bir tezene vuruşu vardı ki, o kadar güzel bir yorumu vardı ki… Bu da tamamen hançeresinin güzelliğinden, geniş donanımlı bir sanatçı olmasından kaynaklanıyordu'

Yıldız Ayhan’ın türkü yolculuğunda derlemeleri, yaşadıkları zorlukları ve anılarını okurlarımızla paylaşmaya devam ediyoruz. Bu haftaki söyleşimize büyük zorluklara göğüs gererek ve ailesini karşısına alarak hayatını birleştirdiği Ahmet Gazi Ayhan ile tanışmaları ile başlıyoruz.

Ahmet Gazi Ayhan ile nasıl tanıştınız?

Ahmet Gazi’nin hep adını duyardım, ama müziğini pek bilmezdim. O dönemde Dernek çalışmasında koroda şarkılar söylerdim. Kırşehir’de bir konser düzenlenecekti. Ailecek konsere gitmeye karar verdik. O gece sevinçten uyku tutmadı beni. Sabahı zor ettim. Şarkı söyleyecektim yüzlerce kişinin karşısında. Türk Sanat Müziği’nin en güzel eserlerinden birkaçını okuyacaktım. Üstelik arkamda saz heyeti de olacaktı. Ertesi gün otobüste buluştuk. Hareket etmek için bir yolcuyu bekliyoruz. Beklediğimiz Ahmet Gazi Ayhan’dı. Bekleme uzayınca otobüsün içinde homurdanmalar, şikayetler başlamıştı. Çok merak ediyordum beklenen adamı. “Eminim ki kasıntısından yanına varılamazdı. En az iki bavul elbise ile gelecekti. Millete pahalı elbiseleri ile hava atacaktı. Konuşmasıyla, tepeden bakışlarıyla, küçümseyen tavırlarıyla” diye düşünürken biri bağırdı: “İşte geliyor. O geliyor” diye. Bütün başlar camdan dışarı çevrildi. Ben de baktım. Paltosunun kolları yer yer simsiyah lekeler içinde ve elinde bağlama olan bir adam otobüse doğru yaklaşıyordu. Ahmet Gazi Ayhan… O olduğunu düşünmedim. Beklenen kişinin o olabileceğine ihtimal vermedim. Elinde bağlaması, uzun boylu, esmer, yakışıklı, sempatik bir adam gülümseyerek selam verip girdi içeri. Otobüs hareket etti. Balâ’ya vardık. Fakat o ne? Bir kalabalık grup kesti otobüsün önünü. Şoför durdu. Açılan kapıdan bir grup insan içeri girdi ve doğruca Ahmet Gazi Ayhan’ın yanına gidip sırayla elini sıktılar. Bazıları sarıldı. Hepimiz şaşkınlıkla seyrettik. Bu üstü başı simsiyah yağ içindeki adamı alkışladılar uzun süre. Onunla fotoğraf çektirdiler. Sıradan bir bağlamacı sandığımız kişiye karşı bu ilgiye annem, babam ve otobüstekiler bir anlam verememişti. Çalgıcıydı sonuçta… İnsanlar ne buluyorlardı çoban müziği yapan bu adam da aklım almıyordu. Bu kadar meşhur muydu?

Daha sonra hiç görüştünüz mü?

Bir gün bahçeyi süpürüyordum. Tok bir ses duydum. Başımı kaldırdım karşımda bir adam vardı. Dikkatle baktığımda tanıdım o olduğunu. Aramızdaki konuşma şöyleydi:

-Ablan evde mi?

-Hangi ablam?

-Yıldız ablan.

-Yıldız benim. Ne var?

-Size misafir geldim. İçeri girebilir miyim?

-Giremezsin?

-Niye?

-Annem ile babam gelmediler henüz. Seni eve alamam. Kardeşim Sümer’den başkası yok evde. Ben de temizlik yapıyorum.

-Gerekirse beklerim.

-Boşuna beklersin. Beklersen de dışarıda bekle.

Ahmet Gazi şaşkın ve biraz da bozulmuş haldeydi. Bahçeyi temizlemeye devam ettim. Fark ettirmeden de Ahmet Gazi’nin hareketlerini kontrol ediyordum. Hiç sevemediğim, çalgıcı dediğim adam habersizce, davetsizce gelmesi, kapıya dayanması, beklemesi bana göre son derece görgüsüzlüktü, kabalıktı. O sırada annem geldi. Selamlaştılar. Ahmet Gazi, anneme beni göstererek:

-Yahu! Bu ne biçim kız? Size misafir geldim dediğim halde beni içeri almadı.

-Benim kızım kimi içeri alıp almayacağını bilir. Öyle yapmışsa öyledir.

-Valla ben görüşmek istediğim bir insan olduğunda kapıdan kovarlarsa bacadan girerim. Benden kurtulamazsınız, deyiverdi.

'EVLENİRSEK SANATÇI OLMANA YARDIM EDERDİM...'

Evlenme teklifini nasıl yaptı?

Eve gelip gitmeleri fazlalaştı. Bir gün kulağıma eğildi ve fısıltı şeklinde şunları söyledi: “Bunlar seni sanatçı yapmak istemiyorlar. Sende büyük kabiliyet var. Yazık olacak. Bunca yıl ders almışsın. Evlenirsek senin sanatçı olmana yardım ederdim.”

Aileniz bu evliliğe nasıl yaklaştı?

Şaşkına dönmüştüm. Demek aylardır her gün evden çıkmaması benim içinmiş. Yıl 1953. Annem, babam geceler boyu düşündüler, taşındılar ve beni Eskişehir’e ablamın yanına göndermeye karar verdiler. Ankara Garı’ndan trene bindim elimde küçük bir bavul ile. Ahmet Gazi duyunca çılgına dönmüş. Almış kalemi eline bana mektup yazmış. Duygu yüklü satırları okumaya başladım.

Mektupta, “Seni kasıtlı gönderdiler Eskişehir’e. Senin sanatçı olmanı istemiyorlar. Onlar senin istikbalinle oynuyorlar. Onları dinleme. Seni ben sanatçı yapacağım. Beni dinle. Yüreğinin sesine kulak ver. Duygularıma... Kestane kebap/Acele cevap” diye yazmış. Mektubu okumayı bitirdiğimde gözlerim uzaklara dalıp gitti. Ahmet Gazi’nin esmer yüzü geldi gözlerimin önüne. Bağlama çalan elleri geldi. Acele cevap yazdım. Bu yazışmalarımız devam etti.

Ne zaman evlendiniz?

Daha sonraki yıllarda daha çok yakınlaştık. Bir dönem sonra aramızdaki dostluk ilişkisi sevdaya dönüştü. Ailemin karşı çıkmasına rağmen 1954 yılında Ahmet Gazi Ayhan ile evlendim. Bu evlilik döneminde halk müziğine ilgim arttı ve anlamaya başladım. Bazı programlarda o çalardı ben söylerdim. Bir süre sonra sanatıyla kişiliğiyle her şeyiyle sevmeye başladım.

Eşiniz nasıl bir insandı?

Ahmet Gazi Ayhan tam bir Kayseri erkeği idi. Disiplinli, mutaassıp, kıskanç… Bunların yanında onun çok sevdiğim bir yönü vardı ki; Kayseri’nin folklorik özelliklerini taşıyan espriler yapmasıydı. Bakımlı, düzenli, disiplinli ve çok şık giyinen bir erkekti. Ahmet Gazi Ayhan son derece özel bir kişiliği olan, neyi nerede yapacağını çok iyi bilen bir insandı. Çok zekiydi. O anda anlattığı doğaçlama hikâyeleri ile de tanınırdı. 33 yıl evli kaldık ve evliliğimiz boyunca, onun yapmış olduğu esprilerin birini bile ikinci kez anlattığını asla duymamışımdır. Ayrıca espriyi yerinde yapmayı da çok iyi bilirdi. Ahmet Gazi kendine münhasır bir insandı. Bir eş ve baba olarak son derece düzgün, uyumluydu. Yeni sahne konsepti oluşturduk. Sahnelerde olmayan bir sistemle karı-koca çok güzel, çok şık ve sanat dolu sahne programları yaptık.

Eşinizin en çok neyini özlediniz?

Ellerini, saz çalan ellerini özledim. O kadar güzel sazına hâkim bir tezene (mızrap) vuruşu vardı ki, o kadar güzel bir yorumu vardı ki… Tabi ki bütün sanatçılara sonsuz saygım var. Kendine ait parçaları ne kadar güzel yorumlardı. Bu da tamamen hançeresinin (gırtlak) güzelliğine, geniş donanımlı bir sanatçı olmasından kaynaklanıyordu. Onun şiirlerini özlüyorum...

Önümüzdeki hafta: “Tosyo’dan geliyor pirinci”

'PERDELİK KUMAŞTAN GELİNLİĞİMİ DİKTİM'

Evlendikten sonra zorlandınız mı?

Ahmet Bey otuzlu yaşlardaydı. İki kez evlenmiş, boşanmış. Diğer eşlerinden iki çocuğu vardı. O zamanki devir için büyük bir sorundu bu durum. Ailem bu evliliğe çok üzülmüştü ama yapacakları bir şey yoktu. Annem babam çeyiz vermedi. Benim elimden terzilik geliyordu. Dikişi iyi biliyordum. Perdelik kumaştan kendi gelinliğimi diktim. Kendi marifetlerimizle bir ev kurduk. İlk dönemlerde çaydanlığımız yoktu. Komşu kahvaltı yaptıktan sonra onun çaydanlığını alıp çay demlerdik. O derece de sıkıntılı başladık evliliğimize.

Birbirinize aşık mıydınız?

Tabi ki baştan bu duruma ben hiç yanaşmadım. Ama sonraları hayallerimi gerçekleştirecek bir prens olarak da görmüştüm. Hem müziğimi yapacak hem de olgun, bilgili büyük bir sanatçı olduğuna kani getirdiğim bir erkekti. Etkisi altında kalmıştım. Ahmet Bey bana çok aşıktı. Kış günü kar altında kapılarda yatacak kadar. Bu sevgisini babama ve anneme ispat etmek istedi. Ve sonunda da etti.

6 Eylül tarihli Yıldız Ayhan Aydınlık'a konuştu: ‘Babam Atatürk’ün baş korumasıydı…’ yazısını okumak için TIKLAYINIZ.

Sonraki Haber